Özgecan Davası'nda Halkevci Kadınlar Çalışması

Pt, 04/01/2016 - 18:17
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Özgecan Aslan davası ve akılda kalanlar…

3 Aralık 2015 tarihinde Özgecan Aslan Davası gerçekleşti. Her üç sanığın da ağırlaştırılmış müebbet cezası aldığı dava sadece sonuçları bakımından değil, Özgecan Aslan cinayetinden bugüne tüm süreçleri ile kadın hareketi açısından ele alınması gereken bir kadına yönelik şiddet olayıdır. Toplumda kadına yönelik şiddete karşı bir isyanın simgesine dönüşen Özgecan Aslan cinayetini, dava sürecini ve bu süreçte ortaya çıkan bir tartışma olarak “ÖzgecanYasası”nı kadın hareketinin ilkeleri ile yeniden ele almak istedik.

İlk etkinliğimizi  12 Aralık 2015 tarihinde Halkevleri Genel Merkezi’nde Av. Huriye Karabacak Danacı, Av. Süheyla Oğuz ve feminist araştırmacı Ayşe Sargın’ın katılımıyla gerçekleştirdik.

 

 

Etkinlikte gündem olan tartışmalar:

* Özgecan Aslan davasında cezaya odaklanan Türkiye tablosu umut vermedi. Kadın cinayetlerinde “öldürme” fiili yoksa zaten erkeğin ceza alma ihtimali yok.

“Masumiyet”in kadın cinayetleri davasında hala temel bir kriter olduğunu gördük. Okuldan evine dönen, üniversiteli “genç bir kıza” yapılmış vahşice katliam nitelemeleri bunu gösteriyor. Katliamı gerçekleştiren kişi sevgilisi, babası olsaydı; evine değil gece yarısı sokakta gezen bir kadın olsaydı, masumiyet kriteri geçerli olacak mıydı? Özgecan cinayeti toplumda kadın olmaktan kaynaklı yaşanmış bir kadın cinayeti olarak değerlendirilmedi. Özellikle kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin hedefinde olan iktidar tarafından “masumlaştırılabilen” bir kadına karşı işlendiğinden bu yönleriyle ön plana çıkarıldı.

* Kadına yönelik şiddet davalarında sanık avukatlarının cinsiyetçi savunmalarına tanık oluruz. Özgecan davasında da sanık avukatının; cinayetin gerçekleştiği bölgede üniversiteli kadınların para karşılığında seks yaptıkları bilgisini paylaşması, Özgecan’ın boş dolmuşa binmesini sorgulaması savunma etiği açısından başta barolar olmak üzere, mücadele edilmesi gereken başka bir sorun olarak görünüyor.

* Kadına yönelik şiddet davalarında “suçtan zarar gören” tarafın müdahil olması gerekirken; erkek şiddetini kadın düşmanı politikaları ile derinleştiren, bu özelliği itibariyle cinayetin faili AKP’nin de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı aracılığıyla davaya müdahil olmasına, kadın örgütlerinin müdahillik taleplerinin ise reddedildiğine tanık olduk.

* Elbette ki kadınların eşitlik, özgürlük talepleri hukuk mücadelesindeki kazanımlarla sınırlandırılamaz. Artan boşanma olaylarına önlem olarak AKP’li belediyeler aracılığıyla verilen aile eğitimleri, sığınma evlerinin konuk evlerine dönüştürülmesi gibi politikalar ve artan erkek şiddetinin hedefinin kadınların direnişi olduğunu gösteriyor. Nevin, Çilem, Yasemin gibi örnekler ise şiddet karşısında kadınların kendi öz savunma deneyimlerini de açığa çıkartıyor.

Bugün iyi hal ve haksız tahrik indirimi uygulamasının kaldırılmasını ve ağırlaştırılmış müebbet cezasını içeren bir yasanın tek başına kadına yönelik şiddete karşı mücadeleyi toplumsal mücadelenin konusu haline getirmesi,  kadınların yaşam hakkını garantiye alması beklenemez. Ceza politikasına ilişkin somut talepler, AKP iktidarının derinleştirdiği toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı her alanda büyütülecek eşitlik mücadelesinin somut talepleriyle birlikte geliştirilmeli.

