Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda yapılan değişikliklerin sağlık hakkına etkileri-Türk Tabipleri Birliği

Sa, 04/12/2007 - 02:00
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ'NİN 5510 SAYILI KANUNUN GENEL SAĞLIK SİGORTASI HÜKÜMLERİNE VE BU HÜKÜMLERDE YAPILMASI DÜŞÜNÜLEN DEĞİŞİKLİKLERE İLİŞKİN DEĞERLENDİRMESİ-Kasım 2007

I- SAĞLIKTA FİNANSMAN SİSTEMLERİ

Sosyal devletin temelini oluşturan sosyal güvenlik hizmetleri sayesinde kişilerin gelir düzeyi ne olursa olsun sağlık hizmetinden yararlanabilmeleri sağlanmıştır. Ancak 5510 sayılı Yasa ile sağlık hizmetlerinin sosyal devlet anlayışı çerçevesinde sunulmasından vazgeçildiği görülmektedir. Bu durum ise finansmanda yaşanan güçlüklerle açıklanmaya çalışılmaktadır.

Genel olarak ülkelerin sağlık finansmanının 3 şekilde sağlandığı görülmektedir. Bunlar;

a) özel finansman,

b) kamu sağlık sigortacılığı,

c) genel vergilerden oluşturulan ulusal sağlık sistemleridir.

a)- Özel finansman; özel sigortacılık uygulamalarını ve hizmeti kullanım anında kullanıcı tarafından yapılan ek ödemeleri temel alan bir sistemdir. Dünya Sağlık Örgütü'nün de belirlediği gibi toplumda parası olan, ayrıcalıklı toplum kesimlerinin ayrıcalıklı gereksinimlerine yanıt vermek üzere ortaya çıkan bir sistemdir.

b)-Kamu sağlık sigortacılığı sistemi; Hükümetin kaynak yetersizliği, bütçe açıkları gerekçesiyle dar gelirli ve yoksul toplum kesimlerinden prim ve ek ödeme temelinde oluşturduğu zorunlu kamu sigortacılığı sistemidir. Hükümetlerin uyguladığı ekonomik ve sosyal politik tercihler nedeniyle sayıları hızla artan az gelirli ve yoksul toplum kesimlerinin yaşadığı koşullar nedeniyle yüksek sağlık taleplerini pirim ve ek ödeme vb. zorunluluklar ile kontrol altına almayı hedefleyen bir sistemdir.

Bu sigorta sisteminde uygulanan prim ödemesi ile genel vergiler dışında sağlık için bir tür özel ek vergi getirilmektedir. Bu ek vergi anlayışı geniş halk kesimleri üzerine ek bir finansman yükü daha ilâve edeceğinden olumsuz tablo daha da ağırlaşmaktadır. 5510 Sayılı Kanun ile benimsenen bu sistemin, kendisine kaynak olarak dar gelirlileri ve yoksulları belirlemesi sistemin açmazını oluşturmaktadır.

Bu sigorta modeli, toplumun sağlık verilerinde iyileşmeyi sağlayamadığından etkinliği de tartışma konusudur. Zira kamu sigortası sistemleri, kaynakları daha fazla oranda tedavi edici hizmetlere yönlendiren yapısal bir özelliğe sahiptir. Genel olarak hükümetlerin sağlıktaki popülist politikaları ile halkın tedavi edici sağlık hizmetlerine tercih eğilimi birleştiren bir sistemdir. Sigorta uygulamasıyla oluşturulan kaynağın tedavi edici sağlık hizmetlerine yönlendirilmesi, halkın doğal tedavi yönelimli tercihi ile birleştiğinde koruyucu sağlık hizmetleri iyice zayıflamaktadır.

c)- Genel vergilerden oluşturulan ulusal sağlık sistemleri; kamusal finansman ile sağlık hizmetlerinin bir bütün olarak kamusal bir anlayışla sunulmasını birleştiren bir sistemdir.

Sağlık sistemini geliştirip etkin kılmak ve tüm toplum kesimlerinin gereksinimlerine eşit olarak yanıt üretmek, adaletli bir vergi sistemine dayalı genel bütçeden finanse edilen bir sistemle mümkündür. Özellikle gelir dağılımının ileri derecede bozulduğu ülkelerde az gelirli ve yoksul kesimleri koruyan, gelir dağılımını düzeltme aracı olarak sosyal güvenliği genel bütçeden karşılayan bir sisteme ihtiyaç bulunmaktadır.

