Halkevleri çatı partisine neden katılmıyor?

Cu, 26/08/2011 - 16:53
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Türkiye siyaseti uzunca bir dönemdir emperyalist-kapitalist sistemin neoliberal stratejisi doğrultusunda yeniden yapılandırılıyor. Neoliberal strateji, yağmalama süreci içerisinde yeni bir sömürgecilik sistemi inşa ediyor. Yeniden yapılandırma sadece ekonomik temelin yenilenmesiyle sınırlı değil, sosyal, siyasal hatta askeri yeniden yapılandırmayla iç içe ve her alanda gerçekleştiriliyor. Emperyalist kapitalist sistem dünya çapında izlediği bu stratejiye uygun iktidar yapıları oluşturarak süreci ilerletiyor. Türkiye’de ise bu rol AKP’ye verildi. AKP’nin devlette dönüşümü sağlayabilen iradesinin ve motivasyonunun kaynağı bu emperyalist-kapitalist stratejidir.

Neoliberalizmin, işçilik maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla örgütsüzleştirme, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, güvencesizleştirme; temel kamusal hizmetleri (eğitim, sağlık vb) paralılaştırma; kolektif mülkiyet alanlarını (kent, akarsular, göller, ormanlar vb) sermayeye peşkeş çekmek; yerel-geleneksel geçimlik üretim temelini yok ederek (tütün yasası, tohum yasası, hammadde bileşimlerinde kotalar vb) piyasaya entegre etmek şeklinde özetlenebilecek saldırısı sömürünün ve sermaye birikiminin esas yüzünü oluşturmaktadır. Yani sınıf mücadelesinin temel çatışma alanları neoliberal saldırı ve karşısındaki direnişlerdir. Halkın Hakları olarak başlıklandırdığımız bu alanlarda (eğitim, sağlık, barınma, çevre ve doğa, ulaşım, beslenme ve tarım, su, çalışma hakkı vd) yükselen itirazların hızla çatışmaya ve direnişe dönüşmesi tesadüfi değil, aksine sermaye birikiminin yeni temelini buralara kuran neoliberal stratejinin sonucudur ve bu nedenle sayılan alanlarda daha önceki dönemde sağlanan uzlaşmalar mümkün olamamaktadır. Bu saptama aynı zamanda neoliberalizmin tüm demokratikleşme iddia ve söylemlerine karşın bu doğrultuda bırakın en küçük ilerlemeyi, ciddi anlamda yeni baskı aygıtlarının inşasını da açıklamaktadır. 1990’lı yılar boyunca demokratikleşme söylemlerine eşlik eden sol projelerin ve geleneksel sendikal yapıların varlıklarını sürdürememeleri de bu stratejiye yanıt verebilecek bir siyasal hattın üretilememesindendir. Kürt Sorununda, Vietnam savaşından bu yana en uzun çatışma süresine ulaşılmasına rağmen bir arpa boyu yol alınamamasının ardında yatan da bu uluslar arası emperyalist-kapitalist stratejinin (neoliberalizmin) saldırgan-sömürgeci bölgesel ihtiyaçlarının yarattığı açmazdır.

Bugün Türkiye emek hareketinin en önemli sorunu program sorunu, sosyalistlerin görevi ise bu program sorununu gidermektir. Kürt Siyasal hareketi ulusal taleplerin merkezde olduğu Türkiye siyasetinde ve Kürt kitleler üzerinde hakim bir programa sahiptir. Ancak sınıf hareketinin yeni çatışma eksenine işaret eden “hak mücadeleleri” programı henüz oluşum aşamasındadır. Bu iki farklı programın gerek kitlesellik düzeyleri gerekse de siyasallaşma düzeyleri arasındaki fark ve açı “birlik” projelerini handikaplı hale getirmektedir. Kürt siyasal hareketinin güncel ihtiyaçları açısından aciliyet taşıyan “birlik” çabaları, sosyalist hareketi çekim alanına alarak, bağımsız bir emek hareketi yaratma dinamiğini gündelik siyasetin ihtiyaçlarına hapsetme riskini barındırmaktadır. Bu birlik projelerinin sosyalistlerin Kürt Halkıyla dayanışma görevini yerine getirmekle sınırlı bir sonuç ortaya çıkartması geçmiş birlik deneyimlerinden görüldüğü gibi güçlü bir olasılıktır.  Oysa emek hareketinin ve sosyalistlerin Kürt Halkıyla dayanışma görevlerinden kaçınmadan emek hareketinin programını oluşturmak, kitleselleştirmek, siyasallaştırmak gibi acil görevleri olduğuna inanmaktayız. Hak mücadeleleri programı ile Kürt halkının demokratik ulusal programını birbirini güçlendirecek tarzdaki dayanışmalar, işbirlikleri, geçici ve kalıcı güç birlikleri her zaman kurulabilir ve kurulmalıdır. Girişilecek “birliklerin” tüm iyi niyetli çabalara rağmen başarısızlığa uğramamaları ve umutsuzluğa yol açmamaları için bu nesnelliklerin göz önünde bulundurulması gerektiğine inanıyoruz.

Yukarıda özetlemeye çalıştığımızı siyasal atmosferde şekillenen Türkiye siyaseti ve sınıflar mücadelesi birçok sorun ve sorumlulukla aynı anda karşı karşıya bulunmaktadır. Bir yanda Kürt Sorunun dayattığı acil ve sıcak gelişmelerin yüklediği görevler, diğer yanda ise solun kitlesel bir halk hareketi yaratma sorumluluğu Türkiye sosyalistlerini zorlamaktadır. Bize (9 Ağustos 2011’de) ulaşan “kongre-çatı partisi” davetine yukarıda özetlenen yaklaşımımızın ışığında verdiğimiz cevabı, 20 Ağustos’ta gözlemci olarak katıldığımız toplantıda tüm katılımcıların huzurunda tekrar ettik. Emek hareketinin program sorununu birinci plana alan bir yaklaşımı temel aldığımızı tekrar vurgularken, sol güçlerin birliğini amaçlayan bu çabaya da başarılar diliyoruz.

Samut Karabulut

Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı