Son günlerde yaşanan gelişmeler AKP’nin yönetme biçiminin faşizm olduğunu bir kez daha gösterdi. AKP faşizmine maruz kalanların sayısı her geçen gün artıyor. 10. yılını dolduran iktidar emperyalizmin sadık işbirlikçiliği, hayatımızın her alanını piyasalaştıran neoliberal politikaları, demokrasi maskesine rağmen ırkçı, gerici özünü sürekli güçlendiren siyasetiyle ülkemizi tehlikeli bir sürece sürükledi.
AKP’nin taşeronluğu ülkemizi bataklığa sürüklüyor
ABD güdümlü Ortadoğu siyasetinde Ahmet Davutoğlu ve Tayyip Erdoğan önderliğindeki AKP’nin politikası kraldan çok kralcı olarak tarif edilebilir. İktidar uzun zamandır Suriye’ye müdahale için çaba harcıyor. Ancak bu konudaki esas söz ve fikir sahibi ABD’dir. Ve elbette ABD ne derse AKP onu yapacaktır. ABD şimdilik Suriye’ye doğrudan müdahaleyi tercih etmiyor. Afganistan, Irak, Libya deneyimleri, Rusya ve Çin’in müdahaleye karşı olmaları, Suriye’deki iktidarın direnişi bu tercihi zorunlu kılıyor. Bu nedenle son günlerde Suriye konusunda Davutoğlu ve Tayyip Erdoğan ikilisinin sesi biraz kısılmıştır. Emperyalizmin aktif taşeronu AKP ABD’nin verdiği görevde başarısız olmuştur. Bu nedenle ABD Türkiye’nin rolünde değişime gitmekte, yetkilerinin bir kısmını elinden almaktadır. ABD önümüzdeki dönem Suriye’deki silahlı muhalefeti yeniden şekillendirmeyi planlıyor.
Ancak Suriye konusu AKP için dönüşsüz yoldur. AKP başta Suriye olmak üzere bütün çevre ülkeleri ülkemize düşmanlaştırdı. Bu nedenle ülkemizin başına gelecek her türlü felaketin sorumlusu iktidardır. Savaş ve çatışma ise tehlikeli bir ihtimal olarak önümüzde duruyor.
AKP Kürt sorununda savaş, ölüm ve gözyaşından başka bir şey vaat etmiyor
Otuz yıldır devam eden savaş politikası AKP tarafından artırılarak sürdürülüyor. AKP’nin açılımı ölümdür, baskıdır, tutuklamadır. KCK operasyonlarıyla tutuklanan 8 bin Kürt siyasetçi hukuksuz bir biçimde içerde tutuluyor. 50 günü aşkın zamandır 600’ün üzerinde mahpus açlık grevinde ve kritik aşamaya çoktan girildi. Diğer yandan 10 bin mahpus daha geçtiğimiz günlerde açlık grevine girdiler.
AKP başbakanın önderliğinde açlık grevinin taleplerini gayrı meşru ve görünmez kılmaya çalışıyor. Yüzlerce insanımızı yitirdiğimiz önceki ölüm oruçlarında iktidar sahiplerinin yaptığı gibi “yiyorlar” türünden yalanlara sarılıyor. Ve hatta akla hayale gelmeyecek oyunlarla üç ay önce BDP’li milletvekillerinin yediği yemeği malzeme yapıyor. Bu bir yandan da iktidarın hedefleri doğrultusunda her türlü çirkin yöntemi mubah gördüğünü bir kez daha gösterdi. Bu gerici-faşist zihniyet en son Kürt sorununa karşı idamı bile bir tehdit olarak sunmaktan çekinmemiştir.
Bilinmelidir ki cezaevinden yükselen ses barış çığlığıdır. Bu çığlığın karşılık bulması Kürt sorununun demokratik çözümü için bir kapı aralayabilir.
Sokak korkusu AKP’yi daha da saldırganlaştırıyor
AKP, yönettiklerinin artık bu biçimde yönetilmek istemediklerini görüyor. O nedenle sokağa hiç tahammülü yok. 29 Ekim’de cumhuriyeti kutlamak ama esas itibariyle AKP politikalarına karşı sokağa çıkmak isteyen yüz binlerce insan gazla, tazyikli suyla durdurulmaya çalışıldı. Binlerce insan belki de ilk kez AKP faşizminin gazıyla, panzeriyle karşılaştı. AKP kurmayları dışında kimse bu saldırganlığa anlam veremedi. Nedeni ortadadır; AKP’nin bu saldırganlığı korkusundan kaynaklanmaktadır. Sokağa hakim olma çabası her alanda krizli günler yaşayan iktidar için çok önemlidir. Bu nedenle 29 Ekim’de bile sokakların dolmasına tahammülleri yok.
Diğer yandan eylemelere katılan yüz binlerce insan “Ergenekon”u anımsatacak göndermelerle marjinalleştirilmeye çalışıldı. AKP böylece kendi kitlesini de arkasında saflaştırmak, yaptığının doğru olduğuna inandırmak istedi.
AKP için bütün halk düşmandır
AKP bütün halkı potansiyel tehlike olarak görüyor. Kürt sorununda demokratik çözüm, eşit yurttaşlık, barış diyenler, 29 Ekim’de sokağa çıkanlar, öğrenciler, gazeteciler, işçiler bütün halk AKP için teröristtir.
Hatırlanacağı üzere 29 Ekim’in hemen öncesi Sinan Erdem Spor Salonu’nda düzenlenen tenis turnuvası finalinde binlerce insan AKP’yi protesto etti. İktidar bazen aklına gelmeyecek yerlerde halkın protestosuyla karşılaşıyor. Başbakan ise protestocuları terörist holigan ilan etti. Başbakan “Benden olmayan herkes düşman” demektedir.
Bunun yanında AKP adeta savaş hükümetidir. Gerici politikalarıyla kadınlara, büyük bir yıkımı hedefleyen “kentsel dönüşümle” barınma hakkına, Alevilere, Kürtlere, 4+4+4’le geleceğimize savaş açmıştır. Bu savaşın gereği olarak da kendisi dışında herkesi düşman görüyor. Faşizm de zaten herkesi düşman gören bir rejim değil midir?
Ölümü, gözyaşını, savaşı durdurmak için AKP’yi durduralım
AKP’yi durduracak, barışı, kardeşliği, eşitliği tesis edecek, ülkemizi emperyalizmin taşeronu olmaktan kurtaracak, halkın bütün haklarını kazanmasını sağlayacak yegâne güç ise halkın örgütlü gücüdür. Geçtiğimiz 10 yıllık süreç bunu net bir biçimde ortaya koydu. AKP’den demokrasi bekleyenler hayal kırıklığına uğradıklarını artık kendileri söylüyor. Devletin eski bekçilerinden AKP’yi durdurmasını bekleyenlerin yanılgıları da ortada. Doğru seçenek artık net bir biçimde orta yerde duruyor.
Halkevciler AKP’yi durdurmak için yürütülen mücadelede görev ve sorumluluklarının fakındadırlar. AKP’nin ABD taşeronu olarak Suriye’ye dönük politikalarına, emperyalizmin işbirlikçiliğine, savaşa ve emperyalist müdahaleye karşı mücadele önümüzdeki dönemin temel mücadele başlıklarındandır.
Bununla birlikte çok kritik bir aşamaya gelinen açlık grevlerinin ölümler olmadan sonlandırılması, taleplerin kabul edilmesinin sağlanması için mücadele en acil görevimizdir. Yaşadığımız süreç aynı zamanda barışın, eşitliğin ve demokratik bir çözümün inşası için olanaklar sunmaktadır.
Öte yandan AKP ekonomik krizin, savaşın bedelini halka ödetmektedir. İktidarın 2013 programı yıllardır emeğe dönük yürütülen saldırının artırılarak devam ettirilme programıdır. Sendikal mücadelenin engellenmesi için çıkartılan yasalarla örgütlenmenin önündeki engeller artırılmakta, yandaş sendikaların palazlandırılması için her türlü düzenleme yapılmakta, patronların elini rahatlatacak ama emekçilerin haklarını budayan ne varsa iktidar tarafından yasal hale getirilmektedir. Bunun yanında elektrikten doğalgaza, en temel ihtiyaçlara yapılan zamlar devam edecektir. Halkevciler güvenceli, insanca bir yaşam için yürüttükleri mücadeleyle bu saldırganlığın karşısına dikileceklerdir.