Genel vergilerle finanse edilen ulusal sağlık sisteminde, finansmanla hizmet üretiminin entegre biçimde sunulması ve sağlık hizmetlerinin de koruyucu ve tedavi edici olarak bu sistem içinde entegre edilmesi, etkinliği daha da arttırmaktadır Böylelikle, merkezi yürütme aygıtı, kaynakları hangi sorunlara, hangi alanlara kaydıracağına karar verme, koruyucu ve tedavi edici hizmetleri, birinci basamakla diğer basamakları uygun noktada dengeleyebilme şansına sahip olabilmektedir.

Deneyimler ve araştırmaların gösterdiği sonuca göre bu sistem sigorta modeline göre daha eşitlikçi, daha etkin, koruyucu sağlık hizmetleri ile birinci basamağı öncelediği için daha az maliyetli bir sistemdir. Ne var ki, Genel Sağlık Sigortası ile herkesin sosyal güvence altına alınacağı, tek çatı ile sağlık hizmet sunumundaki eşitsizliklerin sona erdirileceği, hekim hasta arasındaki para ilişkisi kaldırılacağı belirtilmiş olmasına karşın, sağlık hizmetlerinin ticarileştirilmesinin önünde önemli bir engel olarak görüldüğünden olsa gerek 5510 sayılı Yasada bu sistem benimsenmemiştir.

II- GENEL SAĞLIK SİGORTASI HÜKÜMLERİNİN GENEL DEĞERLENDİRİLMESİ

Bilindiği üzere 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 31.05.2006 tarihinde kabul edilerek, 16.06.2006 tarih ve 26200 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve CHP’li 118 Milletvekili tarafından açılan iptal davasında, Anayasa Mahkemesi tarafından, anayasaya aykırılık savlarının 24'ünü tamamen veya kısmen kabul edilerek iptal kararı verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin 15.12.2006 tarihli iptal kararının ardından Kanun’un uygulaması ilk olarak 1 Temmuz 2007, ikinci kez ise 1 Ocak 2008’e ertelenmiştir.

Daha sonra Çalışma Bakanlığı tarafından hazırlanan 25 Ekim 2007 tarihli “5510 Sayılı Kanunda Yapılması Düşünülen Değişikliklere İlişkin Taslak Metin” ilgili sosyal taraflara dağıtılarak görüş istenmiştir.

Son olarak “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” Hükümet tarafından 27/11/2007 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na gönderilmiş ve Kanun Tasarısı’nın 15-18 Aralık 2007 tarihlerinde TBMM Genel Kurulu’nda görüşüleceği, en geç bayram sonrası yasalaştırılacağı kamuoyuna açıklanmıştır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki şimdiye kadar kamuoyuna yapılan açıklamalarda 5510 Sayılı Kanun'da yapılması öngörülen değişikliklerin Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı nedeniyle hazırlandığı belirtilmiştir. Ancak taslakta Genel Sağlık Sigortasıyla ilgili yer alan değişikliklerin pek çoğu Mahkeme kararının gerekçesi ile ilgili değildir.

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile ilgili Türk Tabipleri Birliği’nin görüşleri tasarı aşamasında ayrıntılı bir biçimde sunulmuştur. Bu nedenle aşağıda 5510 Sayılı Kanunda Genel Sağlık Sigortası ile ilgili düzenlemeler hakkında Birlik görüşleri özet olarak hatırlatıldıktan sonra Kanun Tasarısı’nda yer alan değişikliklere ilişkin görüşlerimiz aktarılacaktır.

