Halkevleri'nin Hopa sürecini değerlendirmek için hazırladığı rapor
1.OLAYLARI BAŞLATAN VE ÇIKARTAN AKP YÖNETİCİLERİ VE ONLARIN EMRİNDEKİ POLİSTİR
İlçede AKP seçim mitinginin yapıldığı 31 Mayıs 2011 günü; Hopa halkı demokratik haklarını kullanmak için Hopa Meydanı’nda bir araya gelmiştir. Hopa halkının AKP iktidarına gösterdiği tepkinin yıllar boyunca birikmiş birçok nedeni vardır. Bu tepkinin öne çıkan nedenlerinden biri çayda yaşanan kota ve kontenjan uygulamaları, çay taban fiyatlarının zamanında açıklanmaması ve üreticinin ellerindeki çay özel firmalara düşük fiyatla satmaya zorlanmasıdır. Geçtiğimiz yıllarda da Hopa’da ve Kemalpaşa beldesinde halk çay politikalarını protesto etmek için otoyol saatlerce trafiğe kapatılmıştır. Bir diğeri tüm karşı çıkışlarına rağmen AKP iktidarının bölgede dereleri Hidroelektrik santral kurma gerekçesi ile şirketlere satmasıdır. Hopa halkı bölgede yaşanan diğer örneklerden HES projelerinin yapıldıkları her yerde doğa talanına yol açtığını, halkın ve diğer canlıların su hakkının gasp edildiğini bilmektedir. Hidroelektirik santral projelerine karşı uzun bir süredir “Hopa Derelerini Koruma Platformu” adı altında örgütlenmekte, eylem ve etkinliklerinde HES’lere karşı olduklarını beyan etmektedirler. 31 Mayıs’ta da yapacakları eylemle AKP iktidarının uyguladığı politikaları protesto etmek ve taleplerini dile getirmek istemişlerdir.
Olay günü Hopa halkı, toplandığı meydanda “Su haktır satılamaz – Hopa Derelerini Koruma Platformu” pankartını açmıştır. Başbakan bulunmuşken protesto edilecek, talepler seslendirilecektir. Çünkü daha 9 Nisan’da Hopa halkı Derelerin Kardeşliği Platformu’nun çağrısı ile “Doğanın ve yaşamın talanına hayır” mitingine katılmak için Ankara’ya gelmiş, HES politikalarına dair tepkilerini iktidara en yakın noktada başkentte haykırmak istemiştir. Hopa halkı Başbakan ayaklarına kadar gelmişken bu fırsatı kaçırmaları beklenemezdi. Ancak miting meydanlarında sadece istediği sesleri duymak isteyen Tayyip Erdoğan, halkın gerçek tepkilerine tahammül gösterememiştir.
Eylem öncesi halk horon oynarken ilk müdahale yaşanmış, horon oynayan kitlenin üzerine gaz bombaları atılmış ve gaz bombaları, tazyikli suyun yanı sıra çevik kuvvet polisi halka saldırmıştır. [1]
Hopa halkı; emeklerine, yaşamlarına, doğaya zarar veren AKP iktidarı temsilcilerinin, Başbakan Erdoğan’ın “seçim propagandası” dinlemek istememiş, taleplerini gündeme getirmek istemişlerdir. Hopa halkının iktidar politikalarına karşı haklarını savunmakta kararlı oluşu 9 Mayıs’ta ilçeye gelen Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın karşısına çıkan ve eğitim haklarının gasp edilmesinin hesabını soran YGS mağduru liselilerden ve ailelerin verdiği tepkilerden açıkça ortadadır.
Başbakan Tayyip Erdoğan bir ilki yaparak kent merkezini değil bir ilçeyi miting alanı olarak seçmiştir. Hopa herhangi bir ilçe değildir. Çay-kur özelleştirmesi ile, derelerin satışı ile, şirketlere dağıtılan maden ruhsatları ile sermayenin yağmasına açılan Karadeniz’in en direngen noktalarından biridir Hopa. Geçmişten bugüne taşıdığı sol kimlik ile hak arama bilinci ile Hopa AKP açısından sermaye talanının, AKP politikalarının önünde engeldir ve bu direnci kırmak; emeği, deresi için direnen bölge halklarına da gözdağı verilmek istenmiştir.
Erdoğan, ilçede AKP iktidarına yönelik tepkileri bildiği halde halka meydan okuma zihniyetiyle polis ve koruma ordusu ile Hopa’ya gelmiştir. Bir yandan Hayati Yazıcı’nın Hopa Halkı tarafından kovulmasının da rövanşını almak istemiştir. Tayyip Erdoğan’ın bu rovanşist tavrını, daha önce de AKP’lilerin üniversiteye girememesinin, Burhan Kuzu’nun yumurtalarla kovulmasının rövanşını almak maksadıyla ODTÜ’yü karıştırmasında da görmüştük.
Hopa halkının AKP iktidarını protesto etmek için bir araya geldiği ve polis saldırısının başladığı meydanla Başbakan Erdoğan’ın miting yapacağı alan arasında korkuluklarla yaya geçişine kapatılmış bir duble otoyol ve bir de çift yön şehir içi yol bulunmaktadır. Yani miting alanından uzak, ayrı bir alandır. Ancak daha önce de defalarca gördüğümüz gibi Başbakan Erdoğan, bulunduğu herhangi bir yerde, herhangi bir protesto biçimine tahammül edememektedir. İktidar politikalarının halk tarafından sorgulanmasına şiddetle karşılık vermektedir. Hopa’da da olan budur. Miting öncesi farklı illerden binlerce çevik kuvvet polisi ve sivil polis ilçeye yığılmıştır. Başbakan’ın özel koruma görevlileri ile birlikte polis ilçeye geldiği andan itibaren gerginlik yaratmaya, halkı terörize etmeye başlamıştır.
Saldırı sırasında okul ve hastaneye, dükkan içlerine, kapalı alanlara gaz bombaları yağdırılmıştır. Çevik kuvvet görevlileri, kadın erkek, yaşlı çocuk demeden önüne gelene coplarla saldırmıştır. Saldırı sırasında birçok Hopalı yaralanmış ve hastaneye götürülmüştür.
