AKP değil halklar barış istiyor

Pt, 07/01/2013 - 18:29
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

“Kürt sorununda başka bir dönemeç”, “barış süreci”  söylemlerinin yeniden yükseldiği bir dönemin içine girdik. Kürt sorununun demokratik çözümü uzun yıllardır bu ülkede eşitlik ve özgürlük mücadelesi verenlerin, iktidarların sürdürdüğü savaş politikalarına karşı mücadele edenlerin asli taleplerinden biridir. Öncelikle bilineni bir kez daha yineleyelim; sürecin -müzakere masasının- taraflarından biri değiliz ve görüşmelerin içeriği hakkında bir bilgiye de sahip değiliz. Ancak Kürt sorunu ve dolayısıyla yapılan/yapılacak tüm görüşmeler ve sonuçları bu ülkenin Kürt ve Türk emekçileri başta olmak üzere bütün halk kesimlerinin hayatını doğrudan ilgilendirmektedir. Tam da bu nedenle müzakere sürecinin açık ve bu ülkede yaşayan halklar bilgilendirilerek yürütülmesi gerekmektedir.

Ortada olan bir başka gerçek de AKP’nin bu süreci barış, kardeşlik ve demokratik çözüm istediği için değil; dış politikada içine düştüğü durum ve iktidarını tahkim etme/süreklileştirme sürecinde Kürt sorunu ekseninde yaşadığı tıkanma ve Kürt hareketinin kıramadığı direnci nedeniyle başlattığıdır.

“Açılım” politikaları ve “demokrasi” vaatleriyle iktidara gelen AKP’nin,  bu yıllar boyunca  halka “savaş, katliam, yoksulluk ve talan; ırkçılık ve mezhepçilik” dışında verebileceği bir şey olmadığı tüm açıklığı ile ortaya çıkmıştır.  

Dış politikada “komşularla sıfır sorun”dan tüm komşu ülkelerin ve halkların düşmanlığının kazanıldığı bir noktaya gelindi.

Kürt sorununda sözde “açılım” politikalarının Kürt halkının siyasi temsilcilerinin tasfiyesi süreci olarak tasarlandığı görüldü. Bir taraftan “açılım”dan bahsedilirken diğer taraftan KCK adı altında yürütülen operasyonlar ile Kürt halkının seçilmiş temsilcileri, belediye başkanları, Kürt siyasetçileri tutuklandı. Savaş politikalarında en ufak bir geri adım atılmadı. Kürt halkının en temel haklarını talep etmek üzere yaptığı eylemler şiddetle karşılık gördü, Newrozlar yasaklandı. Roboski katliamı bu süreç içinde yaşandı, hesabı verilmedi.

Hizbullah sanıkları önce tahliye edildi sonra parti kurduruldu. İktidarların bölgeye yönelik Hizbullah projesinden hiçbir zaman vazgeçmediği görüldü.  

Öcalan ile görüşmelerin yapıldığı son süreçte dahi KCK adı altında yürütülen operasyonlar devam ederken tutuklu belediye başkanlarına bir yenisi daha eklendi; Şırnak’ın İdil ilçesine bağlı Sırtköy Belde Belediye Başkanı da tutuklandı. Tüm bunlarla birlikte ülkede tüm demokratik hak ve özgürlükler AKP eliyle bu süreç içinde budandı, haklarını arayanlar karşılarında AKP polisini, askerini, yargısını gördüler.

Evet, Erdoğan “Ben yeni bir süreçten bahsetmiyorum. Bu devam eden bir süreç. Niye buna yeni süreç diyorsunuz bu başlamış, devam ediyor. Kesilmiş bir şey değil” diyor. Doğru söylüyor, yaptıkları yapacaklarının teminatıdır; süreç tutuklamalar ve operasyonlarla devam ediyor. Bu toprakların bir bölümünde yeni yılın gelişi kutlanırken Lice’de, Diyarbakır’da operasyon için havalanan uçakların halkın üzerinden geçmesi değildir barışa giden süreç.

Tüm bu nedenlerle AKP’nin özelde de Erdoğan’ın gerçek ihtiyacının Kürt halkının demokratik ve siyasi taleplerinin karşılanarak Kürt sorununun demokratik çözümünün sağlanması olmadığı açıktır. Bu AKP’nin iktidar partisi olarak yer aldığı rejimin yapısına terstir. Neoliberal kapitalizmle uyumlu gerici bir rejimin inşasında kurucu parti olan AKP’den, bugün de 10 yıldır da ısıtılıp ısıtılıp önümüze sürüldüğü gibi “demokrasi”, “özgürlük”, “demokratik ve onurlu bir çözüm”  ummak ne gerçekçi ne de doğrudur. Kürt sorununun çözümü AKP’nin lütfu değil halkların direnişi ile mümkün olacaktır, üstelik bu direnişin hedefinde aynı zamanda AKP de vardır/olacaktır.    

Evet, AKP iktidarının ve Erdoğan’ın süreçten Kürt sorununu “çözmek” dışında başka niyet ve beklentilerinin olduğu açıktır.  Öncelikle AKP’nin, iktidarını sağlama almak için yürüttüğü ırkçılık ve mezhepçilik yaparak sağı kendi arkasında birleştirme politikasıyla “barış” süreci uyumsuzdur. 

AKP’nin ana derdi Anayasa süreci ve Suriye’dir. Bunun için şimdi Kürt Sorununu gündem haline getirmektedir.

Öte yandan AKP’yi yeni bir “açılım süreci” ilanına iten şey, iktidarın emperyalizmin aktif taşeronu olarak yer aldığı Ortadoğu politikasıdır. Türkiye’yi emperyalist çıkarlar doğrultusunda Suriye, Irak ve İran ile çeşitli düzeylerde çatışmaya angaje eden AKP iktidarı, geri dönülmez biçimde bir bataklığa girmiş ve bu bataklıkta giderek büyüyen bir Kürt sorunu yüküyle karşı karşıya olduğunu görmüştür. AKP, dış politikasının iflasını açıklamayacaksa Kürt sorununu bir engel olmaktan çıkarmak zorundadır. Bu da Kürt sorununda çözümü değilse bile Kürt hareketini etkisizleştirmeyi hedefleyeceği yeni bir oyalama sürecini gerektirmektedir.

Bugüne kadar yaşadıklarımız, AKP’nin ideolojik-politik formasyonunun ve kapasitesinin bir çözüme değil ancak bir oyalamaya imkan verdiğini defalarca ortaya koymuştur.

O nedenle süreç, AKP’nin iyi niyetine ve taktiklerine bırakılamayacak kadar önemlidir.

Şu an topluma hakim olan beklenti ve umut ise elbetteki görüşmelerin içeriğinden değil. 30 yıldır süren savaşın sonucu yani savaşın bitirilmesi isteğidir. 

Sürecin bu ülke topraklarında yaşayan halkların 30 yıldır yaşanan savaşın bitirilmesi doğrultusundaki beklentilerinin ve duygularının istismarı olarak yaşanmasını engelleyecek güç ise bu ülke topraklarında halkların yararına, gerçekten “barış” isteyen ve barış için mücadele edenlerdedir.

Oya Ersoy

Halkevleri Genel Başkanı