5510 Sayılı Kanununda düzenlenen Genel Sağlık Sigortası sistemi ile kişilere sağlık haklarının gereği olarak sağlık hizmeti sağlanması değil prim temelinde sağlık yardımında bulunulması ve geri kalanın da katılım payıyla tamamlanması öngörülmüştür. Yasada sınırlı yardım, "temel teminat paketi" anlayışı benimsenmiştir. Oysa sağlık hizmetleri; koruyucu sağlık hizmetleri, tedavi hizmetleri ve rehabilitasyon hizmetleri olarak bütüncül bir yapı gösterir. Kişilerin hastalık öncesi alacakları hizmet ile hastalıklarında ulaşacakları tedavi hizmetleri ve ihtiyaç durumunda da tedavi sonu rehabilitasyon hizmetleri bir bütünsellik içindedir. Yasa'da bu bütünselliği ortadan kaldıran ve her bir hizmet sunumunu da kendi içinde parçalara ayrıştıran, sağlık hizmet etkinliğini olumsuz etkileyecek bir sağlık yardımı anlayışı kabul edilmiştir.

5510 Sayılı Yasa'da teminat kapsamındaki sağlık hizmetlerinin sayılarak belirlenmesi yöntemine gidilmesi, bazı sağlık hizmetlerinin başından itibaren kapsam dışında bırakılması, kapsamdaki hizmetlerin, hangi tedavi yöntemleri ve ne kadar süre ile verileceğinin de Kurum'ca belirlenmesi ilkesi kabul edilmiştir. Yasa ile sağlık hizmetinin bir hak olarak görülmediği, verilecek hizmetin kapsamının her an daha da daraltılabileceği ortaya konulmuştur. Sağlık hizmetlerinin verilmesinde kabul edilen düzenlemeler zaten sağlıkta var olan eşitsizlikleri daha da artırıp pekiştirecek niteliktedir.

Kanun Tasarısı’nda yer alan genel sağlık sigortasıyla ilgili değişikliklerin hiçbiri sigortalılar için yeni haklar getirmemekte; tam aksine, sigortalıların mevcut haklarında önemli kayıplara yol açmakta, sağlık hakkını daha da daraltmaktadır.

Genel sağlık sigortalısı olacak yurttaşların sağlık hizmeti alırken ödemeleri gereken katılım paylarının miktarı ve kapsamı mevcut sosyal güvenlik yasaları ve 5510 Sayılı Kanun'da öngörülenden çok daha fazla genişletilmektedir.

Öngörülen değişiklikler genel sağlık sigortasının uygulanmaya başlanmasıyla vatandaşların sağlık hakkının daha da kısıtlanacağını; sağlık hakkından yararlanabilmek için daha fazla katılım payı ve "bıçak parası" ödenmesi gerekeceğini; ödeme gücü olmayan yurttaşların ise sağlık hizmetlerinden yararlanamayacağını açık olarak ortaya koymaktadır.

Sağlık kurumlarının ayrı ayrı sınıflandırılması ve sağlık hizmetlerinin ödenecek tutarlarının her bir sağlık hizmeti sunucusu için farklı belirlenmesi; özel sağlık hizmeti sunucularının belirlenen tutarların dışında da genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden “ilâve ücret” almasının sağlanması genel sağlık sigortasında toplanacak primlerin ağırlıklı olarak özel hastanelere aktarılacağını göstermektedir.

Öte yandan, Çalışma Bakanlığı, yaklaşık dört buçuk yıldır sürdürülen Sosyal Güvenlik "Reformu"nun başta sosyal taraflar, akademisyenler ve diğer kamu kurum ve kuruluşları olmak üzere her türlü katılıma açık biçimde yürütüldüğünü; Kanun Tasarılarıyla ilgili gelen değişiklik önerilerinin detaylı olarak değerlendirilip tasarılara yansıtıldığını ifade etmektedir. Oysa değişikliklere ilişkin Kanun Tasarısı’nda söylenin aksi yönünde düzenlemelere yer verilmiştir. Örneğin 5510 Sayılı Kanun Tasarısı'nda daha önce var olan ve emek, meslek örgütlerinin ve kamuoyunun itirazları doğrultusunda kaldırılan yatan hastalardan katılım payı alınması doğrultusundaki düzenleme Kanun Tasarısı’yla tekrar getirilmektedir.

Yatan hastalardan tedavi bedelleri karşılığı katılım payı alınması genel sağlık sigortasının uygulanmaya başlamasıyla birlikte katılım paylarının kapsamının bütün sağlık hizmetlerini içerecek şekilde arttırılacağını göstermektedir.

Kanun Tasarısı’nda genel sağlık sigortasıyla ilgili en dikkat çekici değişiklik özel sağlık kurumlarında alınması öngörülen "ilâve ücret"tir. Yapılan düzenlemeyle, yurttaşların sağlık hakkından yararlanabilmek için vergi, genel sağlık sigortası primi ve katılım payı ödemesi bile yeterli görülmemekte; "ilâve ücret" adı altında yeni ödemeler talep edilmektedir. Yapılması düşünülen düzenlemeyle kamuoyunda büyük şikâyetlere neden olan "bıçak parası", özel sağlık kurumlarında "ilâve ücret" adı altında yasal hale getirilmektedir.

III. 5510 SAYILI KANUNUN GENEL SAĞLIK SİGORTASI HÜKÜMLERİNDE ÖNGÖRÜLEN DEĞİŞİKLİKLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ

III. 1- Yoksulluk testi; aylık geliri 140 YTL olan zengindir

Genel sağlık sigortasının uygulanmasına dair ülke örneklerinde görülen en önemli sorunlardan biri prim ödeme gücü olmayanların kapsam dışında bırakılmasıdır.

Siyasi yetkililer şimdiye kadar bu konuda yapılan eleştirilere karşılık olarak prim ödeyemeyecek durumda olan yoksulların primlerinin devlet tarafından ödeneceğini belirtmişlerdir.

Oysa 5510 sayılı Yasada ve son Kanun Tasarısı’nda yapılan değişiklikte yalnızca “harcamaları, taşınır ve taşınmaz malları ile bunlardan doğan hakları da dikkate alınarak, Kurumca belirlenecek test yöntemleri ve veriler kullanılarak tespit edilecek her türlü gelirin aylık tutarı net asgari ücretin üçte birinden az olan kişiler’in yoksul olarak belirlendiği açık olarak görülmektedir.

Böylece daha önce "yeşil kart" verilecekler için belirlenen ölçüt taslağa doğrudan aktarılmış ve aylık geliri bugün itibariyle 139,6 YTL'nin üzerinde olan kişilerin yoksulluk testinden geçemeyecekleri için her ay 73 ile 475 YTL arasında genel sağlık sigortası primi ödemek zorunda oldukları belirtilmiştir. Bu düzenlemelerle toplumun yoksul kesimleri genel sağlık sigortası kapsamı dışında bırakılarak önemli bir hak kaybına uğramaktadır. (mad. 60)

III. 2- Bütün sağlık hizmetlerinden katılım payı

5510 sayılı Yasada finasmanı karşılanacak sağlık hizmetlerinden katılım payı alınacak olanlar şu şekilde düzenlenmişti:

a) Ayakta tedavide hekim ve diş hekimi muayenesi.

b) Ortez, protez, iyileştirme araç ve gereçleri.

c) Ayakta tedavide sağlanan hizmetler. (mad. 68)

Kanun Tasarısı’nda yer alan düzenlemeyle katılım payları bütün sağlık hizmetlerine genişletilmekte, yatan hastaların tedavi bedellerinden dahi katılım payı alınacağı düzenlenmektedir. Bu kişilerden (b) bendinde sayılan sağlık hizmetleri için katılım payı da ayrıca tahsil edilecektir.

III. 3- Hastalıkları önlemenin yolu, "katılım payı"

5510 sayılı Kanun’da katılım payı alınmasının gerekçesi “gereksiz kullanımı azaltma” olarak belirtilmişti. Böylece, yurttaşların gerek ayakta tedavide sağlanan ilaçları, gerekse ortez, protez, iyileştirme araç ve gereçleri gibi tıbbi malzemeleri gereksiz olarak kullanabilecekleri, bir başka ifadeyle “istismar edebilecekleri” var sayılmıştı.

Yatarak tedavilerde de katılım payı alınmasının ise Kanun Tasarısı’nın Madde Gerekçelerinde “sağlık harcamalarının kontrolünde kişilerin de katılması amaçlanmıştır” olarak gerekçelendirildiği görülmektedir.

Bu durum Kanun Tasarısı’nı hazırlayanların hastalık halinin kişilerin kendi tercihleri olduğunu ve hastalanmamayı ya da hastalıkları durumunda yatarak tedavi görmemeyi seçerek sağlık harcamalarının kontrolüne katılabileceklerini düşündüklerini göstermektedir.