Etkinlikten çıkan sonuçlar:

  • Kadın cinayetleri politiktir. Kadınlara karşı işlenen suçların yargılanma süreçlerinde kadın mücadelesinin temsilcileri davalara müdahil olmalıdır. Özgecan Aslan davasında kadın örgütlerinin davaya müdahil olma talebi reddedilirken, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın talebi kabul edildi.
  • Kadın Cinayetleri Politiktir!  Sümeyye Erdoğan'ın genel başkan yardımcısı olduğu KADEM: “Özgecan Aslan masumdur, siyasete alet edilemez” diyen KADEM, kadın cinayetlerininpolitik kimliğini ve toplumsal bir sorun olması gerçeğini görmezden gelmiştir.
  • Özgecan Davası sürecinde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kadına yönelik şiddeti “toplumsal şiddet” olarak tanımlayarak şiddetin sadece kadınlara yönelik olmadığını vurgulamıştır.
  • Kadın Cinayetlerine dair İstatistikler Tutulsun!  Adalet Bakanlığı, Barolar ve Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı, Kadın cinayetlerine dair istatistiki bilgiye sahip değil. Kadın cinayetlerinin kaç tanesinde dava açıldığı, davaların sonuçları, davaların kaçında indirim uygulandığını bilinmiyor. Kadın cinayetlerine dair tüm istatistiki bilginin geç kalınmadan toplanması gerekmektedir.
  • Kadın katili sanığın avukatı mahkemede "Özgecan o saatte boş dolmuşa neden bindi?” yorumuyla kadını suçlamaya devam etmiştir. Kadın katillerinin, tecavüzcülerin savunmasını yapan avukatlarının mahkeme salonlarında fütursuz kadın düşmanı söylemlerini işitmekteyiz. Kadın katillerinin, tecavüzcülerin savunmasını yapan avukatlarının mahkeme salonlarında fütursuz kadın düşmanı söylemlerini işitmekteyiz. Kadın cinayetlerinde ve tecavüz davalarında savunma yapan avukatların eril/kadın düşmanı dili sorgulanmalı ve kadın hukukçuların girişimiyle tecavüz ve kadın cinayetlerinde kullanılan kadın düşmanı, cinsiyetçi söylem ile mücadele edilmelidir
  • Kadın cinayetlerinde masumiyet kriteri aranmaktadır. Oysa kadın ve trans cinayetleri politiktir. Kadın cinayetlerinde masumiyet kriter olamaz. Boşanmış, sevgilisi olan veya erkek toplum tarafından uygun bulunmayan kadınlar ve dahi trans cinayetlerinde toplumsal refleks oluşmamaktadır. Patriarkal düzen, eril erkek/devlet şiddetinin, cezasızlığın hedef aldığı kadınlar ve translar katledilmeye devam etmektedir. Kadın ve trans cinayetlerinde "masumiyet" ve "kabul" koşulları aranmadan mücadele edilmelidir. “Kadın aktif olarak direnmiş midir” yerine “kadın aktif olarak rıza göstermiş midir” sorgulanmalıdır.
  • Tecavüzde ‘saygın tutum’, Cinayette ‘iyi hal’ OLAMAZ! Kadına yönelik şiddet cinsel saldırı vakalarında aleni bir cezasızlık, suçlu erkeği koruma eğilimi söz konusudur. Mevcut politikalar kadın katillerini ve tecavüzcülerini cesaretlendirip, kadınları korunmasız bırakmaktadır. Kadına karşı işlenen suçlar mevcut yasal düzenlemelere ve uluslararası sözleşmelere rağmen yargı kollayıcılığında suç olmaktan çıkarılmaktadır. Talebimiz, kadına yönelik şiddet olaylarında cezaların arttırılması değil, cezaların uygulanmasıdır. Kadına karşı işlenen suçlar mevcut yasal düzenlemelere ve uluslararası sözleşmelere rağmen suç olmaktan çıkarılıyor. Kadına yönelik şiddet olaylarında cezalar arttırılmasın, uygulansın. Kültür, töre, din, gelenek veya sözde “namus” indirim gerekçesi olamaz. Kadına yönelik cinsel suçlarda, tecavüzde ‘saygın tutum’, kadın cinayetlerinde ‘iyi hal’ indirimi kaldırılsın.
  • Erkekliğime laf etti! Kadın katillerinin/tecavüzcülerinin duruşmalara takım elbiseyle gelmesi, namus inanç söylemleriyle kadını suçlayan savunma dilleri teşhir edilmelidir. Kadını suçlayan söylemlerle kazanım elde edemeyecekleri en açık şekilde duyurulmalıdır ve teşhir edilmelidir. Erkek saldırganlarınbeyaz pantolon/mini etek giymişti tahrik oldum, o saatte orada ne işi vardı gibi kadını suçlayan söylemleri ve klişeleşmiş savunma dillerinin teşhir edilmesi gerekmektedir. Kadın katillerine ve tecavüzcülerinin bu dili kullanarak kazanım elde edemeyecekleri sanıklara, savunmalarına, topluma ve potansiyel saldırgan erkeklere en açık şekilde duyurulmalıdır ve teşhir edilmelidir.

Halkevleri Ankara Kadın Koordinasyonu