Yerel Yönetim Forumu Sonuç Metni: http://www.halkevleri.org.tr/basin-aciklamalari/yerel-yonetim-forumu-sonuc-metni
Halkevleri İstanbul’da yerel seçim forumunda buluştu, halkın kürsüsünü kurdu. Halkevleri 82. Kuruluş yıldönümünde, sözün, yetkinin, karar hakkının halkta olduğunu söyleyerek yerel yönetimler forumunda buluşmaya çağırdı. 23 Şubat günü Petrol İş Salonu’nda düzenlenen foruma barınma, ulaşım, kent hakkı mücadelesini verenler, hayvan hakları savunucuları, kadınlar, LGBTİ’ler, Halkevleri Emeklilik Hakkı ve Emekli Hakları Atölyesi, Engelli Hakları Atölyesi, üniversiteliler, muhtar adayları, taşeronlaştırmaya karşı mücadele verenler katıldı.
“Yalana, talana, zorbalığa artık yeter!” diyerek mahalle mahalle çalışmalarını yürüten Halkevleri’nin İstanbul şubeleri, demokratik ve halkçı bir yerel yönetimi halkla birlikte tartıştı.
Yerel Yönetim Forumu kürsüsünde ulaşım, barınma, kent, kültür-sanat hakkı gibi hak mücadeleleri alanları; kadınlar, LGBTİ’ler, muhtarlar, gençler, üniversiteliler, güvencesiz işçiler nasıl bir yerel yönetim istediklerini ve taleplerini dile getirdiler.
Forum Halkevleri’nin 82. Kuruluş yıldönümü ile ilgili olarak halkın hakları mücadelesine bir bakış sunan kısa filmin gösteriminin ardından forum Halkevleri Genel Sekreteri Nuri Günay’ın açılış konuşması ile başladı.
Günay, Halkevleri’nin bugünlerde 82. Kuruluş yıldönümünü kutladığını, Halkevleri’nin tarihten gelen sorumlulukla güzel yarınların mücadele örgütü olarak mücadeleye devam edeceğini belirtti. Günay konuşmasına şöyle devam etti: “Bizler Halkevleri’nin yürüttüğü demokratik halkçı bir yerel yönetim anlayışını tartışmaya ve yolumuzu bir kez daha aydınlatmaya geldik. AKP’ye sokaklarda aman vermeyenlerin mücadelesi devam edecek. Bugün bu toplantının sonucuyla beraber inanıyoruz ki Türkiye’nin dört bir yanından yürütülecek mücadeleye bir katkı sunacağız.”
Ardından söz alan Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut yerel yönetim seçimleri düzleminde oluşan çatışmanın nasıl geçeceğine ilişkin öngörülerde bulunurken, egemenler arasında süren çatışmaya Haziran’da ayağa kalkan halkın nasıl müdahalede bulunacağına ilişkin fikirlerini paylaştı.
Karabulut’un konuşmasının satırbaşları şu şekilde: “Bu süreçte kahvehanelerde, otobüslerde her yerde seçimler üzerine yorumlar yapılıyor, seçimi kimin alacağına, nasıl alacağına ya da AKP’nin nasıl kaybedeceğine dair tartışmalar yoğun bir biçimde sürüyor. Bir taraftan toplumun kaderi acısında önemli bir süreçtir bu süreçler. Profesyonel siyasetçilerin tutacağı pozisyonlar daha kritik hale geliyor. Bu tartışmalar, kapışmalar geçtiğimiz yıllara göre daha sert geçti. Partilerin kimin aday, kimin meclis üyesi adayı olacağı konusu partilerin kendi içlerinde ciddi tartışma konusuydu. Özellikle bu CHP’de çok keskin yaşandı; CHP genel merkezi polis korumasına alındı üyeler basmasın diye, Sarıyer’de seçime giremiyorlardı bu tartışmalar nedeniyle. Bir tarafta AKP’den, gericilikten, faşizmden, piyasacılıktan kurtulabilir miyiz kaygısı, diğer taraftan iktidara geldiğimizde yandaşlar ve ekibe dahil olacak ihaleler pozisyonlar var.
Seçimi bizim açımızdan kritik kılan şey, partilerin aday kaygılarından farklı elbette. Yerele dönük kavgaların yanı sıra seçimler başka bir süreçle de çakıştı; oligarşinin iç çatışmasına denk geldi. Bu yapı öyle bir yapıdır ki halkı sömürürken müttefik halindedirler ancak pastayı paylaşıyorken gerilim yaşarlar. Bu süreçlerde emekçiler de doğal olarak buradan bize bir kazanım çıkar mı diye düşünürler. Bu seçimde de böylesi beklentiler vardır ama bu seçimler rejim açısında Gezi direnişi nedeniyle daha da önem kazanmakta. Böyle bir süreçte genel olarak şöyle bir beklenti var; Türkiye’de sol bir dalga başladı, bu seçimlerde de solu güçlendiren bu rüzgârı arksına alan bir şekilde olmadıydı. Fakat böyle ilerlemedi. Emekçilerin Haziran isyanında ortaya çıkardığı enerjiyi oligarşi için rejimi yeniden yapılandırmanın aracı olarak kullanmanın çabaları ortaya çıktı. Haziran isyanında halk AKP’nin sömürüsüne, talanına, yalanına karşıydı ama aynı zamanda temsili demokrasinin tanınmadığının kanıtı oldu. Sokak dediğimiz şey ise halkın kendi kaderini kendi eline alma çabasıdır. Kitleler eskisi gibi yönetilmek istemiyorlar.
Bizler seçimlere giderken de, seçimlerden sonra da Türkiye siyasetinin önemli derecede değişeceğini düşünüyoruz. Haziran isyanıyla birlikte CHP’de ciddi bir sağa kayma ortaya çıkmış oldu özellikle ABD ziyaretinden sonra. Ankara’da MHP’li Mansur Yavaş, Hatay’da AKP’li Lütfi Savaş gibi Türkiye’nin dört bir yanında kitlelerin sağ siyaset eliyle “kurtarılması” projesi ortaya konuldu.
“Tek yol sokak tek yol devrim” sloganı gibi yerel yönetimlere dair fikrimiz “halkçı demokratik bir yerel yönetim”dir. AKP’nin yenilgiye uğratılması önemlidir fakat bunun hangi çizgide yapılacağı da önemlidir.
Haziran isyanı sandığa sığmaz, biz de böyle bir düşünce sahibi değiliz. Biliyoruz ki egemen sınıfların bize açtığı kulvarlar emekçi halka bir şey getirmiyor. Ancak emekçilerin açtığı kulvarlar halka bir şey getiriyor, biz de buna sokakta uğraşıyoruz. Hopa’da, Kemalpaşa’da, Ankara’da, Hatay’da sunulan kulvarı kullanmak değil, Haziran isyanıyla ve öncesinde sokakta büyüttüğümüz mücadelenin bir uzantısı olarak çıkmak asıl amacımız. Ankara’daki ortak aday çalışması yalnızca 30 Mart sürecine sıkıştırılamaz.
AKP’nin bu dönemde daha baskıcı bir iktidarla karşı karşıya kaldığında biliyoruz ki bu toplum sokağın adres olduğunu öğrenmiştir. AKP karşıtlığının sokak kuvveti algısını diri tutmak gibi bir görevimiz var. Egemen sınıfların AKP’yi kolay yoldan gönderme projeleri çöktüğünde, mesela Ankara’da proje çöktüğünde kitleler hesabını soracaktır. Bütün bu önümüzdeki süreçte Türkiye’de sol, sosyalist bir hattı örmeye çalışıyoruz. Sokağın sandığa müdahalesinin örneklerini oluşturuyoruz.
Kartlar yavaş yavaş ortaya dökülmeye başladı; bu kirli oyunların bize ne kazandıracağını düşünmek yerine bağımsız bir aktör olarak, bunlara takılmadan ve halkın da buraya takılmasına izin vermeden mücadele hattını örmemiz gerekiyor.
Kent hakkı mücadelesi adına söz alan Can Atalay, bugün en çok sahip çıkmamız gereken şeyin yarın olacağını söyleyerek konuşmasına başladı. Haziran isyanıyla kazandığımız özgüveni hiç kaybetmememiz gerekir diyen Atalay konuşmasına şöyle devam etti: “Kurtuluşumuzun kendi elimizde olduğunu Haziran isyanında gördük. Kimilerinin umduğu gibi okyanus ötesi kurtuluşlar yok. Yolsuzluk operasyonunda bile yukarılarda olan bitene razı olmamız bekleniyor ama biz Gezi direnişinde yer alanlar buna kanmadı. Kent hakkı diye bir şeyden bahsedeceksek ne olduğunu konuşmaktansa neyin olmaması gerektiğini konuşmak daha iyi olacaktır. Kent bu ülkede neoliberalizmin mevcut çitleri, bariyerleri tamamen kaldırdığı bu ülkede yetkilerin, hukukun bu kadar merkezileştiği, halkçı bir yerel yönetim pratiği ortaya koyamaz. Bu düzenin sınırlarını aşmayı hedeflemeyen hiç kimse halkçı bir yerel yönetimi hayata geçiremeyecektir. Yerel yönetimcilerin kaderi seçmeye zorlandığımız yerel yönetimcilerin dudağının arasından çıkacaklara razı olmamız bekleniyor. Biz kendi geleceğimizi kendi elimizle kuracaksak, tüm bu deneyimleri aşmak hedefiyle olmalıyız. Taksim Gezi Parkı’nda yarattığımız pratikle mümkündür. Bir yerel ölçekte kent ölçeğindeki kazanım çok önemlidir ama eşitliğin, özgürlüğün ve kardeşliğin ülkesini kurma mücadelesinden bağımsız düşünülemez. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak dedik eğer bugün egemen güçler içerisindeki kapışmalara takılırsak bileğimizin hakkıyla, hakkımız olanı elde etmek için mücadele etmezsek her şey eskisi gibi olabilir bu yüzden bunu tersine çevirmenin yolu mücadele etmektir.”
Gezi direnişinin bir uzantısı olarak süren forumlarda oluşan Kuzey Ormanları Savunması (KOS) adına Ezgi Öz söz alarak, KOS’un oluşum sürecinden ve mücadele pratiklerinden bahsetti. Öz’ün konuşmasının ana hatları şöyle: “Gezi sonrası Gezi’den aldığımız renkle Beşiktaş’tan 3. köprünün yapıldığı yere doğru bisikletle gittik. Ama artık 3. köprü odaklı çalışmalar yapan Yaşam Platformu bize deneyimlerini aktardılar ve gördük ki Kanalistanbul ve 3. Havalimanı gibi durumlar da vardı. Biz de Abbasağa Forumu’nda her Cuma buluşmaya başladık ve yeni eylem çeşitleriyle büyümeye başladık. Akademiden arkadaşlarımız bizlere bu konuda destek oldular ve aslında tahribatın boyutlarına bu şekilde daha net gördük. Korkunç bir tablo vardı ve ağaçların birçoğu yanlışlıkla kesiliyordu. Kuzey ormanlarına yönelik her bölgede farklı rant projeleri var; hem de oradaki insanlara sorulmadan biz bu farklı bölgelerdeki insanları bir araya getirmeye çalışıyoruz. Çünkü Gezi’de birlikte olunca güçlü olduğumuzu gördük. Talebimiz çok net: “Bize sormadan kentimize dokunma!”
Öz’ün ardından Süleyman Şahin, Gaziosmanpaşa’daki kentsel dönüşümden ve mücadelelerinden bahsetti: “Basından takip ettiğiniz üzere kentsel dönüşüm talanının en yoğun yaşandığı bir yer. Dünkü eylemde bizimle beraber yürüyen hayvanların da sesiz bir çığlığı var. Biz kentsel dönüşüm mücadelesinde sesimizi duyurmaya çalışıyorduk. Gaziosmanpaşa’da bundan 3 ay öncesine kadar hayal edemeyeceğimiz derecede eylemlere başladı. Bizim önerimiz şunlar olabilir; bir otobüsün rengini, bir lavabonun tasarımını bize sormaktan çekinmeyenler bizlerin geleceğinizi, yaşadığımız yerli değiştirirken bize sormuyor ama rantçılara soruluyor. Biz halkız bize sormalıdırlar. Kim olursa olsun hangi renk bizi temsil etmeye seçilirse seçilsin bizlerin hesap sormaktan vazgeçmemesi gerekir. Halk olarak bizim katılımcı bir şekilde mücadeleye devam ediyor olmamız gerekiyor. Bir sürü aday var Gaziosmanpaşa’da biz hepsini davet ettik ve halk olarak taleplerimizi sıralayacağız. 16 Mart’ta halka sormadan yapamazsınız etkinliğin adı…”
Ümraniye’deki 2B mücadelesini yürüten muhtar adayı Necla Çağdar söz aldı: “Ben Aşağı Dudullu’da oturuyorum, memur emeklisiyim. Oturduğumuz yerlerde adımız işgalciye çıktı. Biz işgalci değiliz anlımızın teriyle bir arsa alalım dedik maalesef arsamıza 2b şehri ilanı oldu evimizi yuvamızı ancak yapabilmiştik. Şimdi 2b yasasıyla karşımıza müthiş bir rakam çıktı. Eşimden dostumdan yardım alayım düşüncesi var kafamda fakat bizim mahallede birçok insan ekmeğini zorla kazanan insanlar ve ben de onlarla birlikte hem kendim hem de onlar için mücadele ediyorum. Ve eşimiz, dostumuz beni muhtar adayı yaptılar eminim kazanacağız. Biz bu devletten bir söz almak istiyoruz; bu bedelleri ya geriye çeksinler ya da asgari biz düzeye getirsinler. Yıllar sonra belki gelen devlet bu sefer buradan gidip başka yere yerleştiklerinde yine tepelerine binecek. Bunu bilemiyoruz. Bu yüzden evlerimizi terk etmiyoruz.”
Okmeydanı Dayanışması’ndan Ali Coşkun Beyoğlu Belediyesi sınırları içerisindeki bütün toprakların talana açılmış, ranta açılmış olduğunu, ayrıca belediye hakkında bir sürü yolsuzluklar saçıldığını belirtti. Okçu Tekkesi, Örnektepe, Hacıhüsrev’in Beyoğlu’nun talana açılmış alanlarından bazıları olduğunu söyleyen Coşkun, kendilerinin de yerel yönetimlerde AKP iktidarının geriletmek ve talana yolsuzluklara dur demek için mücadele ettiklerini belirtti. Mücadelenin bir ayağı olarak 16 Mart günü Şark Kahvesi’nde buluşup Okmeydanı’ndaki talan yeri sembollerinden biri olan Okçular Tekkesi’ne yürüyeceklerini belirtti.
Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nden Sedef Çakmak LGBTİ’lerin mücadelesi ve talepleri hakkında konuştu: “Derneğimiz LGBT bireylerin temelde insan haklarıyla ilgilenen bir dernek tabi birbirimizi farklı halk grupları olarak tanıyoruz. Bizim ne alaka burada olmamız diyenler için açıklamak gerekirse birçok ayrımcılık yaşıyoruz yaşadığımız toplumda; görmezden geliniyoruz, çoğu zaman kimliklerimizi saklamak zorunda kalıyoruz. Bir sürü arkadaşım eşcinsel olduğu için aileleri tarafından öldürülüyorlar. Anayasa bizi tanıyın biz görün nefret suçlarına maruz kalıyoruz yasal önlemler alın demek için çeşitli çalışmalar yürüttük ancak sonuca ulaşmadığını gördük. Sonrasında Gezi hareketi ortaya çıktı ve LGBTİ hareketi sokaktan gelen bir hareket olduğu için her şey değişti.
Hepimizin barınma hakkı gasp ediliyor, trans arkadaşlarımız emlakçıdan ev bulamıyor, Tarlabaşı’ndaki evlerde trans bireyler var, evlerinden oluyorlar. Eşcinselliğim anlaşılır diye doktora gitmekten imtina ediyoruz, eğitim hayatımız gasp ediliyor. Üniversite ve lise eğitimlerimizi çoğu zaman yarıda bırakmak zorunda kalıyoruz. Bunlardan yerel yönetimler de sorumludur, çünkü belediyelerin görevi sadece çöp toplamak değildir. Sosyal hizmet de götürmek zorundadır. Bu seçimlerde istediğimiz şey belediyelerin kendi sorumluklarını yerine getirmesidir. Bu sene hepimiz için ilklerin olduğu bir seçim süreci geçiriyoruz; 6 arkadaş belediye meclis üyesi aday adaylığı için başvurduk açık kimliklerimizle. Mevcut siyasi düzen içerisinde biz o savaştan nasıl sıyrıldıysak bize yer verdiler. Bizim için bu nokta siyasi düzlemde bir çentik bence. Bundan sonraki süreçlerde daha iyi değerlendirmeliyiz. Tabi diğer arkadaşlarımızda gezi sonrasında yeni oluşumlarımızda meydana geldi ve tüm bunlar LGBTİ hareketleri ve dernekleri bir araya gelerek kendi ortak yerel yönetimler taleplerini oluşturdular. Bundan sonra hep birlikte daha güçlü ve halkçı bir mücadeleyi yürütebiliriz.”
Ulaşım hakkı mücadelesi adına söz alan Alper Ateş, seçim sürecinde İstanbul’un bütün bilboardlarında ulaşım yalanlarının olduğunu söyledi. Ateş konuşmasına şöyle devam etti: “AKP’nin yıllardır söylediği yalanlar bitmez ama ulaşımda 11 yıldır trafik kazaları % 280 artmış durumda, duble yolların tamamı bir yılda bozuluyor ve yenisinin yapılması için tekrar ihale açılıyor. Metrobüsler ve otobüsler açık ortada hızlı tren dediler, 400 insanımızın canına mal oldu. Biz ne yaptık? Ne zaman ulaşıma zam olsa Halkevcileri gördüler karşılarında, ulaşım haftası etkinliğinde Halkevcilerin sesinin duydular. Ne zaman ulaşım ile ilgili bir zam olsa herkesin aklına Halkevciler gelecektir. Bütün ulaşım billboardları turuncu olmak zorunda bugün ulaşım hakkı meclisleri kurarak otobüslerde metrobüsler mücadeleyi örgütlemek Halkevcilerin boynunun borcudur. Kadir Topbaş’a “ulaşım parasız olmalı” dedik o da bize “bu ancak başka bir rejimde olur” dedi. Biz de diyelim ki parasız ulaşımın olduğu bir rejim kurulacaktır ve artık çok yakındır.”