AKP’nin kadın düşmanı politikalarına karşı 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü Halkevci Kadınlar için basit bir takvim günü değildir. Kürtaj yasağını engelleyen, piyasacı gerici, cinsiyetçi AKP’nin kadın düşmanı politikalarına karşı mücadele eden kadınlar bu saldırganlığa karşı başta Halkevi şubeleri olmak üzere tüm yaşam alanlarını kadınların eşit yurttaşlık talepleriyle örgütleyecekler, kadın dayanışması ile meydanlarda olacaklar.
Ve elbette eğitim hakkı mücadelesi. Aylarca durmadan, dinlenmeden yürüttüğümüz 4+4+4’e karşı mücadele sürüyor. AKP 4+4+4’le eğitim alanına kapsamlı bir saldırı programı hayata geçirdi. Defalarca söylediğimiz gibi bu dönüşüm sadece eğitim alanını hedeflememektedir. Önümüzdeki dönem bütün toplumsal yapı neoliberalizme uyumlu, gerici biçimde dizayn edilmek isteniyor. Ancak bilinmelidir ki eğitim alanını AKP için dikensiz gül bahçesi değildir. 4+4+4’le hedeflenen birçok düzenleme hayata geçirilememiştir. Seçmeli dersler düzenlenememiş, okullardaki kaos ve belirsizlik giderilememiştir. Eğitimin yıllardır yaşadığı kronik sorunlar yeni dönüşümle kangren halini almıştır. Bununla birlikte eğitimde taşlar artık yerinde değildir. Eğitim hakkı mücadelesi 4+4+4 sonrası yeni bir evreye girmiştir. Milli Eğitim Müdürleri, okul yöneticileri, bakanlık ve iktidar tarafından ne kadar hasıraltı edilmeye çalışılırsa çalışılsın sorunlar artarak sürüyor.
Önümüzdeki dönem eğitim hakkı mücadelesi büyüyerek devam edecektir. Halkevciler bu mücadelenin ancak uzun soluklu, istikrarlı bir çalışmayla başarılabileceğini biliyorlar. Eğitim Hakkı Meclisleri öğretmenleri, velileri ülkemizin dört bir yanında mücadeleye çağırmaya devam ediyorlar. Okulların açıldığı günden itibaren başlattığımız okul durum raporu çalışması yaşanan yıkımı ortaya çıkarmak için önemli bir araçtır. Bilinmelidir ki birçok okulda yaşanan sorunlar müdahale edilmediği için çözülmeden devam etmektedir. Bu nedenle de okul durum raporları için gittiğimiz okullarda eğitim hakkı mücadelesi hep sıcak bir gündem olarak sürecektir, sürmelidir.
Yarıyıl tatilinde yapacağımız Eğitim Hakkı Forumu’nun örgütlenmesi demek mücadeleyi büyütmek yeni deneyimleri ortaya çıkarmak demektir. Forum, yürüttüğümüz mücadele deneyimlerini tartıştığımız, önümüzdeki dönem mücadele programını ana hatlarıyla oluşturduğumuz bir çalışma olmalıdır.
Ülkemiz zor ve karanlık bir dönemden geçmektedir. Ancak böyle zor ve karanlık dönemleri aydınlığa taşıyacak, umudu büyütecekler her zaman vardır. Halkevciler bu irade, inanç ve kararlılıkla mücadele etmektedirler. Elbette mücadele etmenin temel şartlarından birisi de örgütlenmektedir. Bunun için bulunduğumuz her yerde şubelerimizin çalışmalarının zenginleştirilmesi, daha fazla insana ulaşması oldukça önemlidir.
Bu gün zor ve onurlu bir mücadele, halkın hakları mücadelesi omuzlarımızdadır. Doğruluğu her gün hayat tarafından ispat edilen bu politikanın başarısı inançla, ısrarlı ve istikrarlı bir çalışmayla mümkün olabilir. Bu inanç, ısrar ve istikrar Halkevcilerde vardır.
Hepimize kolay gelsin.
Oya Ersoy
Halkevleri Genel Başkanı