III. 4- Sokaklarda yaşayanlardan da "katılım payı"

Ayakta tedavide olduğu gibi yatarak tedavide zorunlu tutulan katılım payının ödenmesi, kapsamdaki diğer tüm kişiler gibi halen yeşil kart kapsamında olan toplumun en yoksul kesimi için de bir yükümlülük olarak getirilmiştir. Her ne kadar bu payın daha sonra kendilerine iade edileceği yönünde bir düzenlemeye yer verilmiş ise de, toplumun en yoksul ve korunmaya muhtaç kesimlerinin sağlık hizmeti esnasında katılım payı ödemek zorunda bırakılmaları daha sonra da ödedikleri katılım payını geri almak için uğraş vermek durumunda bırakılmalarını sosyal adaletle bağdaştırmak mümkün değildir.

III. 5- Beş katına kadar katılım payı

5510 sayılı Kanun’da ayakta tedavide hekim ve diş hekimi muayenesi için katılım payı 2 YTL olarak belirlenmiş ve bu tutarın 4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranı kadar her yıl arttırılacağı hüküm altına alınmıştı. Söz konusu katılım payını birinci basamakta yapılan muayenelerde almama ya da daha düşük tutarlarda belirlemeye de Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) yetkili kılınmıştı.

Kanun Tasarısı’nda yer alan değişiklikle ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmet sunucularında yapılan muayenelerde sevkli olarak başvurulup başvurulmadığı dikkate alınarak katılım payını beş katına kadar arttırma şeklinde geniş bir yetki Kuruma bırakılmıştır. (mad.68)

Henüz uygulama başlamadan katılım payını arttırma doğrultusunda yapılan düzenleme uygulama sonrasında benzer doğrultuda düzenlemelerle sağlık hizmetinden yararlanacak vatandaşların sürekli olarak daha fazla ödeme yapmasının gerekeceğini göstermektedir.

III. 6- Prim borcu olana hastane kapısı kapalı

Herkesin sağlık hizmetlerinden yararlanması en doğal hak ve devletin de bu hakkın kullanılmasını sağlamak yükümlülüğünü yerine getirmesi gerekirken, 5510 sayılı Kanun ve değişiklik yapılmasına dair Kanun Tasarısı ile sağlık hizmetinden yararlanma kişinin prim borcunun bulunmaması şartına bağlanmıştır.

Başka bir işverene bağlı çalışan işçiler ve kamu görevlileri dışındaki sigortalılar yönünden sağlık hizmeti sunucusuna başvuru tarihinde 30 günden fazla prim borcu bulunmaması sağlık hizmetlerinden yararlanma koşulu olarak gösterilmiş iken, isteğe bağlı sigortalılar, oturma izni olan yabancılar, diğer bentlerde sayılmayan ve başka bir ülkede sağlık sigortasından yararlanma hakkı bulunmayan vatandaşlar yönünden bu koşul daha da ağırlaştırılarak hiçbir prim borcunun bulunmaması zorunluluğu getirilmektedir.(mad.67)

Öte yandan, GSS kapsamında olunmasından önce kronik hastalığı bulunan yabancıların bu hastalıklarının finansmanının Kurumca sağlanmayacağı kuralı da getirilmektedir.(mad.65)

III. 7- Farklı kalite, farklı fiyat

5510 Sayılı Kanun alınacak sağlık hizmetleri için bütün sözleşmeli sağlık hizmeti sunucularına SGK tarafından belirlenecek standart bedellerin ödenmesini öngörmektedir.

Kanun Tasarısı’nda yapılan değişiklikle sağlık hizmeti sunucularını “fiyatlandırmaya esas olmak üzere” ayrı ayrı sınıflandırmaya ve sağlık hizmetlerinin ödenecek tutarlarını “her sınıf için tek tek veya gruplandırarak belirlemeye” SGK yetkili kılınmaktadır. (mad. 72.)

Yapılan düzenleme sigortalılar için alınacak sağlık hizmetlerinin aynı kalitede olmayacağının ve fiyatlandırmanın piyasa koşullarına göre yapılacağının SGK tarafından kabul edildiğini göstermektedir.