Sarıgazi’den Merve Tokgöz, 11ÜS hattı ile ilgili verdikleri insanca ulaşım mücadelesini anlattı: “Bizler bugün sizlerden farklıyız tek farkımızı aslında 11ÜS olması ve insanca ulaşılabilir nitelikli araçlara sahip olmayışımızdır. Sonunu göremediğimiz kuyruklar var ve insanların evine oturarak gidebilmesi için 3 araç değiştirmeli ve 45 dakika beklemeli. Şoförlerle atışmaya başladık önce ayağına bastığı için birbirine giren insanlar şimdi hep birlikte 11ÜS yolcularının ardı ardına ajitasyon çektiği durumlar AKP’ye yöneldi. Bak 11ÜS Sarıgazi sana küs dedik. Kızlı erkekli 11ÜS’ün nabzını tuttuk oturduğunuz oldu mu, oturduğunuzda ne hissediyorsunuz, sizce bu çilenin sorumluları insanlar mı yoksa kurum kuruluşlardı gibi sorular sorduk. Aldığımız cevaplar hiç oturmadım oldu. Biz de 11ÜS süsleme etkinliği yaptık nasıl bir otobüs istiyorsak post itlere bunları yazdık. Ek sefer konuldu ardı ardına, 11ÜS’ler gelip geçti. 11 ÜS daha başlangıç mücadeleye devam.”
Halkevleri Engelli Hakları Atölyesi’nden Mahmut Keçeci, engelli hakları mücadelesinin dinamiklerinden ve taleplerinden bahsetti: “Biz altı yıldır engelli hakları mücadelesi yürütüyoruz ve emperyalizmin talanına karşı mücadele ediyoruz. “Reşitpaşa İlkokuluma dokunma” dedik, “hastaneme dokunma” dedik, “derneğime dokunma” dedik. Engelliler nüfusun % 12 ve % 28 oranında önemi bir kesimini oluşturuyor fakat ev hapsinde yaşıyor bu kitle. Havasını soludukları kentlerde yolunu şaşırmış yabancı gibi yaşıyoruz oysa bizler de özgür ve eşit yurttaşlar olarak yaşama hakkına sahibiz. Kaldırımların, caddelerin, sokakların, spor ve kültür alanlarının kamu binalarının doğuştan sakat olduğu bir kent bu kent. Ve handikaplar yumağı çözüm anlamında geliştirilen şeyler sürenin ve yasaların hezimetine uğruyor. Ölümle sonuçlanan Nevzat arkadaşımızın kazası ve benim yaşadığım kazalar da yargının takındığı tavır AKP’nin gerçek yüzünü ortaya koyuyor. Bu tabloda engellilerinin seslerini yükseltmekten başka mücadele etmekten başka tercihleri yok. Bu da bizim görevimiz, engelli örgütleri böyle bir iradeye sahip değiller ve biz mecburen sisteme organik olarak bağlıyız. Bizler yaşanabilir kentler istiyoruz bunun yolu da mücadeleden geçiyor biliyoruz. Bildikleri gibi okumaya devam ediyorlar. Ama biz mücadele etmek zorundayız. Gezi sürecinde sakatlanan arkadaşlarla temas kurma konusunda engelli hakları atölyemize destek olunması konusunda arkadaşlarımıza duyuru yapıyorum.”
Hayvan Hakları Derneği’nden Ege Sakin toplumun en zayıf halkasını oluşturan hayvanların haklarından ve derneklerinin çalışmalarından bahsetti: “Haklarını savunamayan toplumun en zayıf halkası hayvanlar. HAYTAB bir federasyon. Gönüllükten oluşan bir kuruluşuz. Federasyon olarak toplumu bilinçlendirmek gibi bir amacımız var. Hayvanları koruma yasası yerel yönetimlerin görevi sokaklardaki kimsesiz hayvanların beslenmelerini ve bakımlarını yapmak zorundadırlar ve barınaklara hapsetmekte ve işkenceye maruz bırakmaktadırlar. Her belediye besleme ve su odakları kurmalı. Daha birkaç gün önce yaşanan bir olayda 3 belediye aranıyor ve cevap alamıyor. Biz bakmıyoruz diyor. Bugün hayvana şiddet tecavüz vs bunların tümünün engelliye kadına çocuğa şiddetten hiçbir farkı yok. Sokakta baktığım köpekleri zehirlemişler, hepimiz birden çok hayvan kurtardık onların bildiği tek şey öldürmek bizim de elimizde yaşatmak var direnmeye devam.”
Güvencesizliğe karşı mücadele eden enerji işçileri adına konuşan Enerji Sen Genel Başkanı Ali Duman halkın hakları mücadelesiyle güvencesizliğe karşı mücadelesinin aynı çizgide birleştirilmesi gerektiğini vurguladığı konuşmasında şunlara değindi: “Yerel yönetimle sürecinde de emek ekseninde buraya odaklanmak gerektiğini düşünüyorum. Yolsuzluğa, talana karşı mücadele ile taşerona yani emek hırsızlığına karşı mücadelenin aynı hattın başlıkları olduğunu düşünüyorum. Ulaşım hakkı mücadelesini, işe giriş ve çıkışlardaki servis hakkı mücadelesinden, sağlık hakkı mücadelesini işçilerin insanca yaşama ve çalışma hakkı mücadelesinden ayrı düşünemeyiz. Örneğin HES’lere karşı mücadele, santral inşaatında çalışmak zorunda kalan ve iş güvencesi olmayan çoğu zaman iş cinayetlerine kurban giden işçilerin iş güvencesi mücadelesini de içermek durumunda.
Halkevlerinin başlattığı en küçük bir mahalledeki muhtarın bize sağlayacağı faydanın ve halkın hakları mücadelesinin ortak bir eksende büyütülmesi gerektiğinin farkındayız ve bu mücadelenin yürütülmesinin arkasında durulmasının gereğinin farkındayız. Taşeron demek kıdem tazminatı yıllık izin hakkının olmaması demek eğer ki bu eksen bir işçi sınıfının talebi örgütlenecekse sadece seçim öncesi çadır ziyaretleri değildir. Güvencesizliğe karşı mücadelenin yerel yönetim talepleri ile birlikte ilerletilmesi önemlidir.”
