İçinden geçtiğimiz günler "herhangi günler"den değildir.
Tekel işçilerinin direnişi Türkiye’nin emekçi halkları için bir işaret fişeğine dönüşmüş durumdadır. Tekel işçilerinin 4-C köleliğine karşı mücadelesi, tüm emekçilerin güvenceli iş, güvenli gelecek, insanca yaşam umudunu yükseltmiştir. Bu umut büyütülmelidir.
Tekel işçilerinin mücadelesi Türkiye işçi sınıfı mücadelesinin nice şanlı direnişleri arasında yer almıştır. Tekel işçileri bu halkın onurunu ve hak alma iradesini temsil etmektedir. Bu onura ve iradeye sahip çıkılmalıdır.
Tekel işçilerinin direnişi ülkenin dört bir yanında çoban ateşleriyle selamlanmakta, güvencesizliğe, köleliğe karşı sınıf ayağa kalkmaktadır. Ülkeyi hiçbir itirazla karşılaşmadan “şirket” gibi yönetebileceğini sanan AKP hükümeti yaşadığı panikle işçi sınıfına karşı tüm bildik saldırılarını devreye sokmaktadır: Tehdit, şantaj, tarikatlar yoluyla kandırma, yalan, riya… AKP’nin saldırılarına pabuç bırakılmamalı, iktidarın halk korkusu büyütülmelidir.
Bu saldırıların devreye girmesiyle Tekel işçisinin mücadelesi, AKP iktidarının en kirli yüzlerini gözler önüne sermiştir. Artık padişah çıplaktır! Sadakaları, ulufeleri halkı susturamamakta, o yine en iyi bildiği yollara zulme, işkenceye, baskıya, tehdide sarılmaktadır. Zira saltanat sallanmaktadır ve bu saltanat yıkılmalıdır!
Milyonların aç, milyonların işsiz olduğu kapitalist düzenin muhafazakar efendileri ve bekçileri can havliyle Tekel işçilerine saldırırlarken direniş kritik bir dönemece girmektedir. AKP iktidarı işçilere “süre vermekte” açıkça “boyun eğin ve gidin” demektedir. Bu ülkenin gerçek sahipleri emekçiler olarak AKP’ye gitmesi gerekenin kim olduğu gösterilmelidir.
Aslında süresi dolan AKP iktidarının üzerinde yükseldiği zemindir. Bir taraftan emperyalistleri ve sermayeyi memnun etme, diğer taraftan kendi yandaş sermaye gruplarını besleme ve öte taraftan da halkı sadakayla, ulufeyle kandırma devri sona ermektedir. Krizin toplumsal sonuçları sadakayla hafifletilemezken sermayenin de istekleri arsızlaşmaktadır. İşte bu yüzdendir ki Tekel işçilerinin özlük hakları sözkonusu olduğunda “yetim hakkı yedirtmem” diye demagojiye sarılan AKP iktidarı, Tekel’in binalarını haraç mezat sermayeye peşkeş çekerek büyük bir riyakarlık örneği sergilemeyi dahi göze almak zorunda kalmaktadır. Bu sömürüye, bu yağmaya, bu talana, bu yalana son verilmelidir!
Artık bir tarafta iktidarın büyük riyakarlığı diğer tarafta Tekel işçisinin onur mücadelesi var.
Bir tarafta polis copu, panzeri, saldırı tehdidi diğer tarafta ekmeğini, battaniyesini, umudunu Tekel işçileriyle paylaşan milyonlar var.
Bir tarafta açılım, demokrasi, özgürlük üzerine yalanlar diğer tarafta “edi bese” ile “artık yeter”in buluşmasıyla kurulan kardeşlik köprüsü var.
Bir tarafta güvencesizlik, kölece çalışma koşulları, yıkılan kondu, hastane ve okul kapısında soygun, yani kapitalist piyasanın kuralları, diğer tarafta insanca yaşamın şartları var.
Bir tarafta “sadaka, ulufe, merhamet” vaatleri diğer tarafta haklarımız var.
Bir tarafta pislik, çürüme, kokuşmuşluk, yozlaşma diğer tarafta üretenlerin yönettiği yeni bir ülkeye dair hayallerimiz var.
Böylesi bir dönemde bizler, Halkevleri’nin kuruluşunun 78. yılını, 19 Şubat akşamı tüm Türkiye’den yola çıkan otobüslerinizde kutlayacağız.
20 Şubat’ta Ankara sokaklarında hangi tarafta olduğumuzu ilan edeceğiz.
20 Şubat akşamı ise türkülerimizle, şarkılarımızla, battaniyelerimizle, çoban ateşlerimizle Kızılay’da olacağız, Tekel işçileriyle sabahlayacağız.
Üreten Biziz, Yöneten de Biz Olacağız!
İlknur Birol
Halkevleri Genel Başkanı