Hopa halkının bu saldırı sırasında yaptığı kendini korumaktır. Polis saldırısı sırasında fenalaşan Metin Lokumcu’nun hastanede yaşamını kaybetmesi ardından Hopa’da öfke büyümüş, halk hastaneye doğru yürüyüş yapmış, polis hastane önündeki kitleye de gaz bombaları ile saldırmıştır.
2.HALKEVİ ÜYESİ METİN LOKUMCU POLİS TARAFINDAN ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR
Hopa’da yaşananların görüntüleri ve Hopa halkının tanıklıkları her şeyi açıkça göstermektedir. Metin Lokumcu polisin halka dönük saldırısını engellemeye çalışmıştır. Görüntülerde polisin “dağıtın” emrine karşı “60 yaşındaki insanları nereye dağıtıyorsunuz, gaz atmayın çocuklar var” sözleri duyulmaktadır. Lokumcu, hedef gözetilerek atılan gaz bombaları ve polisin müdahalesi sonucu fenalaşarak hastaneye gittiğinde kendisine darp edildiğini ifade etmiştir. Ailesi Metin Lokumcu’nun sağlıklı olduğunu beyan etmiştir. Lokumcu hasta olduğu için değil gaz bombaları ve polis müdahalesi nedeni ile ölmüş, öldürülmüştür. AKP iktidarı Metin Lokumcu’nun ölümünün baş sorumlusudur. İlçenin tamamına yayılan polis saldırıları ve Lokumcu’nun ölüm haberinin Hopa’da duyulması üzerine Hopa halkı eylemine devam etmiş, polis saldırılarına karşı kendini savunmaya çalışmıştır. Başbakan’ın iddia ettiği gibi 100-150 kişilik bir grup değil tüm Hopa halkı polisle karşı karşıya gelmiştir.
3.AKP MİTİNGİ HOPALI OLMAYAN İNSANLARIN İLÇEYE DIŞARIDAN GETİRİLMESİ İLE YAPILMAYA ÇALIŞILMIŞTIR.
Başbakan Erdoğan Metin Lokumcu’nun ölümüne yol açan ve Hopa’da halka yönelen görülmemiş polis terörüne rağmen Hopalı olmayan insanlara yine Hopa’da miting yapmıştır. Hopa halkı bunun tanığıdır.
Hopa Belediye Başkanı Turan Kasımoğlu da olaylar sonrasında yaptığı açıklamada miting alanının Rize, Trabzon ve Artvin Yusufeli’den otobüslerle getirilen kişilerle doldurulduğunu, miting sonrasında alandan çıkan topluluğun yüksekokul önündeki minibüs ve otobüs duraklarına hareket ederek ilçeden ayrıldığını beyan etmiştir.[2]
Protestolar nedeniyle miting geç başlamış az sayıda dışarıdan taşınan insanla tamamlanmıştır. Hopa halkı ilçede yaratılan teröre ve Metin Lokumcu’nun yaşamını kaybetmesine rağmen hiç birşey olmamış gibi mitingine devam eden Tayyip Erdoğan’a tepki göstermiştir. Erdoğan Hopa mitinginde, ilçede yaşananlara değinmezken "Kılıçdaroğlu, Hakkari’de BDP ile anlaşıyor. BDP’lilerin eline CHP bayraklarını veriyor. Çünkü CHP’nin oyu bile yok. Aldığı oy 157. Mitingde bir tane Türk bayrağı yok. Hopa’da da uzantıları olabilir ha... Bunlara karşı dik duracağız, omurgalı duracağız." diye konuşmuştur.
Başbakan Hopa’da gerçekleşen ve Hopa halkının büyük bölümünün katıldığı AKP protestosunu “eli sopalı birkaç kişinin, illegal grupların, rakip siyasi partilerin oyunu” olarak göstermek için büyük çaba harcamıştır. Hopa halkının öfkesini büyütmüştür. Ancak Başbakan’ı yalanlayan yine Hopa halkı olmuştur. Günlerce süren gözaltı, tutuklama terörüne karşı Hopa halkı yine sokaklardadır.
4.YARALANAN POLİS MEMURU ATILAN TAŞLARIN KAFASINA GELMESİ SONUCU DÜŞMEMİŞTİR. KORUMA GÖREVLİSİNİN YARALANMASININ SORUMLUSU DA AKP İKTİDARIDIR.
Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP yetkilileri Hopa’da halka yönelen saldırılarını ve Metin Lokumcu’nun yaşamını kaybetmesini önemsizleştirmek, saldırının polisten değil halktan geldiğini göstermek için; hız yapan seçim otobüsünün arka kapısında düşen koruma memurunu öne çıkarmıştır. Erdoğan, atılan taşlar sonucu araçtan düştüğü iddiasını ısrarla tekrar etmeye devam etmektedir. Görüntüler ve Hopa halkının tanıklıkları koruma polisi Servet Erkan’nın “taş sonucu” düşmediğinin kanıtıdır. Koruma, hızlanan araçtan dengesini kaybederek düşmüş araç ise durmamıştır. Koruma polisinin araçtan düşmesine neden olan AKP’nin ilçede yarattığı terördür. Erdoğan polis saldırıları ve Lokumcu’nun ölümü ardından öfkenin büyüdüğü Hopa’da mitingini kısa kesmiş, panik havası ile ilçeden hızla ayrılmaya çalışmıştır. Erdoğan’ın 31 Mayıs’tan sonra da günlerce devam eden olay anında görüntülere yansıyan öfkesi ve ilçeden ayrılmaya dönük kontrolsüz hızı bu kazaya neden olmuştur. Koruma polisinin yaralanmasının da sorumlusu AKP’dir, Erdoğan’dır. Koruma polisinin araçtan düşmesinin hemen ardından tüm korumaların, kolluk güçlerinin ateş açmaya başlaması Hopa’da birden fazla ölüm olmamasının büyük bir tesadüf olduğunu göstermektedir. Hopa’da yaşananları çarpıtmak için elinden geleni yapan Erdoğan “Bir bölümde 150 kişilik bir grup taş atmaya başladılar otobüsümüz ciddi isabetler aldı” diyerek yalan söylemiştir. Görüntülerde otobüsün aldığı “ciddi isabetler”e dair hiçbir kanıt yoktur. Ayrıca polis memurunun ameliyatında bulunan doktorlardan Onur Yaman da, hastanın kaşının üzerinde 3 santimetre kesik bulunduğunu anlatarak, ''Ayrıca çökme kırığı da vardı. Bu kesici bir cisim ile olabilecek bir durumdu. Küçük bir taşın bunu yapması mümkün değil. Ancak düşme sonucu da bunlar olabilir'' demiştir.
Metin öğretmeni protestocu diyerek değersizleştiren Tayyip Erdoğan, yaralanan polis memurunu sahiplenerek prim yapmaya çalışmaktadır. Ancak yaralı polis memurunu yolun ortasında bırakıp kaçan kendisidir. Can çekişen polis memuruna yanına bile gelmemiş son hızla bölgeyi terk etmeye çalışmıştır.
5.OLAYLARIN BÜYÜMESİNE METİN LOKUMCU’NUN YAŞAMINI KAYBETMESİ VE TAYYİP ERDOĞAN’IN HALKI TAHRİK EDEN AÇIKLAMALARI NEDEN OLMUŞTUR
Hopa halkının öfkesi Metin öğretmenin polis saldırısı sonucu ölümü ile büyümüştür. Erdoğan ise Hopa halkına yönelik saldırıyı birinci elden yönetmiş, halkı hedef göstermiştir. Hopa mitinginden sonra yine yüzlerce Trabzonlu tarafından protesto edildiği Trabzon’a geçen başbakan henüz Hopa halkına dair saldırılar ilçede devam ederken ve Hopa halkı Metin öğretmeni kaybetmenin acısını yaşarken “Meğerse eşkıya Hopa'ya da inmiş. Eli taşlı eşkıyalar oraya da inmiş. Ve ne yazık ki taşlarla araçlarımıza saldırdılar" diyerek Hopa halkını “eşkıya” ilan etmiştir.
Aynı konuşmada “Enteresan CHP’nin devasa bir pankartı yanında kimler iş tutuyor, bilmenizi istiyorum" diyen Erdoğan, "Tek yol sokak diyor, tek yol devrim diyor. Altındaki imza ’Halkevleri’ diyor. Değerli kardeşlerim CHP’nin yanında böyle bir pankartın asılmasına göz yummasının ne anlama geldiğini Hakkari’de gördük.” diyerek örgütümüz Halkevleri’ni hedef göstermiştir[3] Aynı gün Ordu mitinginde [4] sözlerini tekrar etmiştir. 1 Haziran tarihinde Erdoğan Haliç Kongre Merkezi’nde yaptığı açıklamada bu defa Hopa halkına yönelik saldırılarına “bunlar eli sopalı şehir eşkıyaları” diyerek devam etmiş, Metin Lokumcu için “Bir tanesi ölmüş tanımıyorum üzerinde de durmuyorum” ifadesini kullanmıştır. Konuşmasında “Artvin mitingimizi Hopa'da gerçekleştirelim Trabzon ve Ordu mitinglerine yetişelim istedik. Birgün önceden CHP, yanlılar, Halkevleri gibi bütün örgütler orada bir kendilerine göre bize pres yapma veya bizi Hopa'ya adeta sokmama gibi bir cürretin içine girdiler” diyerek örgütümüzü yeniden hedef göstermiştir.
Sadece Erdoğan değil Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Hayati Yazıcı, AKP Grup Başkanvekili Suat Kılıç, Bakan Egemen Bağış gibi birçok AKP yetkilisi Hopa halkına dönük saldırılarını tekrarlamıştır.[5] İş bununla da bitmemiş AKP il ve ilçe teşkilatı yetkilileri benzer açıklamalarda bulunuş Hopa halkından “öc alınacağı”nın altı çizilmiştir.
Bunun önemli örneklerinden biri Ardahan AKP İl Başkanı’nın yaptığı açıklamadır. Ardahan AKP İl Başkanı Yunus Baydar “…Hopa’ya yaptırım mutlaka olacak, bu olay Başbakan Erdoğan tarafından da karşılıksız kalmayacaktır” diyerek Başbakan’ını tanıdığını göstermiştir. Erdoğan 31 Mayıs’tan itibaren katıldığı tüm mitinglerde ve televizyon programlarında[6] Hopa halkına saldırmaya ve Halkevleri’ni de hedef göstermeye devam etmiştir. [7]
31 Mayıs’ta yaşananların hemen ardından İçişleri Bakanlığı, 2 Mülkiye Başmüfettişi, 1 Polis Başmüfettişi ve 1 Jandarma Başmüfettişi olmak üzere 4 Başmüfettişi görevlendirmiştir ancak bu görevlendirmeler Hopa halkına yönelik polis terörü ve Metin Lokumcu’nun ölüm nedenini araştırmak üzere değildir. Başbakan’ın “protesto edilmesini” engelleyemeyen “kamu görevlilerine” yönelik olmuştur. Artvin Emniyet müdürü Muhsin Armağan, Jandarma komutanı Mehmet Nasif halka yeterince müdahale etmedikleri için görevden alınmıştır.
Erdoğan televizyon ekranlarında “Bu bizzat İçişleri Bakanıma verdiğim talimattır”[8] diyerek Jandarma komutanının görevden alınma emrini verdiğini ifade etmiştir. Burada dikkat çekilmesi gereken bir durum vardır. Anayasa Madde 114’e göre seçimlerden önce “içişleri, adalet ve ulaştırma” bakanları görevden çekilir ve yerlerine siyasi partilerden olmayan “tarafsız” kişiler atanır. Başbakan seçim güvenliği açısından tarafsız olması gereken İçişleri Bakanı’ndan “bakanım” diye söz etmektedir. Erdoğan’ın tüm kontrol ve yetkileri elinde toplama anlayışı burada da kendini göstermiştir. 31 Mayıs’tan bugüne kadar yaşanan tüm saldırıları bizzat Tayyip Erdoğan yönlendirmiştir.
31 Mayıs’ın hemen ardından Hopa’da polis terörü had safhaya ulaşmıştır. 32 kişi baskınlarla gözaltına alınmıştır.
İlk gözaltı dalgasının ardından “Bu çerçevede bahsi geçen üzücü olaylara sebebiyet veren ve provokatif rol oynayan yirmi iki kişi, Erzurum Özel Yetkili Ağır Ceza Cumhuriyet Başsavcılığı talimatıyla kolluk kuvvetleri tarafından gözaltına alınmıştır'' diyen Artvin Valisi Mustafa Yemlihalıoğlu gözaltına alınan yurttaşları “yargılayıp” kararı açıklamıştır. Bu açıklamalar daha sonra Erzurum’da yaşanan hukuk skandallarının ilk belirtileridir.
Başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP yetkililerinin Hopa halkına ve Hopa’da gerçekleşen protestoya yönelik “eşkıya, eli kanlılar, illegal örgütler” benzetmeleri, Metin Lokumcu’nun ölümünün ve kendisinin önemsiz kılınması başta Hopa halkının öfkesini arttırmıştır. Bunun yanında tüm ülkede AKP iktidarının saldırganlığı protesto edilmiş, bu protestoların hemen tamamı da karşısında polis terörünü bulmuştur.
6. HOPA’DA HALKA YÖNELİK TERÖR BÜYÜMÜŞ, METİN LOKUMCU’YU SON YOLCULUĞUNA UĞURLAMA İZNİ DAHİ VERİLMEMİŞTİR
31 Mayıs’ın hemen ardından gece yarısı Hopa’da operasyon başlatılmış, siyasi partiler, dernekler, sendikalar, kahvehaneler ve evler basılmıştır. Özel harekat timlerinin katıldığı operasyonlarda yoğun şiddet uygulamış, Erdoğan’ın hedef göstermesinin verdiği gözü dönmüşlükle polisler % 90 oranında zihinsel engelli olan Erkut Kibar'ı dahi gözaltına almışlardır. Gözaltına alınan kişilere ilişkin avukatlara hiçbir bilgi verilmemiş, isimleri ve durumları saklanmıştır.
Lokumcu’nun cenazesine katılmak üzere çevre ilçelerden ve köylerden yola çıkanlar durdurulmuş, cenazeye katılmaları engellenmiştir. Cenazeden dönenler gözaltına alınmıştır. Kentte polis yığınağı devam etmektedir. Gözaltı ve tutuklama işlemleri sürerken Hopa’nın kadını erkeği, genci yaşlısı arananlar listelerine yazılmıştır. Yıllardır Hopa’da varlığını ve mücadelesini sürdüren örgütümüz Halkevleri’nin de içinde yer aldığı demokratik kitle örgütü ve siyasi parti yöneticileri, su hakkı mücadelesinin örgütü Derelerin Kardeşliği Platformu yürütme kurulu üyeleri arananlar listesine yazılmıştır, Derelerin Kardeşliği Platformu yürütme kurulu üyesi Merkez mahallesi muhtarı Şenol Çelik de gözaltına alınanlar arasındadır. İlçe tamamen polis kontrolüne alınmak istenmiş, her sokak başında polis ekipleri ve panzerler konulmuş, oteller diğer kentlerden getirilen polislerle doldurulmuş halkın içine sivil polis orduları dolaştırılmaya başlanmıştır. 3 Haziran’da gözaltına alınan yakınlarını adliye önünde bekleyen aileler saldırıya uğramıştır.
4 Haziran’da gözaltına alınan yakınlarının Erzurum’a götürüldüğünü duyarak uygulamayı protesto eden aileleri Hopa Emniyet Müdürü “Dağılın buradan. Gerekirse 10 bin polis yığarım” diyerek tehdit etmiştir.
7.ÜLKE ÇAPINA YAYILAN PROTESTOLARDA AKP OY KAYBEDECEĞİ KAYGISI İLE YAKLAŞMIŞ, BU PROTESTOLARI BASTIRMAK İÇİN HUKUK DIŞI ANTİ-DEMOKRATİK YÖNTEMLER KULLANMIŞTIR
AKP iktidarı halkın kendisine yönelik tepkisini ve kendine yönelen her türlü hak arama mücadelesini terörle bastırmaya yönelmiştir. Bunun bir ucu yasadışı dinlemedir, basılmayan kitapların toplanmasıdır, her türlü muhalefetin “yamalı bohça” haline getirilmiş davalarla ilişkilendirilmesidir, yasaklardır. Diğer yönü ise ileri demokrasiye geçildiği vurgulanırken sokağa çıkan her tür tepkinin polis zoru ile bastırılmaya çalışılması, tutuklamaların bir cezalandırma metodu olarak yaygınlaşması, yaygın hale gelen işkencedir. AKP yandaşı basın ise her türlü eylem ve muhalefet hareketini kriminalize etmeye, hak mücadelesi örgütlerini “suç örgütleri” olarak göstermeye yalan ve çarpıtma haberleri ile yapılacak AKP operasyonlarına zemin hazırlamaya çalışmaktadır.[9] AKP’nin ileri demokrasi maskesi ardından çıkan tek şey faşizmdir. 31 Mayıs günü Hopa halkına ölüme neden olacak kadar gaz bombası, cop, tekme, küfür ile şiddet uygulanmıştır.
Metin Lokumcu gaz bombası ve darbe sonucu kalp krizinden yaşamını yitirmiştir.
Sonay Kotil’in başına gaz bombası isabet etmiş, Rize’ye sevk edilecek kadar ağır yaralanmıştır.
Güven Poshorluğu, polisten aldığı darbeler sonucu hastaneye kaldırılmıştır.
Hakan Başar’ın ayağına gaz bombası isabet etmiştir.
Murteza Akbıyık’ın kolu kırılmıştır.
Zihinsel engelli Erkut Kibar 3 gün gözaltında tutulmuş gözaltında kaba dayağa maruz kalmıştır.
Epilepsi hastası Erdal Türkmen ilaçsız olarak 4 gün gözaltında tutulmuştur.
Cengiz Akyüz karakola yemek götürdüğü sırada gözaltına alınmış ve daha sonra tutuklanarak cezaevine konulmuştur.
