Gericiliğe ve mezhep ayrımcılığına karşı 2 Temmuz’da alanlardayız!

Sa, 01/07/2014 - 15:12
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

2 Temmuz Sivas katliamının üzerinden 21 yıl geçti. 21 yıl önce 35 canımız Sivas’ta gerici-faşistlerin saldırısıyla katledildi. Katliam devlet gözetiminde gerçekleştirildi. Dönemin cumhurbaşkanı, başbakanı ve iktidarın birçok temsilcisi yaptıkları açıklamalarla adeta katliamı sahiplendiler. Aradan geçen yıllar boyunca katliamı tertipleyenlere, katliamcılara ceza verilmemesi için çaba gösterildi. Sivas’ta katledilenlerin yakınlarının ve toplumun adalet talebi görmezden gelindi. Sivas katilleri belediyelerde işe alındı, sanıkların bazı avukatları milletvekili oldu, katliamcılar bu süre zarfında adeta ödüllendirildi. AKP iktidarı katillerin zaman aşımıyla kurtulması için elinden geleni yaptı ve 13 Mart 2012’de Sivas davası zamanaşımından düştü.

Sivas AKP ile sürüyor...

AKP iktidarı 12 yıllık iktidarı boyunca neoliberal politikalar ile gerici politikaları birlikte sürdürdü. Yağma ve talan düzenini “din” perdesi ardına saklamak ve kendi ideolojisi doğrultusunda bir toplum yaratmak, Sünni mezhepçi politikaları devlet içinde kurumlaştırmak için gerici politikalarını iktidara geldiği andan itibaren sistematik olarak uyguladı. Bir yandan neoliberal politikalarla en temel hakları gasp edilen, yoksullaştırılan halkı düzen içinde tutabilmek diğer yandan “sağ tabanı” kendi arkasında saflaştırmak için gerici politikaları yaygınlaştırdı.

Üçüncü döneminden itibaren ise iktidarını korumanın yolu olarak etnik ve mezhep temelli kutuplaşma siyaseti izledi.

İktidara gelirken “Alevi açılımı”ndan bahsedenler, açılım adı altında “kendi Alevisi”ni yaratma projesi iflas edenler, her fırsatta “Alevi düşmanlığı” üzerinden mezhepçilik yapmaya başladılar.

Erdoğan, Sivas katliamı davasının zaman aşımına uğraması sonrasında “milletimize hayırlı olsun” dedi. Seçim meydanlarında Alevileri yuhalattı, 3. Köprü'ye on binlerce Alevi’yi katleden Yavuz Sultan Selim'in adını vermekten çekinmedi. 

4+4+4 eğitim sistemi ile “seçmeli” adı altında yeni zorunlu din derslerini dayattılar. Okullara el koyarak imam hatibe dönüştürmeye başladılar. Türbanı, mescidi ilk okullara kadar soktular.  Camiye gitmeyenleri “ayrımcı-bölücü” ilan ettiler.

“İnanç özgürlüğü sağlıyoruz” propagandası ile egemen Sünni mezhebin bütün inançları baskı altına alması demek olan “Cami Cemevi İç içe” asimilasyon projesini hayata geçirmeye çalıştılar. Projenin ilkinin inşaatı Ankara Mamak/Tuzluçayır’da başlatıldı.

Suriye’de iç savaşı kışkırtmak için cihatçı çeteleri destekleyen, böylelikle bu ülke topraklarını ve halkı savaşın hedefi haline getiren AKP iktidarı Ortadoğu politikasını halkın gözünde meşrulaştırmak, kendi tabanını saflaştırmak için mezhepçilik ve Alevi düşmanlığına sarıldı. Suriye’ye yönelik bir emperyalist müdahaleye ve mezhepçi kışkırtmalara karşı çıkanları ise “mezhepçilik” ile suçlandı.

Bugün ise artık Irak’taki çatışmalarla bütünleşip giderek genişleyen bölgesel bir mezhep savaşı haline dönüşen Suriye savaşının ve Irak’ın Sünni-Şii ve Kürt bölgeleri olarak üçe bölünmesinin Türkiye siyasi yönetim yapısını da etkileyeceği açıktır. Bu ülke toprakları, Suriye’de iç savaşın kışkırtılması için AKP iktidarı tarafından desteklenen cihatçı çetelerin provokasyonlardan mezhep çatışmaları yaratmaya kadar her türlü müdahalesine açık hale gelmiştir.   

Siyasal İslam’ın siyasetteki hegemonyasına izin vermeyeceğiz!

İçeride bizzat Tayyip Erdoğan’ın şahsında simgeleşen neoliberal sistemin ve gericiliğin krizi, sınırların hemen ötesinde mezhep savaşı yaşanırken ülke “Cumhurbaşkanlığı seçimi”ne gitmektedir. İktidarını devam ettirmenin yolunun Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmak olduğunu bilen Tayyip Erdoğan’ın karşısına CHP tarafından başka bir “İslamcı aday” çıkarılarak, “Sünni dinciliğin” siyasetteki hegemonyası ileri bir meşruluk aşamasına taşınmıştır. Açıktır ki ülkede, “Ilımlı İslam modeli”nin yukarıdan aşağıya uygulanmasına yönelik emperyalist siyaset CHP tarafından da desteklenmekte ve sahiplenilmektedir. Laikliği artık ancak halkın bağımsız siyasetine yaslanan sol güçlerin savunacağı bir siyasal tablo açığa çıkmıştır.

İki İslamcı adayın dayatıldığı “Cumhurbaşkanlığı seçimi” sürecinin sonucunda; “Sünni dinciliğin” siyaset alanında referans alınmaya başlandığı bir sistemde Aleviler daha da dışlanacaktır. Bu nedenle “Alevilerin Eşit Yurttaşlık Hakkı” için mücadelenin, gericilik karşıtı bir mücadele olarak örgütlenmesi önemlidir.

Bugün gerici neoliberal politikaların Siyasal İslam’ın şu ya da bu versiyonu eliyle yürütülmesine karşı yapılması gereken Türkiye toplumunu oluşturan bütün insanların etnik kimliğine, cinsel yönelimine, inancına saygı gösteren, Alevilerin eşit yurttaşlık hakkının tanındığı ve herkesin kendini içerisinde eşit ve özgür hissettiği bir kamu düzenin yaratılmasıdır.

Bizler, Haziran İsyanı’nda meydanları dolduran halktan aldığımız güçle; halkın özgürlük, saygı, adalet, eşitlik ve barış taleplerinin ilerletilmesi için “sokak”ta mücadeleye devam edeceğiz. 

Gericiliğe ve mezhep ayrımcılığına karşı 2 Temmuz’da mahallelerimizde, sokaklarımızda, bulunduğumuz her yerde mücadeleyi büyütecek, alanlarda olacağız!

Oya Ersoy

Halkevleri Genel Başkanı