Korona Salgınının ilk gününden itibaren Saray iktidarının bu süreci "yönetemediğini" daha doğru bir ifade ile halk sağlığını temel alarak yönetmediğini, bunu tercih de etmediğini her gün yeni bir örnekle görüyoruz.
Son örneği 30 büyükşehir ve Zonguldak’ta uygulamadan 2 saat önce ilan edilen sokağa çıkma yasağı kararında görülmüştür.
Sermayenin çıkarını ve iktidarının bekasını önceleyen Saray rejimi, sermayenin çarkları dönsün diye emekçileri ölümüne çalışmaya zorlarken "hafta sonu'" sokağa çıkma yasağı kararını açıklama biçimiyle de yüzbinlerce insanın ihtiyaçlarını gidermek için sokağa dökülmesine neden olmuştur. 10 Nisan gecesi yaşadıklarımız, uyguladıkları politikaların halk sağlığını korumayı bırakın, salgının yayılımını tetiklediğini göstermiştir.
Herkese yaygın test ve parasız sağlık hizmeti verilmeden, zorunlu olmayan tüm sektörlerde iş durdurulup ücretli izin uygulamasına geçilmeden, salgına direnebilmeleri için halkın elektrik, su, doğalgaz gibi temel ihtiyaçları karşılanmadan, tüm insanlarımıza bedelsiz ve geri ödemesiz geçim ödeneği sağlanmadan, hasta ve hastalık riski taşıyan yurttaşlarımızın sosyal çevrelerine bulaştırmalarını engelleyecek biçimde sağlıklı ve insanca koşullarda izole edilmeleri sağlanmadan alındığı söylenen hiçbir önlem gerçek anlamda "çözüm" değildir.
Halkımızda 10 Nisan günü oluşan panik, Saray rejiminin iktidarı boyunca izlediği yalan, manipülasyonla yönetme, gerçekleri gizleme politikasının, salgının ilk anından itibaren halka doğru bilgi vermekten imtina ederek yaydığı güvensizliğin sonucudur. Süleyman Soylu "eleştirileri aldım, kabul ettim" demekle kurtulamaz, etkilerini acı şekilde göreceğimiz 10 Nisan akşamının hesabını vermek zorundadır.Süleyman Soylu da bilim insanlarını değil Erdoğan'ı dinleyen Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da tüm bu süreci oturduğu Saray'dan yöneten Erdoğan da hasta ettikleri, ölümüne neden oldukları her bir yurttaşımızın hesabını vermek zorundadır.Salgınla halk için, halkla birlikte mücadele mümkündür.
Salgın yönetimleri ile virüsten daha büyük tehdit oluşturan "yönetenler" o koltuklarında oturamaz.