Harun Aksu 2 gün gözaltında tutularak hakkında hiçbir işlem yapılmadan polisçe salıverilmiştir.Yaralılar hastaneye kaldırılmışken hastane önünde havaya ateş açılmış ve hastanenin içini de doğrudan etkileyecek yoğunlukta gaz bombası atılmıştır. Yüzlerce kişi gaz bombasından doğrudan etkilemiştir.
Erzurum özel yetkili savcılığına 4 Haziran saat beş civarı götürülen 31 kişiden 12’si; Ali Aksu, İbrahim Aksu, Şafak Ustabaş, Şinasi Gümüşkaya, Önder Öner, İdris Akbıyık, Görgü Demirpençe, Yunus Aksu, Cengiz Akyüz, Şaban Kotil, Ender Yalçın ve Erhan Köse adlı kişiler görevli memura mukavemet ve kamu malına zarar vermek suçlarından tutuklanarak Erzurum E ve H tipi cezaevlerine konulmuşlardır.
31 Mayıs günü yaşanan polis müdahalesini protesto eden Ankara emek ve demokrasi güçlerine polis, biber gazı, tazyikli su ve coplarla müdahale etmiştir. Kızılay’ın dört bir yanında süren saldırılar sonucunda 52 kişi gözaltına alınmış, onlarca kişi yaralanmıştır. Halkevleri MYK üyesi Dilşat Aktaş eylemden sonra tek başına yakalanmış, pusuya düşürülerek polislerce öldüresiye dövülmüştür. Üç avukat dövülerek gözaltına alınmış ve Ankara Baro Başkanı Metin Feyzioğlu gelmeden serbest bırakılmamışlardır. Gözaltındaki kişilerle ile görüşen Metin Feyzioğlu, gözaltındakilerin kelepçeli olduğu, birçok kişinin yaralı durumda olduğu bilgisini vermiştir.
Olaylara müdafilik yapan avukatların bilgilerine göre gözaltında bulunan elleri arkadan kelepçeli olduğu için kendilerini sakınmaktan bile yoksun bırakılmış kişilere otobüslerde cinsel taciz ve karakollarda kaba dayakla işkence yapılmıştır.
Polis fezlekelerinde Halkevleri’nin de içinde olduğu demokratik kitle örgütleri, yasal siyasi partiler “terör örgütü” olarak nitelenmiştir. Gözaltı 3 gün sürmüş, gözaltına alına kişilerden Ömür Çağdaş Ersoy, Ozan Gündoğdu, Soner Torlak, Fatih Koyuncu ve Göksel Ilgın 2911 sayılı kanuna muhalefet ve kamu malına zarar vermek suçlamasıyla tutuklanmıştır.
İstanbul’da yapılan protesto gösterisi esnasında basın açıklaması okunurken Taksim Meydanı’nda bulunan bir otelde asılı duran AKP pankartının indirilmesi sonucu polis eylemcilere yine gaz, tazyikli su ve copla müdahale etmiştir. 2 kişi gözaltına alınmıştır.
31 Mayıs günü Bursa Fomara Meydanı’nda yapılan basın açıklamasına polis müdahale etmiş, müdahale sonucu 5 kişi yaralanmıştır.
1 Haziran günü İzmir Konak Meydanı’nda yapılan protesto gösterisine polis müdahale etmiş, 49 yaşında bir işçi emeklisi ve Turgut Eraslan, Alsancak Devlet Hastanesi'ne kaldırılmıştır.
Hopa'da ve ardından Ankara'da yaşanan AKP terörünü protesto etmek için TMMOB, TTB, KESK İstanbul örgütlerinin çağrısı ile 2 Haziran'da İstanbul Şişli AKP önüne düzenlenen yürüyüş bitiminde polis eylemcilere saldırmış, 21 kişi gözaltına alınmıştır. Onlarca kişi yaralanmıştır. Bir öğretmen gözüne gelen gazlı su sonucu yaralanmıştır. Bir kişinin eline gaz bombası isabet etmiştir. Sekiz kişi tutuklanma istemiyle sevk edildikleri mahkeme tarafından serbest bırakılmıştır.
Kocaeli’nde Hopa’da polis tarafından katledilen Metin Lokumcu için AKP il binasına yürüyüş düzenlenmiş, polis yürüyüşü engellemek istemiştir. İki kişi gözaltına alınmış ve daha sonra eylemcilerin çabası sonucu serbest bırakılmıştır.
Sonuç olarak geçtiğimiz hafta boyunca sadece Hopa’da yaşanan olaylar etrafında AKP hükümetinin insan hakları bilançosu şudur; 1 ölüm, 116 gözaltı, 17 tutuklama, onlarca yaralı, gözaltında işkence ve cinsel taciz. Bunların yanında halka dönük hakaretler, tehditler, örgütlerin ve kişilerin hedef gösterilmesi eklenmelidir.
Tüm bunlar AKP iktidarının ülke genelinde polis, yandaş basın ve yargı eliyle sokak muhalefetini ezmeye, kendi iktidarına yönelen her türlü muhalefeti şiddetle bastırmaya dönük politikasının göstergesidir.
8.HALKEVLERİ MYK ÜYESİ DİLŞAT AKTAŞ’A YAPILANLAR POLİSİN İNTİKAM AMAÇLI PUSU KURMASI İLE GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR. VE FAİLLER HAKKINDA DA HALA HİÇBİR İŞLEM YAPILMAMIŞTIR.
Ankara Şubat ayında polis tarafından tüm basın önünde yumrukla işkenceye maruz kalan Halkevleri MYK üyesi Dilşat Aktaş, 31 Mayıs günü yapılan eylem sırasında takip edilerek öldüresiye dövülmüştür. Polis Hopa’daki AKP saldırısını protesto eden Ankara emek ve demokrasi güçlerine saldırdığında, saldırıya tepki gösteren Dilşat Aktaş’ı eylem sonrası özel olarak takip etmiş, tek başına olduğu bir sırada onlarca polis Aktaş’a saldırmıştır. Dilşat Aktaş polisler tarafından öldüresiye dövülmüş, baygınlık geçiren Aktaş polisin elinden vatandaşlar tarafından alınmış ve hastaneye götürülmüştür. Kalça kemiği kırılan Dilşat Aktaş felç tehlikesi geçirmiş, ameliyata alınmıştır. Dilşat Aktaş’a saldıran polisler hakkında hiçbir işlem yapılmamıştır.