III. 8- Vergi, prim, katılım payı yetmedi; şimdi de "ilâve ücret"

5510 Sayılı Kanun’da “Sözleşmeli sağlık hizmeti sunucuları, genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden sözleşmeli olduğu sağlık hizmetleri için otelcilik hizmetleri ile öğretim üyesi tarafından sağlanan sağlık hizmetleri dışında herhangi bir fark ödemesi talep edemez” hükmü yer almaktadır. (mad. 73.)

Kanun Tasarısı’nda yapılan değişiklikle bu sınırlama sadece sözleşmeli kamu idaresi sağlık hizmeti sunucuları için devam ettirilmekte, özel sağlık hizmeti sunucularının ise genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden “ilâve ücret” alması serbest bırakılmaktadır.

Böylece 5510 Sayılı Kanun’da “otelcilik hizmetleri ile öğretim üyesi tarafından sağlanan sağlık hizmetleri” ile sınırlandırılmış olan “fark ödemesi” özel sağlık kuruluşlarından alınacak bütün sağlık hizmetlerine yaygınlaştırılmaktadır.

Söz konusu “ilâve ücret”e öncelikle Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu’nca belirlenecek sağlık hizmetleri bedelinin % 20’sine kadar tavan konulduğu görülmektedir.

Ancak aynı maddede yapılan bir diğer düzenlemeyle “Sözleşmeli sağlık hizmeti sunucuları, Kurumca belirlenmiş standartların üstündeki talepleri karşılayan otelcilik hizmetleri ile hayati öneme sahip olmama ve alternatif tedavilerin bulunması gibi hususlar göz önüne alınarak Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu tarafından belirlenen istisnai sağlık hizmetleri için, genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden belirlenen hizmet fiyatlarının 3 katını geçmemek üzere ilâve ücret alabilir” hükmü getirilmektedir.

Böylece hastalardan alınacak ücretlerin kapsamı genişletilmektedir.

III. 9- Kanun güvencesinde “bıçak parası”

Kanun Tasarısı’nda genel sağlık sigortasıyla ilgili en dikkat çekici değişiklik “ilave ücret”tir.

Yapılan düzenlemeyle, yurttaşların sağlık hakkından yararlanabilmek için vergi, genel sağlık sigortası primi ve katılım payı ödemesi bile yeterli görülmemekte; �ilâve ücret� adı altında yeni ödemeler talep edilmektedir.

Türkiye’de halen mevcut sosyal güvenlik hiçbirinde hiçbirinde böyle bir düzenleme yer almamaktadır. AKP Hükümeti’nin Sağlıkta “Dönüşüm” Programı çerçevesinde başlatılan özel hastane ve tıp merkezlerinde sigortalı hastalardan ek ücret alınması uygulaması bu kurumlarla yapılan sözleşmelere konulan hükümlerle sağlanmakta ve herhangi bir yasal dayanağı bulunmamaktadır.

Taslak Metin’de yapılan düzenlemeyle kamuoyunda büyük şikâyetlere neden olan “bıçak parası”, özel sağlık kurumlarında “ilâve ücret” adı altında yasal hale getirilmektedir.

III. 10- Yatarak tedavide daha az iş göremezlik ödeneği

5510 sayılı Kanun’da iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve doğum halinde verilecek iş göremezlik ödeneği günlük kazancın üçte ikisi olarak tanımlanmıştır. (mad. 18)

Kanun Tasarısı’yla yapılan değişiklikle iş göremezlik ödeneği ayaktan tedavilerde aynı oranda devam ederken yatarak tedavilerde günlük kazancın yarısına indirilmektedir. Bu durumda hastaneye yatması gereken bir sigortalının iş göremezlik ödeneğinde %16’lık bir kayıp meydana gelmektedir.

III. 11- Sigortalının çocuğuna bir ay anne sütü yeter

5510 sayılı Kanun’da sigortalı kadın veya sigortalı olmayan karısının doğum yapması nedeniyle sigortalı erkeğe doğumdan sonraki altı ay süresince her ay doğum tarihinde geçerli olan asgari ücretin üçte biri tutarında emzirme ödeneği verilmesi ön görülmüşken bu hüküm daha uygulama başlamadan ortadan kaldırılmıştır.

Kanun Tasarısı emzirme ödeneğini sadece bir defa ile sınırlandırmıştır.

Üstelik emzirme ödeneğinden yararlanabilme koşulları zorlaştırılmakta, 120 günlük staj süresi şartı getirilmektedir.

III. 12- Dört kişiye bir GSS primi

Asgari ücretin 1/3'inden az gelire sahip olanların primlerinin ilgili kamu idareleri tarafından yatırılması ve bu sigortalılar için her ay otuz gün genel sağlık sigortası primi ödenmesi zorunluluğu yerine, toplam kişi sayısının dörde bölünmesiyle bulunacak kişi sayısı esas alınmak suretiyle prim hesaplanması öngörülmekte, genel sağlık sigortasına devlet katkısını asgari düzeyde tutulmaktadır. (mad.88)

III. 13- Çiftçinin üzümüne buğdayına, pamuğuna tütününe haciz

SGK’nun, 5510 sayılı Yasanın 4. maddesinin (b) bendinde tanımlanan sigortalıların prim borçlarını, sattıkları tarımsal ürün bedellerinden % 1 ila % 3 oranları arasında kesinti yapmak suretiyle tahsil etme yetkisi arttırılmış, bu oran % 5'e çıkarılmıştır.(mad.88)

III. 14- SGK’na “temel teminat paketi”nde sınırsızca sınırlama yetkisi

SGK'nın, finansmanı sağlanacak sağlık hizmetlerinin teşhis ve tedavi yöntemleri ile bunun için gerekli tıbbi ürünlerin türlerini, miktarlarını ve kullanım sürelerini belirlemek amacıyla "bilimsel komisyonlar" kurma zorunluluğu kaldırılmış, böylece belirleme yaparken bilimsel olmayan ölçütlerin hâkim olmasına olanak sağlanmıştır. (mad.63)

Benzer şekilde; Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu'nun çalışmalarına başlamadan önce kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından görüş alması zorunluluğu kaldırılarak, bu kurumları sürece dahil etme yetkisi tamamiyle idarenin inisiyatifine bırakılmış, kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin Anayasa ve kuruluş yasaları ile kendisine verilen görevlerini yerine getirmesi olanağı yok edilmiştir. (mad.72)

III- SONUÇ

5510 sayılı Yasanın bütünüyle yürürlükten kaldırılarak, toplumun tüm kesimlerinin olurunu da alacak yeni bir düzenlemenin yapılması yerinde olacaktır. Bu süreçte, sosyal güvenlik sistemimizin bir bütün olarak iyileştirilmesi amaç olmalıdır. Norm ve standart birliği, tüm sigortalıları "en az"da değil, toplumsal uzlaşmayla belirlenecek sosyal devlet ilkesine uygunluk temelinde eşitleyerek sağlanmalıdır.

Sağlık, her yurttaş için eşitlik ve hak temelinde erişilebilecek ve yararlanabilecek bir kamu hizmeti olarak düzenlenmelidir. Piyasa kurallarının belirleyici olacağı bir sağlık sisteminden vazgeçilmelidir. Bu sistemin uygulandığı başka ülkelerde iflas etmiş olduğu unutulmamalıdır. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar, işsizlik, kayıt dışı çalışanların oranı ve bölgesel eşitsizlikler, özel sigortacılık tekniğine uygun bu sistemin işleyişine engeldir. Sonucu, halkın sağlığını kaybetmesi anlamına gelecek bu model yerine, kamu kaynakları ile karşılanacak bir sağlık sistemini gerçekleştirmek gereklidir.

Genel Sağlık Sigortası'na ait taslak değişikliklerin bu şekliyle benimsenmesi mümkün değildir. Sağlık ortamının bütün yapısal sorunlarının yeniden değerlendirilmesi, sağlığın temel bir hak olması temelindeki evrensel yaklaşım temelinde, uluslararası mali kuruluşların cıkarları yerine, halkın ihtiyaclarının gözetilmesi doğrultusunda yapılacak calışmalarda Türk Tabipleri Birliği tüm birikimi ve deneyimi ile katkıda bulunacaktır.