Bahçelievler’den Gülseven Çetin, AKP’nin yalan, talan, hırsızlık düzeni karşısında mücadeleye vurgu yaptığı konuşmasında şunları söyledi: “Zamlarla başlayacağım konuşmama, bizler için yabancı bir durum değil gelmiş geçmiş iktidarlar cebimizden mutfağımızdan çalıyorlar. AKP döneminde bizler daha çok yoksullaştık. Sermayeye yakın kutudaşları mutlu kendilerine hanlar AVM’ler yaparken bizleri yoksulluğa mahkum ediyorlar. Ben onlara “defolun gidin” diyorum, bu ülkeyi aydın insanlara bırakın diyorum çünkü bu ülkenin halkı kardeşlik için mücadele ederken onlar öldürüyorlardı. Bu ülke insanı insanca yaşaması için mücadele etmiş halka layıktır. Kuru fasulyeyi patatesi alamaz olduk bu da tarım politikalarının sonucu. Her şeye bir lobi buluyorlar bunlara da bulurlar. 30 Mart’tan sonra da biz yine faturalarımızı ödeyemeyeceğiz, yine ayın sonunu getiremeyeceğiz. Dikili belediyesinin başkanı aday gösterilmedi. Demek ki CHP de halkçı bir yerel yönetimden yana değil. Aylık belli miktar suyun parasız olması gerekir ama seçim öncesi vaatlerle seçim sonrası uygulananlar birbirini tutmuyor. Suyumuzu bile çalıyorlar. Seçimden sonra biz sokakta mücadeleyi örmezsek bu düzen değişmeyecektir. Hep birlikte mücadele etmeliyiz.”
Kadıköy Halkevi’nden Özden Aras yerel yönetimlerin kadınların sığınma evi, kreş gibi en temel haklarını karşılaması gerektiğini belirttiği konuşmasında, bu alanlardaki varolan durum hakkında bir panorama çizdi: “Yerel yönetimlere dair kadınların talepleri görülmüyor. Nüfusun yarısı biziz ama yerel yönetimlerde %1’lik oranda kalıyor temsiliyetimiz. Sığınma evleri ve kreşler gibi temel ihtiyaçlarımız var. Sığınma evleri çok az sayıda ülkemizde sığınma evlerinde kocalarından şiddet gören kadınlar var. Güvenlik önlemlerinin arttırılması gerekiyor. AKP iktidarı kadın düşmanı politikaları yerellere de yansıyor. Türkiye’de 1400 sığınma evi olması gerekirken, 120 sığınma evi var ve bu evlerin adı konukevi olarak değiştiriliyor. Kadınlara geçici bir çözüm sunuyor yeterli değil. Kreşler ve gündüz bakımevleri de çok önemli bir okta. Kadınların üzerinde çocuk bakımı yerel yönetimler parasız kreşleri açmak zorunda ama maalesef yok ve belediyelerin paralı yerlerine de götüremiyor kadınlar. Kadınların tek yolu sosyal ve çalışma hayatından vazgeçip kendilerini eve kapatıp çocuklarına bakmak zorunda tutuluyorlar.”
Halkın kültür sanat hakkının ne anlama geldiği ve özellikle Gezi direnişi ile beraber direnişin sanatının nasıl olması gerektiğine dair fikirlerini paylaşan Mehmet Tok, sanat direniş ilişkisinin nasıl hayat bulduğuna dair gözlemlerini aktardı: “2011 yılında Halkın Hakları Forumu yapılmıştı ve orada kültür sanat hakkı atölyemiz vardı. Üstüne Haziran isyanı yaşadık ve fikri takip için söz aldım. ‘Sanat sepet meselelerini’ daha çok önemseyelim demek için. Kültür sanat tarihsel olarak insani ihtiyaç olarak tanımlanır. Mücadelenin olduğu her yerde mücadelenin sanatı da var olmuştur. Mesela HES mücadelesinden üniversiteli arkadaşların kendi mücadelesinde sanatsal çeşitli araçlar kullanıldı. Biz mücadelenin sanatını nasıl sıçrattığını gezi direnişinde gördük. Bu sokak sanatının ortak özelliği genel olarak kolektif olmaları ve bir kişinin adıyla öne çıkan bir özelliği olmaması ve dolayısıyla herkesin katılımına açık ve demokratik olması. Özellikle kadınların katılımının güçlü olduğu bir alan ve LGBTİ bireylerin katılımı da görünür halde dolayısıyla özgürleştirici örneklerdi. Sonuç olarak yerel yönetimlerden ne isteyebiliriz. Şu anda yerel yönetimlerin çok sayıda birimi kurumu faaliyet gösterilmesi için binalar var ama AKP belediyelerinin bulunduğu yerlerde çokça böylesi mekanlar üretildi biz bu mekanların kamusal formların doğrudan bağımsız halk inisiyatiflerinin elinde olmasını savunmalıyız. Sermayeden bağımsız olmalı, tüm bunların parasız ve ulaşılabilir olmasını talep etmeliyiz. Kültür ve sanat mücadelesini yükseltmemiz gerekiyor ve halkevleri olarak da daha önemsemeliyiz.”
Kadınların sağlık hakkının yerel yönetimler düzlemindeki pratik araçlarını gözler önünde seren Esra Civelek, bu konudaki talepleri de sıraladı: “Kadın sağlığı merkezleri hakkında parasız nitelikli bir şekilde herkese sunulmalı. Hali hazırda bir dizi eksikliği içerisinde olan bu merkezler belediyelere teslim edilemez, kadın sağlığı mamografi ve psikolojik destek sunmalılar fakat Büyükçekmece’de ve Esenyurt’ta bunlar talep edildiğinde yeterli ekipmanlarının olmadığını söylüyorlar. Kadınların sağlık alanında parasız nitelikli ulaşılabilir ve açılan kadın sağlığı merkezlerinin bize 3 çocuk doğurun diyenler tarafından değil bir kadınlar tarafından denetlenmeli. Sağlık hakkı ayrıca herkese parasız nitelikli ve ulaşılabilir şekilde sunulmalıdır.
Aranın ardından Atakent İkitelli Dayanışması Kadın Korosu sahne aldı.
Ardından geçtiğimiz haftalarda Hopa Kemalpaşa’da teknik incelemelerde bulunan halkın mühendis-mimar-şehir plancıları Politeknik adına Burcu Yanar gözlemlerini aktardı: “Toprak ve çamurlu yollar, inşaatlardan dolayı darlaşmış sokaklar ulaşımı zorlaştırıyor. Çöplerin derelere atılması çevre temizliğini olumsuz yönde etkiliyor. Çay fabrikaları yetersiz olduğu için halk kendi çay üretim alanını kurmalı. Kemalpaşa sahili yeterli düzenleme olmadığı için çok fazla kullanılamıyor. Plajın düzenlenmesi konusunda çalışmalar olacak. Zamanın kısıtlı olmasından ötürü gösterilemeyen projeler var. 30 Mart’tan sonra tüm bu projelere halkla birlikte karar vereceğiz.”
Ardından Halkevci Kadınlar adına söz alan Hande Yanar, konuşmasını 8 Mart eylemleri çağrısıyla noktaladı. Yanar konuşmasında şu mücadele başlıklarına değindi: “Geçmişten bu yana halk önüne çıkmayan kadınları anarak konuşmama başlıyorum. Bugüne kadar bizi görmeyenler şimdi oy istemek için kapımıza geliyor. Vaatlerle oy isteyenlere, kapımıza gelenlere karşı taleplerimizi duyurma zamanımız geldi. Özgür bir ülke kurmak için mücadelemizi büyüteceğiz. Salondaki herkesin amacı AKP’yi yıkmaktır. Bir taraftan da kadınlar olarak kendi alternatifimizi ve taleplerimizi kurmamız gerek. Her gün 5 kadın öldürülüyor ve bir önlem alınmıyor, yeterli sığınma evi yok. Türkiye’de 89 sığınma evi var ve bunlardan 11’i aktif olarak çalışma yürütüyor. Özellikle sığınma hakkı üzerine konuşmamız gerek. ‘Kadınlar sığınacak varlıklar mıdır’ diye bir çekince var. Evet; onların kendi katillerinden kurtulabilecekleri bir sığınma evine ihtiyaçları var. Güvencesiz koşullarda çalıştırılıyoruz, kentlerin sokakların parkların kadınların yaşayabileceği şekilde düzenlenmesi gerekiyor. Bu talepler kadınların toplantılarda ortak olarak çıkardığı taleplerdir. Kadın dayanışmalarında kadın buluşmalarında meclislerinde kendi sözümüzü söylemek için daha çok bir araya geleceğiz. 8 Mart Kadınlar Günü yaklaşıyor, 30 Mart’a giderken kadınlar 8 Mart akşamı Taksim’de kendi gücünü gösterecek ve 9 Martta Kadıköy’de buluşacağız.”
Ardından sözü Halkevleri Emeklilik Hakkı ve Emekli Hakları Atölyesi adına Abdullah Aydın aldı: “Kendi kürsümüzden, halkın kürsüsünden yürüttüğümüz mücadeleyi sizle paylaşmak dile getirmek istedik. Halkevlerinin kuruluşunun 82. yıldönümünde bu etkinliği düzenleyen arkadaşlarımı kutluyorum. Yerel yönetimler gündemine geçmeden önce emeklilerden söz etmek istiyorum çünkü buna gereksinim vardır. Bu ülkede 10 milyonu aşan emekli vardır ama içinde bulunduğumuz somut sorunlardan dolayı ülkemizdeki emekliler yeterince örgütlü değiller. Son çeyrek yüzyılda izlenen politikalarla toplumu emeği dışlayan neoliberal politikalarla en fazla haksızlığa uğrayan grup emeklilerdir. Çevremizdeki tüm emekliler umutsuzluk içinde ve çevrelerine yeterince katkı sunamıyorlar. Bu alanın ayağa kaldırılması gerektiğini, emeklilerin gençliklerinde çalıştıkları gibi sahip çıkmaları gerektiğini düşünüyorum. Halkevleri ile konuşarak Emekliler Hakkı Atölyesi kurduk. Umutluyuz, istediğimiz hedefe varacağız. Emekliler işçi sınıfının bileşenidir, emeğiyle geçinen insanlar bugün parklarda, cami avlularında yaşıyorlar. Sınıf örgütleriyle birleşmeden başarıya ulaşılamaz diyenler var. Halkın hakları mücadelesi emekli haklarını da kapsar ve halkın hakları mücadelesi sınıf mücadelesinden üstündür.
Bizler de kentlerden kovulan insanlarız. Soluk alacağımız yerler AVM ve lüks rezidanslara dönüştürülüyor, size burada yer yok diyerek bizleri üzüyorlar. Buna yeter diyebilmek için yerel yönetimler öncesi bu taşları kuracağız. Bu yerel seçimler konusunda umutsuzum bize bir yarar getirmeyecek ama Tayyip Erdoğan’a da getirmeyecek. Hırsızları halkı soyanları teşhir edeceğiz ve biz de emekliler olarak eylemlerle tepkimizi koyacağız. Tüm emeklileri, emekli adaylarını ve birleşik halk mücadelesine inananları eylemlerimize çağırıyoruz. Yarın 12’de Mecidiyeköy Cevahir’den AKP İl Binasına yürüyerek Tayyip Erdoğan’a seçim karnesi vereceğiz. Aynı eylemi Ankara’da 28 Şubat’ta gerçekleştirip, söyleyeceklerimizi söyleyip soygunculara yol vermeyeceğiz.”
Öğrenci Kolektifleri adına Fırat Fıstık söz alarak AKP’nin yalan, talan düzenine karşı gençliğin müdahalesini ve önümüzdeki döneme ilişkin mücadele hattını aktardılar: “ODTÜ’de isyan eden Haziran’da sokakları kuşatan Ali İsmail’in sıra arkadaşı olarak Öğrenci Kolektifleri’nden tüm Halkevcilere selam getirdik. Tüm Türkiye’de yerel seçimler konuşuluyor. Ancak yerel seçim genel seçim gibi konuşuluyor. Çünkü AKP tüm piyasacılığını, yolsuzluğunu bize kabullendirmeye çalışıyor. Ben bu işi ben daha iyi yaparım diyen CHP de diğer tarafta. Biz bu oyuna nasıl Haziran’da sessiz kalmadıysak, şimdi de sessiz kalmayacağız. Bizim için asli olan şey sandık değil sokaktır. Biz sokakta mücadele etmeye devam edeceğiz. Dün Bakırköy’de Kadir Topbaş’ı yakalarken ardından Beyoğlu’nda A. Misbah Demircan’ı yakalıyoruz. Beşiktaş’ta, Kadıköy’de AKP’ye çalışma yaptırmamaya devam ediyoruz. Bu yerel seçim bir sonuç değil bizim için başlangıç olacaktır. Piyasacılar rantçılar arasında oynanan bir oyundur ve finalde kazanan Haziranda direnen halk olacaktır. Biz yıllardır sokakta verdiğimiz mücadeleye finale hazırız. Biz bu finali kampüslerimize Ali İsmail’in adını vererek verdik, Fikri Sönmez gibi verdik ve vermeye devam edeceğiz.”
