25 Eylül’de Suruç ve Kobane’yi ziyaret eden heyet içerisinde yer alan Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut Kobane sınır izlenimlerini anlattı:
Politik ve demokratik kitle örgütlerinin başkanlarından oluşan bir heyet 25 Eylül’de Suruç ve Kobane’yi ziyaret etti. HDP ve bileşeni partiler ile ÖDP, EHP ve Halkevleri’nden oluşan heyet, sınır köylerini ziyaret ederek Suriye’den gelen insanlarla ve köylülerle görüşmeler yaptı. Heyet bileşenleri Suruç’un Alizer köyünde gelişlerini ve amaçlarını basına anlatan bir basın açıklaması yaptı. İstanbul’dan da gelen 1000 kişilik bir kitleyle Suruç’ta buluşuldu. Heyet ilk gün sınır kapısında Kobane kantonu Eşbaşkanı Asiye Abdullah ve yanındaki heyetle durum ve ihtiyaçlar üzerine bir görüşme yaptı. Asiye Abdullah ve beraberindeki yetkililer kendilerine uygulanan kuşatmanın yarattığı sıkıntıları özellikle vurguladılar.
Kobane sınırının 25 km boyunca IŞİD çetelerinin Türkiye’den giriş çıkışlarını engellemek amacıyla 5 köyde 11 gündür nöbet tutmakta olan halka, heyet ve İstanbul’dan gelen kitle de katılarak nöbete devam etti. Nöbet noktalarında sabaha kadar bekleyişler sürdü. Sabaha kadar tek tük gelen çatışma sesleri, sabahın erken saatleriyle birlikte yerini yoğun çatışmaya bıraktı.
Çatışmaların yoğunlaştığı 26 Eylül sabahı bir değerlendirme toplantısı yapan heyet oluşturduğu ortak tutumu İstanbul’da bir basın toplantısı ile kamuoyuna duyurmaya karar vererek bölgeden ayrıldı.
Heyetin vardığı ortak tutum 3 noktada yoğunlaştı: (1) Uluslar arası toplum acilen Rojava’yı muhatap almalıdır; (2) Türkiye Cumhuriyeti İktidarı AKP, IŞİD’i desteklemekten ve PYD’ye-Kürtlere düşmanlık beslemekten vazgeçmelidir; (3) Rojava’nın özsavunmasını baltalayan ambargo ve kuşatma derhal kaldırılmalıdır. Bunlar dışında örgütlerin ve bireylerin bir seferberlik halinde İD saldırılarından kaçanlarla ve Kobane’de direnenlerle siyasi ve insani dayanışma halinde olması ve bu konuda hızlı davranılması gerekliliği üzerinde duruldu. Özellikle AKP’nin İD’e desteği ve koalisyonu PYD’ye saldırtmaya dönük emellerini durdurması yönünde eylem planı oluşturulmasının aciliyeti üzerinde duruldu.
27 Eylül günü İstanbul’da yapılan basın toplantısında da bu görüşlerin yanı sıra tezkerenin meclise geleceği gün eylemler yapılması ve eylem önerilerinin diğer emek ve meslek örgütlerinin programlarıyla da ortaklaştırılması kararlaştırıldı.
Gözlemler:
Suruç’a çok sayıda Kürt sığınmacı gelmiş, bu Başbakan’ın iddia ettiği gibi 150 bin olmasa da 20 bini bulduğu söyleniyor. İnsanların çoğunun gerek Suruç merkezde gerekse de köylerinde akrabaları var ve onların yanına yerleşmişler. Akrabaları olmayanlar veya kalabalık olanlar Belediye binalarına, kültür merkezlerine, kapalı okullara veya çeşitli depolara yerleştirilmişler. Her bir evde barınan insan sayısı 20-30 aralığına çıkmış. Kamusal alanlarda barınanlar, buna evlerde barınanlar da dahil yerlerde yatıyorlar. Gündüz 30 derecenin üzerinde olan hava sıcaklığı gece 10 dereceye kadar düşüyor ve önümüzdeki günlerde hava hızla soğuyacak.
Polis ve asker her iki taraftaki Kürtlere de düşmanca davranışlar sergiliyor. Her kitle toplanması durumunda hemen gaza ve saldırıya başvurabiliyor. Sınır geçişlerinde sığınmacılar sıklıkla asker hakaretine ve şiddetine uğruyor. Yerel halkın ortak kanaati IŞİD’çilerin askerlerden koruma gördükleri, hareketlerinin kolaylaştırıldığı, yaralı olanların tedavi edilip geri yollandığı yönünde.
Sınır ötesindeki çatışmalardan duyulan silah seslerinden de anlaşıldığı gibi İD’ciler son model silahlar, tanklar, toplar, roketlere sahiplerken; PYD hafif silahlara sahip ve oldukça eşitsiz bir çatışma sürdürülmektedir. Sınırın her iki tarafındaki insanlar kendilerini devletlerine değil birbirlerine ait hissediyorlar ve devletlerin kendilerine sahip çıkmazken hatta katliamlarına sebep olurken aynı dili konuştukları insanların dayanışmasıyla kenetleniyorlar. Gözle görülür bir şekilde, tasada ortak kıvançta ortak bir bilinç, ulus bilinci oluşuyor. Kaçıp gelenler bu yakadan gençlerin direnişe katılmak üzere öbür tarafa geçmelerinin de etkisiyle ailelerini bırakıp geri gitmeye çalışıyorlar.
Kobane, 2014’ün Stalingrad’ına, Madrid’ine şimdiden dönüşmüş durumda. Stalingrad’da Hitler Faşizmine direnen Sovyet Halkları nasıl tüm insanlığın kaderi için direniyorlardı ise Rojava Halkı’nın direnişi de benzer anlam taşımaktadır. Yaşananları değerlendirdiğimizde koalisyon güçlerinin Kobane’nin düşmesini bekledikleri, emperyalist devletler koalisyonunun dışında bölgenin kaderi üzerinde belirleyici olacak bir inisiyatife izin vermek istemedikleri; hele bu inisiyatif tüm kirli sömürgeci kumpasların dışında laik, halkçı, özgürlükçü bir halk inisiyatifi ise fikriyle beraber boğulmalıdır.
*Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı