Milli Eğitim Bakanlığı bir açıklama yaparak bu yıl ilköğretime yeni başlayacak öğrencilerin kayıtlarının Ağustos ayında değil Haziran ayında yapılacağını duyurdu.
Herkesin bildiği gibi kayıt dönemi sadece çocuklarımızın okula attıkları ilk adım değil, aynı zamanda paralı eğitime de atılmış ilk adımdır. Çocuğunu okula kayıt ettirme telaşındaki aileler bu ilk adımda soyulurlar. Kayıt döneminde başlayan soygun yıl boyu temizlik parası, spor parası, yakıt parası, sözleşmeli öğretmen parası, karne parası gibi gerekçeler uydurularak sürer gider. “Eğitim tüm çocuklar için bir hak olmaktan öte bir zorunluluk olduğunu” ve okul yönetimlerinin bu kayıtları para almadan yapmak zorunda olduklarından habersiz yoksul aileler, uzun süren pazarlıklar ve kavgalar sonucu çocuklarını güç bela okula kaydettirmeyi başarabilirler. Her sene Milli Eğitim Bakanı o geleneksel açıklamasını yapar ve “Velilerden zorla para alana gerekli işlem yapılacağını” duyurur. Ancak bugüne kadar velileri soyup soğana çeviren herhangi bir idareci hakkında işlem yapıldığını da gören duyan olmamıştır. Bu danışıklı dövüşün sonucunda kaybeden genelde öğrenci velisi olur.
Büyük bir heyecanla çocuğunu okula getiren velinin eline ilk olarak bir liste tutuşturulur. Listedeki malzemeleri okulun karşısındaki kırtasiyeden alıp kendilerine teslim etmesi söylenir. Listede neler yoktur ki: Dosya kağıdı, pul, telefon kartı, kalem, defter vs... Böylece okulun bir yıllık kırtasiye ihtiyacı velilerden karşılanır. Kırtasiyede genellikle hazır satılan bu paketi bir şekilde alan veli henüz soygundan kurtulmuş değildir. Ondan okula bağış yapması istenir. Parası yoksa kayıt yapılamayacağı, bir yerlerden bulması gerektiği kibarca belirtilir. Veli biraz dişli çıkar ve bu miktarda parayı bulamayacağını söylerse pazarlık yapılır. Pazarlıkta uzlaşma sağlanmadığında okul yönetimi son kozunu oynar: “ Senin çocuğun için ayırdığın para yok mu?” diyerek karşısındakinin annelik ve babalık sorumluluğunu taşımadığını söylediğinde ailenin tüm savunması çöker. Çünkü o para ödemekte zorlanan tek kendisi zanneder. Ve bir şekilde borç harç o para bulup buluşturulur ve eğitim pazarlamacılarına teslim edilir.
İşte çocuklarımız sekiz yıllık zorunlu eğitime böylece ilk adımlarını atarlar. Okul yönetimi açıkça suç işler, zira bu çocuğun okula alınması bir hak değil, biz zorunluluktur. Aile çocuğu okula göndermediğinde kanuni işlemler uygulanarak çocuğun okula devamı sağlanmalıdır. Ancak ülkemizde işler böyle işlemez. Yoksulun emekçinin çocuğunun eğitim hakkı kağıt üzerindedir. Bu hakkı gerçek bir hak haline getirecek olan tek şeyse haklarının bilincinde olan öğrenci ailelerinin bir arada hareket etmesi ve bu hakkın nasıl kazanılacağını dosta düşmana göstermesidir.
İşte bu yüzden Halkevciler Haziran ayı boyunca eğitimi parayla satanlara karşı yoksul mahallelerde, ilkokulların önünde halka bu hakkını hatırlatacak ve çocuklarımızın geleceği için bu soygunu engellemeye çalışacaklardır.