Ardından muhtar adayları söz aldı. Esenyurt’tan aday olan ve mahallelerindeki yüksek gerilim hattının kaldırılması için mücadele edenler adına söz alan Dursun Çelik konuşmasına Türkiye’de halkın söz sahibi olduğu, halkın daha güçlü olduğu bir yüzyıl dileyerek başladı: “82. kuruluş yıl dönümünü tebrik ediyorum bir asra yaklaşıyor. Halkevleri bir halk kürsüsü kurmuş konuşmaktan gurur duyarım. Ranta değil halka ortak olacağız sözünü veriyorum. Değeri paylaşımı ön plana çıkarıp iş yapan mahalle muhtarı olmak istiyoruz. Bu yüzden birlikte kuralım birlikte yönetelim. Halkı halkın gerçek yöneticileriyle yönetmek istiyoruz. Mahallemizde yüksek gerilim hattından doğan sorunlar yaşanmaktadır. Yıllardır yaşanan bu sorun can kayıplarına sebep oldu ancak belediyeler tarafından görmezden gelindi. Biz de Halkevi dostlarımızla bir imza kampanyası başlattık. Bugün de akşam 8’de mahallemizin toplanacağı bir toplantı yapacağız ve mahallemiz için bu gerilimi mücadele haline getireceğiz. Sizlerden de destek bekliyorum.”
Göktürk’ten muhtar adayı olan Yusuf Sarı Ateş sağlık hakkı mücadelesini muhtarlık çalışması ve sonrasında nasıl sürdüreceklerini anlattı: “27 yıldır Göktürk’te oturuyorum. 20 yıldır 40 bin nüfuslu semtte yıkık bir sağlık ocağımız var. Vatandaşlarımızı kan kaybı ya da zaman sıkıntısından kaybettik. Öncelikle tam teşekküllü bir hastane istiyoruz. Arka mahalle ve sokaklarda onlarca köpekler varken yüzlerce oldular. Bu hayvanlara barınma hakkını sağlayacağız, düzenli bir çalışmamız var. Gençlerimiz gün geçtikçe yozlaşıyor, uyuşturucuya bağımlı hale getiriliyor. Buna karşı mücadele edeceğiz. Halkı göz ardı etmeden halkımız için çalışıp onları memnun etmeye çalışacağız.”
Sarıgazi’den muhtar adayı olan Atilla Ceylan Sarıgazi’den selam vererek başladığı konuşmasına şu şekilde devam etti: “Gezi süreci boyunca onbinlerle her gün yürüyüş yapan, Taksim’e yürüyen, 2 Temmuz anmasını 40 bin kişiyle gerçekleştiren Sarıgazi’den selam olsun. Gezi sürecinin devamında halkın kendi örgütünü yaratabilmesi için her yerde olduğu gibi bizde de forumlar başlatıldı, mahallemizde 5 forum var. Forumlardan çıkan kararla tüm süreçte aktif olan 10 arkadaşımız yürütme kurulunda görev alıp çalışmalara başladı. 4 ana başlıkta sorunlar üzerine çalışmalar başlatıldı; eğitim ulaşım kadın ve barınma. Mahalle meclislerinin kurulmasını çok destekliyoruz ve önemine vurgu yapıyoruz. Kültür sanata ilişkin 2012 yılından beri başlayan değişiklikler ve devlet tiyatrolarının kapatılmasına gidecek olan yeni bir hukuksal mücadele sürüyor. Dönemsel ve kurumsal olarak onlarla birlikte olduk. Sanatı mücadelede daha etkin bir yöntem olarak kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Hepinizi çok seviyorum, mücadeleye devam.”
Sporcular Parkı Forumu adına konuşan Hasan Sarıkaya şunları söyledi: “Gezi’yle beraber bu daha başlangıç mücadeleye devam diye bir sloganımız var. O günden beri bunu isyan eden direnen halk bu sloganı haykırıyor. Ancak mücadele hattına geldiğimizde daha eski bir sloganımız var bizim; ‘tek yol devrim’. Bunu göz ardı etmiş değiliz, tek yol devrim mücadelemiz Gezi’yle birlikte sürüp gidecek. Parklar, forumlar gezi sonrası şekillenip hayatımızın içine girdi. Sporcular Parkı bugün İstanbul’da kentsel durumu anlatan en iyi parklardan biri. Ortasında Büyükdere Caddesi çevresinde sitelerle çevrili bir mahalle diğer tarafından çarpık kentleşmenin olduğu bir hat vardır. Kentsel dönüşüm konusunda varlığını sermayesi altında büyütmeye çalışan vahşi kapitalizmin her şeyde gözü var. Birincisi kentsel dönüşümü gecekondu hattında yaparken AKP oluşturmuş oldukları belediyecilik sistemiyle beraber rantın ve paranın büyütülmesiyle beraber ağzı sulanıp 30 Mart’ı hedef gösterip çok önemli diyor. Çünkü 30 Mart’ta seçimleri kazanırsa yandaşlarıyla beraber AKP varlığını devam ettirecek anlamına geliyor. Diğer taraftan yine alırsa caddenin diğer tarafındaki büyük yeşil alanlarla ilgili yine planları var, sürekli teklifler geliyor. Tabi kentsel dönüşümle ilgili benden önce konuşan arkadaşlar birçok şey söyledi, süreçle ilgili. Kentsel dönüşümü Marmara Bölgesi’nden bir kişinin ele alması eksik kalacaktır. Bir bütün olarak ele alınması gereken bir konudur bu. Tek yol devrim sloganıyla birlikte bu mücadele bizlerle çocuklarımızla devam edecek. Ta ki sınıfsız topluma kadar…”
Yılmaz Bozkurt Gezi sonrası oluşan ilk park forumlarından olan Abbasağa Forumu adına söz aldı: “Daha büyük yol aldığımız yeni Geziler, yeni halk isyanları yarattığımız nice yıllara. Abbasağa’nın Türkiye’de ilk forum olması bizler açısından çok önemli. Kent mücadelesinin en somut örneklerinden biri ‘İskeleme Dokunma’ eylemlerimizdi. Gözaltılarımız oldu, onlarca eylemimiz oldu. İskelenin kaldırılmaması mücadelesini tüm Beşiktaşlılar’la verdik. Yolsuzluk olaylarının ortaya çıktığı zamanlarda bizlerin sokaklara çıkması binlerce insanla birlikte ‘AKP’ye yeter artık’ dediğimiz dönemden geçtik ve bu dönemden sonra Beşiktaş’ta bir eksik ortaya çıktı; Beşiktaş Halkevi. Yerimizi tuttuğumuzu da duyurmak isterim. Halk mücadelesinde yeni bir şubemiz var. Bu bizler için mutluluk ve heyecan verici bir şey. Biz Halkevleri olarak ‘AKP’yi durduracağız’ demiştik ve bunun için mücadeleye devam ediyoruz. AKP stand açtığında Beşiktaş Halkı ve Abbasağa Forumu olarak Ali İsmail olup, Ahmet Atakan olup standı kaldırtıyoruz. 30 Mart’tan sonra taleplerimiz olacak. Sinema salonu yok, kültür merkezi yok, bunları talep edeceğiz. İskelemizi satmayacağımızı söyleyeceğiz. Kadir Topbaş’ın Gezi’den sonra dediği ‘bir durak dahi kaldırılsa halka soracağız’ sözünün ardından Akaretlerde Başbakanın keyfi için bir durak kaldırıldı. Bu durağı geri isteyeceğiz. Sonuna kadar mücadeleye devam edeceğiz.”