Halkevleri MYK üyesi Dilşat Aktaş’a yönelen polis saldırısı ortadayken Erdoğan Konya mitingi sırasında Dilşat Aktaş’ı hedef göstermiştir. R.T. Erdoğan Dilşat Aktaş’ı kastederek “kız mıdır, kadın mıdır bilemem” diyerek kadın düşmanlığını sürdürmüş ve işkenceye birinci ağızdan destek vermiştir. Kalça kırığından ameliyat olan Dilşat Aktaş’ın hastane odasının önüne nöbetçi polis dahi yerleştirilmiştir. Dilşat Aktaş’ın tedavisi devam etmektedir. Erdoğan’ın bir kadın olarak Dilşat Aktaş’ı hedef göstermesi ile polisin Ankara’da gözaltına alınan kadınlara yönelik sistemli cinsel tacizi tesadüf değildir. Tıpkı Erdoğan’ın Halkevleri’ni hedef göstermesi ile polis tarafından Halkevleri MYK üyesi Dilşat Aktaş’ın hedef seçilmesinin tesadüf olmaması gibi.
9.HOPA’DA GÖZALTINA ALINANLAR ERZURUM ÖZEL YETKİLİ SAVCISI OSMAN ŞANAL VE RASİM KARAKULLUKÇU’NUN KEYFİ VE HUKUK DIŞI UYGULAMALARINA MARUZ BIRAKILMIŞTIR. ŞANAL VE KARAKULLUKÇU BU UYGULAMALARI SİYASAL İKTİDARIN VERDİĞİ YETKİ İLE GERÇEKLEŞTİRMİŞTİR.
Hopa’da yoğun şiddet uygulanarak gözaltına alınan, gözaltına alınırken ve gözaltı sırasında kaba dayak yolu ile işkenceye maruz kalan kişiler 4 gün aç susuz bırakılmış, kelepçeli halde bekletilmişlerdir. Erzurum’da özel yetkili (Eski Devlet Güvenlik Mahkemesi) savcılık tarafından 31 kişinin ifadesi herhangi veri ve olgu ortaya koymadan sırf savcılığın görev alanına dahil olsun diye terör örgütü adına suç işlemekten alınmıştır. Mahkeme, terör suçlarına ilişkin tutuklama talebini reddetmiş ancak kamu malına zarar vermek ve görevli memura direnmek suçlarından 12 kişi tutuklanmıştır.
Gözaltına alınan kişilere cezaevine gidene kadar kendi avukatları ile görüşme imkanı verilmemiştir. Yasaya aykırı olmasına rağmen soruşturma aşamasında vekaletname istenmiştir.
Bırakın gözaltındakilerin avukatlarıyla görüşmesini, savcılar avukatları odalarına dahi almamışlardır. Dilekçelerini kabul etmemişlerdir. Savcılık koridorunda polise rağmen müvekkillerini uzaktan da olsa görebilmek için duran avukatları kastederek “bunlarla kimse muhattap olmasın” diyecek kadar hukuk dışına çıkmışlardır.
Erzurum “özel yetkili” savcıları, avukatların Erzurum Barosu ile yürüttüğü mücadele sonucu “bir avukat ancak bir kişi” ile görüşüp ifadesine katılabilir gibi, kanunda olmayan hukuksuz bir işlem yapmışlardır. Gizlilik kararı gerekçe gösterilerek her durumda avukata verilmesi gereken “gözaltındakilerin katılması gereken ifade örneği” gibi belgeler ve bilirkişi raporları verilmemiştir.
İnsan haklarına aykırı olan Terörle Mücadele Kanunu dahi Rasim Karakullukçu ve Osman Şanal tarafından uygulanmamıştır. Hatta savcılar açıkça suç olan bu hukuk ve kanun dışı uygulamalarını yazılı olarak avukatlara vermekten çekinmemişlerdir. Erzurum’da uygulanan “AKP hukukudur”.
Erzurum Özel Yetkili 2 Ağır Ceza Mahkemesi 5 aylık çocuğu olanı, evinde yatalak annesi olanı, 10 gün sonra üniversite sınavına girecek olanı dahi tutuklayacak kadar hukuku ihlal etmiştir.
Gözaltındakilerin adli tıp muayeneleri İstanbul Protokolü’ne aykırı olarak otobüslerde doğrudan soru sorulmadan ve doğrudan muayene yapılmadan hazırlanmıştır. Böylelikle işkence resmi olarak kapatılmaya çalışılmıştır.
10. TAYYİP ERDOĞAN’IN HALKEVLERİ’Nİ VE “TEK YOL SOKAK” PANKARTINI DİLİNE DOLAMASI TESADÜF DEĞİLDİR.
AKP iktidarda olduğu 8.5 yıl boyunca eğitim, sağlık gibi tüm kamusal hizmetleri piyasaya açmıştır. Kentsel dönüşüm projeleri ile halkın barınma hakkını ihlal etmiş, yoksulların evlerini başlarına yıkmıştır. Eğitimde gericileştirme ile paralılaştırma; adam kayırma ile kadrolaşma elbirliği ile ilerlemiş en son YGS skandalında görüldüğü gibi AKP, eğitim sistemini çökertmiştir. İşsizlik had safhaya ulaşmış, taşeron, güvencesiz çalıştırma temel çalıştırma biçimi halini almıştır. Neoliberal tarım politikaları ile köylülerin geçim araçları ellerinden alınmıştır. Hidroelektrik santraller, nükleer santral projeleri, termik santraller, siyanürlü madencilik gibi uygulamalarla doğa talan edilmiştir.
AKP, basını “benden olan ile olmayan” olarak ayırmıştır. Basın üzerinde bugüne kadar görülmemiş bir iktidar baskısı sürmektedir. AKP’nin “Kürt açılımı” Kürt halkına yönelik bir şiddet dalgası ve siyasal temsilcilerine dönük baskı ve tutuklamalarla devam etmektedir. Alevi açılımı AKP Alevisi yaratma operasyonuna dönmüştür. AKP, Erdoğan’dan başlamak üzere tüm kadroları ile kadın düşmanlığını yaymaktadır, kadına yönelik şiddet %1400 artmıştır, kadınlar AKP iktidarında kendilerini güvende hissetmemektedir. Yasakçılık artık internet filtrelerine kadar uzanmıştır.
Kasetler, yasa dışı dinlemeler, ne olduğu takip bile edilemeyen davalar, yıllara varan tutukluluk süreleri, kirli istihbarat oyunları, polis şiddeti AKP politikalarını sürdürmenin yegane yolu haline gelmiştir. AKP bir yandan da sadaka ağları ile, cemaat ilişkileri ile iktidarına yönelen tepkileri içermeye, iktidarının sürekliliğini sağlamaya çalışmakta, yurttaşlığın temeli evrensel haklar bir yana atılırken ancak “AKP’li olanın” yaşayabildiği bir ülke kurulmaktadır.
AKP 8 yıl boyunca toplumsal alanda önemli bir güven yitimine uğrarken aynı zamanda halkın büyük bir kesiminde ciddi bir umutsuzluk yaratmıştır. Bu toplumun ciddi bir kısmı açısından artık AKP ileri demokrasisi AKP faşizmi anlamına gelmektedir. AKP’nin bugün en temel kaygısı ise bir gerçekten temellenmektedir. AKP’nin en büyük sorunu halk nezdinde yitirdiği güven ve yarattığı umutsuzluktur. AKP’nin seçim sonrasındaki hedefi neoliberalizmin, dinci gericiliğin, işbirlikçiliğin, faşizmin, kadın düşmanlığının “ustalıkla” kaynaştırılması ve halka, emeğe dönük saldırılarına basamak atlatmaktır.
AKP, iktidarını sarsacak tek gücün sokakta oluşacağını bilmektedir. Tam da bu nedenle “tek yok sokak” pankartı Erdoğan’ı çıldırtmıştır. “Tek yol sokak tek yol devrim” sloganı çok yalın bir gerçeği ifade ettiği için Başbakan’ı çileden çıkartmaktadır. O gerçek şudur: AKP halkın haklarını gasp etmektedir. Halk ilk tepki olarak yargıya başvurmakta, ancak iktidar yargı kararlarını uygulamamaktadır. Tıpkı ulaşım zamlarında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek’in yaptığı gibi, tıpkı İkizdere’de mahkemenin HES inşaatına durdurma kararına rağmen Başbakan’ın temel atma törenini yapması gibi ve daha bir çok örnek gibi. İktidar yargıyı tehdit etmektedir. Ve son olarak da ele geçirmiştir. Artık hakları kazanmanın tek yolu mücadele etmektir, sokaktır. Sokakta direnen halk haklarını kazanmıştır: HES’leri direnenler durdurabildi, ulaşım zamlarını turnikelerden atlayanlar engelleyebildi, direnenler evlerini yıktırmadı. Başbakan bu gerçek karşısında paniğe kapılıyor. AKP’nin pisliklerini ancak devrim temizler. Çünkü mevcut iktidar sahiplerinin zulmüne, baskısına, hilelerine, hukuksuzluklarına ancak bir halk devrimi son verebilir.
Halkevleri’nin mücadelesiyle de sabittir ki AKP politikalarını geriletecek yol, sandıktan değil “sokaktan” geçmektedir. Erdoğan bu nedenle Halkevleri’ni özel olarak hedef seçmiştir. 79 yıllık bir halk örgütü olan Halkevleri uzunca bir süredir sağlık, eğitim, barınma, beslenme, güvenceli çalışma, su, çevre hakkı gibi onlarca başlıkta halkın hakları mücadelesini halkla birlikte sokakta büyütmektedir. Halkın hak mücadelelerini yaratmak, hak mücadelelerinin bileşeni olmak ve tüm bunları güçlü bir halk hareketine “halkın hakları hareketine” dönüştürmek hedefiyle mücadelemizi sürdürüyoruz. Bunu yaparken Halkevleri AKP gericiliğinin karşısına yoksul mahallelerde binlerce çocuğun katıldığı yaz okulları ile, eğitim çalışmaları ile, halkın yan yana ürettiği etkinlikler; seminerler, paneller, şenlikler ile, kültür sanat çalışmaları ile dikilmektedir. Kadınları ikinci sınıf ilan edenlere karşı Halkevci kadınlar örgütlenmektedir.
AKP’nin iktidarda olduğu dönem boyunca neoliberal kapitalizme, gericiliğe, faşizme karşı hak mücadeleleriyle sokakta kurduğumuz mücadele siyasi iktidarı sıkıştıracak, geriletecek ana çizgiyi açığa çıkarmıştır. Siyasi iktidarı “illet” eden sokağı, hakları için sokakta mücadele edenleri görmektir.
Belediyeleri ulaşıma zam yapamaz hale getiren, kent yoksullarının barınma hakkı örgütlerini oluşturan, vadilerde HESçilere geçit vermeyen, bulunduğu mahallelerdeki okulları kayıt parası toplanamaz hale getiren, güvencesizliğe başkaldıran deneyimler yaratan hak mücadeleleri yaygınlaşıyor ve gelişiyor. Bugün egemen siyasetin tüm baskısına rağmen sokak sokak kadın düşmanlığına karşı “sosyal güvence” talebini yükselten Halkevci Kadınlar; Ali Demir’in peşini bırakmayan “Eğitim hakkı meclisleri”; su ve barınma hakkı mücadeleleri Halkevleri’nin “haklarımızı kazanmak için tek yol sokak” çizgisini seçim sürecinde de sürdürmüştür. Seçim günler sonra bitecektir. Ancak biz dün sokaklardaydık, bugün sokaklardayız yarın da sokakta olacağız. Çünkü biliyoruz haklarımızı ancak sokakta mücadele ederek kazanacağız. AKP iktidarını ve neoliberal kapitalizmi zayıflatmanın, geriletmenin ve haklarımızı almanın yolu; halkın çıkarları ekseninde örgütlenmiş güçlü bir halk hareketinin bu politikaların uygulanmasının önüne dikilmesidir.
Hopa halkının AKP iktidarına gösterdikleri Erdoğan’ı ürkütmüştür, çünkü AKP iktidarı biat eden bir halk istemektedir, haklarını bilen ve hakları için mücadele eden değil. Hopa’da halkın AKP’nin sömürü, talan, paralılaştırma politikaları karşısında ayağa kalkması önemli bir eşiktir. Artık AKP gittiği her yerde protesto edilmekte, baskı ve zorla dahi halkı susturamamaktadır. Sokağa çıkan liseliler, kadınlar, gazeteciler, güvencesiz işçiler, derelerine sahip çıkan köylüler, internette sansüre hayır diyenler tüm bunlar AKP iktidarının “ustalık” dönemini istediği gibi geçiremeyeceğinin göstergesidir. Halkın hakları mücadelesi “tek yol sokak” demeye devam edecektir. Hopa nasıl AKP karanlığına teslim olmadıysa, “her yer Hopa her yer direniş” diyenler hakları için mücadeleyi sokakta büyütecektir.
Bu mücadeleyi sürdürdüğümüz sürece AKP iktidarının hedefinde olacağımızı, türlü komplolar ile, yargıyı, basını, polisi devreye sokarak Halkevleri’ne saldıracaklarını biliyoruz. Üç kez kapatılıp bu topraklarda yeniden doğan bir örgüt olarak Halkevleri hiçbir zaman baskı ve zora teslim olmamıştır. Bugün de olmayacaktır. Halkevleri’ni karşısına alan halkı karşısına alacaktır.
HALKEVLERİ MERKEZ YÜRÜTME KURULU
[1] http://www.cnnturk.com/2011/turkiye/05/31/hopa.savas.alanina.dondu/61849...
[2] http://www.hopa.bel.tr/hopa-rehber/haber-arivi/item/267-hopada-yaşanan-olaylar-siki-yönetim-günlerini-animsatiyor.html
[3] http://siyaset.milliyet.com.tr/erdogan-hopa-ya-eskiyalarin-indigini-bilmiyordum/siyaset/siyasetdetay/31.05.2011/1396990/default.htm).
[4] http://www.akparti.org.tr/site/haberler/hizmet-siyaseti-ile-yolumuzda-il...
[5] Devlet Bakanı Hayati Yazıcı “Devlet bakanı Yazıcı’nın “Hopa’da anti-demokratik bir yapı bu mitingi sabote etmek ve halkın huzurunu bozmak için bir hazırlık içine girmiş…. "Bakıldığında burada bir güvenlik zaafiyeti ve önlem eksikliği olduğunu söylemek mümkün. Gözlemlerime dayanarak bunu söylüyorum. Konuyu enine boyuna İçişleri Bakanlığı müfettişleri inceleyecek. Güvenlik güçlerimiz bu tür unsurlara, bu tür eylem ortaya koyanlara göz açtırmamalı ve prim vermemelidir". 31 Mayıs’ta AKP grup başkan vekili Suat Kılıç Terme’de yaptığı konuşmada "BDP ile CHP arasındaki yakınlaşma Hopa'da yaşanan olaylarda kendini gösterdi” demiştir. Yine aynı gün Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış “Bu çarpık zihniyet, bu eli kanlı, sandıkta mücadele yapmasını bilmeyen zihniyet artık haddini aşmaya başladı” diyerek emniyetin gerekli bilgileri toparlayacağını, olayı gerçekleştirenlerin mutlaka bağımsız Türk yargısının önüne çıkarak yargılanacaklarını söylemiştir. Kendini korumaya çalışan Hopa halkı “eli kanlı” olmakla suçlanmıştır. Yine 1 Haziran’da Adana’da konuşma yapan Devlet Bakanı Zafer Çağlayan Hopa halkını kastederek “Saldırıyı gerçekleştirenlerin” Türkiye'nin birlik ve beraberlik içinde olmasını istemeyenler olduğunu söylemiş ve…”Tüm bunlar, bizim için sadece ufak tefek zımbırtılardan ibarettir. Yaşananlar, anlaşılabilir, kabul edilebilir bir hadise değil. Başbakanımız, çok net ifade etmiştir ve Hopa'ya hakikaten de eşkıya inmiş. Bunlar eşkıyalıktan başka bir şey değil. “ diyerek başbakan’ın Hopa halkına yönelik hakaretlerini tekrarlamıştır.
[6] Mehmet Ali Birand’ın programında Erdoğan’ın ifadeleri “Bakın şimdi benim konvoyum taşlanıyor. .. bu arada benim korumam yaralanıyor. Bunu görünce benim kan beynime fırlıyor.. daha ben sessiz kalabilir miyim sakin kalabilir miyim çünkü bir tarafta CHP’nin orada dev pankartını görüyorum o pankartın yanında tek yol soka tek yol devrim halkevleri hepsi onun etrafında toplanmış bu tür pankartlar bu CHP’yi rahatsız etmemiş demek ki ….biz orda tek yol sokak diyenlerin tek yol devrim diyenlerin çok ciddi hışmına uğradık bunlar BDP destekli olan şeyler aynı zamanda ve burada yapılan bu olayda ister istemez oraya tepkim olmuştur. Valiye kızdım, emniyet müdürüne kızdım. “
[7] 2 Haziran Isparta mitingi (http://www.akparti.org.tr/site/haberler/bunun-iktidar-diye-bir-derdi-olabilir-mi/8239); 3 Haziran Konya Mitingi (http://www.akparti.org.tr/site/haberler/sen-bu-ulkeye-cok-fransizsin/8258); Mersin Mitingi / 02 Haziran 2011; (http://www.akparti.org.tr/site/haberler/niye-sesini-cikarmadin-bay-kemal...)
[8]http://www.posta.com.tr/siyaset/secim2011/HaberDetay/Erdogan__Talimati_bizzat_ben_verdim.htm?ArticleID=75027
[9] Hopa’da yaşanan polis saldırılarının ve Başbakan Erdoğan’ın Halkevleri’ni hedef gösteren açıklamalarının hemen ardından Yeni Akit gazetesi ve Habervaktim sitelerinde yer alan yalan haberler bunun bir örneğidir.