Gezi direnişinin en dinamik unsurlarından olan gençler adına söz alan Gültepe’den Mert Özsepet, gençliğin yerel yönetimlerden talepleri ve mücadele hattı üzerine konuştu: “Bildiğiniz üzere gençlik Haziran isyanıyla birlikte evlerinden çıkıp kentte mücadele etti. Yerel seçim sürecinde biz de gençler olarak bazı şeylere karşı çalışmalar başlatıyoruz. Mahallemizde yozlaşma ve uyuşturucu sorunu var ve biz gençler olarak yerel yönetimler sürecinde gençlik çalışması başlatacağız. Gençliğin karar mekanizmasında olması için mücadeleyi yürüteceğiz. Gültepe gericiliğin çok ağır olduğu bir ilçe. Resmi olarak kaydı olan ancak işlevselliği olmayan bir gençlik örgütü var. Yerel yönetimlerde söz, yetki ve kararın gençlerde olması için bu gençliğin aktif olduğu bir meclis istiyoruz. Meclislerin aktif olarak kullanılması durumunda belediye meclislerle çalışmak durumunda kalacak. Bu meclislerin örgütleneceği yerler her zaman dediğimiz gibi sokaklardır. Biz gençliğin talepleri bunlardır ve bunlar için mücadeleye devam edeceğiz.”
Şahin Yaşık Halkevleri’nin yerel seçim sürecinde hırsızlara, talancılara sokakları dar edeceğini söylediği konuşmasını şöyle sürdürdü: “Birçok konuya önceki konuşmacılar değindi. Benim bahsedeceğim konu son zamanlarda Halkevcilerin yoğunlukla yaptığı aktif bir eylem modelidir. AKP tüm kamusal alanları yok etmiş, sermayeye açmış, tüm yaşam alanlarında kısıtlamaya gitmiştir. Halk da ‘dur’diyerek kentin meydanlarına akmıştır. Bunun olumlu ve olumsuz yanı var. Olumsuz yanı Gezi direnişinde 7 dostumuzu kaybetmemiz. Bir de halkın politize olduğu bir dönemde yerel seçimlere gidiyoruz. Dolayısıyla AKP iktidarı yitirdiği meşruluğunu seçim çalışmalarıyla mahallelere dikte etmeye çalışıyordu. Gezi’de 7 kardeşimizi öldüren bu ülkenin emekçilerinin, yoksullarının paralarını ayakkabı kutularında saklayanlara halkın diyeceği bir şey vardı; siz ellerinizi kollarınız sallayarak bize yalanlarını yutturamazsınız. AKP her standında bu ülkenin onurlu insanlarını gördü. Bu eylemler AKP’yi sokaklarda geriletme yolundaydı. Bu eylemin bir güzel yanı Halkevciler dışındaki halkın da eyleme katılmasıydı. İkitelli’de başlayan bu eylem Ankara’ya Adana’ya Mersin’e yayıldı. AKP’nin baskı korkutma mekanizmasına karşı halk artık dur diyebiliyor. 30 Mart’a daha var, AKP’yi sokakta gerileteceğiz diyoruz ve AKP’nin bizi sandığa çağırdığı her yerde biz onu sokağa çağırmaya devam edeceğiz.”
Foruma katılan Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, Hopa ve Antakya’daki ziyaretleri sonrası oradaki halkın mücadelesi ve bunun üzerinden yükselen ortak aday çalışmalarından bahsetti, herkesi Gezi’de başlayan mücadeleyi yerel seçim sürecinde de yükseltmeye çağırdı. Ersoy2un konuşmasının başlıkları şu şekilde: “31 Mayıs’ta başlayan direnişleriyle Haziran İsyanı’nın sinyalini veren Kemalpaşa Hopa’dan selamlar getirdim. Yaklaşık 10 yıldır Kemalpaşa’da muhtarlık yapan Şenol Çelik arkadaşımızı bu seçimlerde belediye başkanı adayı gösterdik. Şunu gururla söylemem gerekir ki, Kemalpaşa’da 25 yıldır belediye var, bu 25 yıllık süreçte taş üstüne taş koyulmamış, ne yapıldıysa Halkevciler yapmış. Kemalpaşa’nın tek festivalini Halkevciler düzenlemiş, dergâh açmak isteyenler olmuş, engelleyenler yine Halkevciler olmuş. AKP karşısında yürüttüğümüz bu mücadeleyi belediyeye taşımak istiyoruz dedik ve adayımızı gösterdik. Hopa’da, Hopa direnişine yakışır bir belde yaratmak için yola çıktık. Her iki belediye adaylık sürecinde de çok açık ki HES’leri o bölgeye sokmayanlar, halk demokrasisini kurmayı isteyenler sokaklardaydı. Biz orada umutluyuz, iktidara talibiz. Suriye iç savaşının içeriye taşındığı Antakya cihatçı çetelerin yuvası oldu. Suriye iç savaşını mezhep savaşını meşrulaştırmaya çalışanlara karşı Antakya’da Defne Belediye Başkan adayımızı gösterdik. Eşitlik özgürlük ve adaletin konuşulduğu bir seçim süreci geçireceğiz. AKP’nin halk üzerindeki hegemonyasını eylemlerimizle projelerimizle izin vermeyeceğiz.”
Forum Halkevleri Genel Sekreteri Nuri Günay’ın forum sonuç bildirgesini okumasıyla son buldu.