Halkevleri, yerel yönetim seçimlerinde; toplumsal mücadelenin neo liberalizme karşı hak mücadeleleri ekseninde kurulup güçlendirilebileceği tezinden yola çıkarak hak mücadelelerinin yükseltilmesi ve güçlendirilmesini temel hedef olarak belirledi.
Mevcut düzen partilerinin, CHP’si ve MHP’si ile birlikte sermaye egemenliğinin güncel adı olan neo liberal programla esastan bir karşıtlığının olmadığını teşhir etmekle birlikte, bu mücadelenin ilerletilmesi açısından neo liberalizmin ve gericiliğin koçbaşı olan AKP’ye karşı mücadelenin önemli bir basamak olacağı tespit edildi.
Ayrıca halkın neo liberalizm ve gericilik karşısında birlikte mücadelenin önemi ve Kürt ulusal hareketinin ilerici karakterinin desteklenmesi amacıyla solun birliğinin sağlanması için çaba sarf edilerek Birlikte Başarabiliriz Platformunda yer alındı.
Yine Halkevleri, yerel seçimlerde muhtarlıkları ayrı bir önemle ele aldı. Muhtarlardaki meşru halk önderi fonksiyonunu halkın haklarını savunma programıyla birleştirerek öne çıkartıp “halkın muhtarlarını” seçtirmeyi hedefledi.
Seçim sonuçlarını genel olarak değerlendirdiğimizde;
Öncelikle Tayyip Erdoğan’ın yenildiğini söyleyebiliriz. Onca özelleştirmeye, kamu kaynaklarının talan edilmesine, tüketime dayalı piyasacı uygulamaların erişim ve tüketim kışkırtıcığına, yani piyasacılığın balayı dönemine rağmen; devlet bürokrasisinin tüm olanaklarını sonuna kadar kullanmasına, Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı seçtirmesine, YÖK’ü ele geçirmesine, Ergenekon operasyonları ile ulusalcılığa ciddi darbe vurmasına rağmen aldığı oy oranı, kurulduğundan bu güne yükselen bir başarı çizgisinde ilerleyen AKP’nin düşüşünün başladığını göstermektedir. Artık her iki kişiden birinin AKP’li olmadığı, taşların yerinden oynadığı bir ülkede yaşıyoruz.
AKP’nin bu düşüşünün kuşkusuz tek bir nedeni yok. Düşüşün büyük kısmını büyük şehirlerde ve Kürt illerinde yaşanan oy kaybı oluşturdu. Ankara’da milliyetçi-muhafazakâr simge Mansur Yavaş’ın, İstanbul’da yoksulluk ve yolsuzlukların karşısında dürüst güvenilir siyaset adamı simgesiyle Kemal Kılıçtaroğlu’nun aldığı oylar AKP’nin büyükşehirlerdeki oy kaybının en temel kaynağını oluşturdu.
Kürt sorununda AKP bir yandan geleneksel inkârcı-şoven politikaları sahiplenirken diğer yandan egemenler arasında sağlanan mutabakatla (Oktay Ekşi: “Diyarbakır’da oyum AKP’ye”) bölgede cemaat egemenliğini kurarak (Fetullahçı TUSKON’a bağlı işadamlarının krizde Diyarbakır’a çıkartma yapma kararı alması gibi) dinsel gericiliği kullanarak Kürt toplumuna yeni bir siyasal kimlik kazandırmaya, Kürt halkını bu şekilde kendi kontrolüne almaya çalışmıştır. Kürt illerinde TRT Şeş, BOTAŞ kuyularının açılması gibi açılımlara rağmen AKP’nin ciddi olarak gerilemesi, AKP’nin yürüttüğü bu ikiyüzlü siyasetin başarısızlığını, bölgede devlet projesinin iflas ettiğini gösterirken DTP’nin resmi tek muhatap olduğu da tescillendi.
Ülkemizde işten çıkarılmalar şeklinde yaşanan ekonomik krizin önemli etkisinden söz edilse de AKP’nin hala yoksullarla ilişkisini koruduğu seçim sonuçlarından da görüldü. “Kriz bizi teğet geçecek”, “kredi kartı borçluları dürüst değil”, “iş batıranlar beceriksiz” söylemleriyle halkın yaşadığı yıkım karşısında kendisini sorumsuzlaştıran AKP’nin oy oranındaki düşüş, krizin yıkıcı etkilerine oranla oldukça düşük kaldı. Kuşkusuz bunun temel nedenini muhalefetin kriz karşısında halkta çekim merkezi oluşturabilecek bir programının olmaması oluşturdu.
Yine de ekonomik krizin yıkımının en çok hissedildiği bölgelerde ve hak gasplarının somut olarak yaşandığı yerlerde AKP’nin kayıpları açıkça görülmektedir. Bu açıdan Sinop, Çamlıhemşin, Tekkeköy gibi nükleer ve termik santrallere karşı muhalefetin yükseldiği yerlerde bu mücadelenin temsilcisi olacağını açıklayan adayların kazanması, Ankara’da Mamak ve Dikmen Vadisinde barınma hakkı mücadelesinin yükseldiği mahallelerde AKP’nin hezimete uğraması önemlidir.
AKP’nin düşüşünün nasıl bir eğilim göstereceğini krizin şiddeti, muhalefetin başarısı ve AKP’nin bundan sonraki yönelimi belirleyecek. Ancak AKP’nin, bundan önceki oy oranını yakalayabilmesi mümkün görünmemektedir.
İkinci olarak, ulusalcılığın bitmesinin sağa doğru bir eğilim yarattığı, bu açıdan MHP’yi rahatlattığı, şimdilik milliyetçi söylemin karşılık bulacağı tek partinin MHP olduğu görüldü. Özellikle Ankara ve İç Egede MHP’nin aldığı seçim sonuçları bu eğilimi açıkça göstermektedir.
Üçüncü olarak İslamcı tabana seslenme açısından Saadet Partisinin kendisini kanıtladığını söyleyebiliriz. Bu açıdan aldığı %5 oy oranı, genişleme potansiyeli barındırmaktadır.
Muhalefet açısından baktığımızda;
Bu seçimlerde sosyalist solun seçim etkisizliği bir kez daha açığa çıktı. Aslında buradaki etkisizliği görebilmek için sandıkların açılmasını beklemeye de gerek yoktu. En azından psikolojik etkileri açığa çıkan kriz ortamında seçimin öncesindeki aylarda sokaklara taşan bir eylem çizgisinin gerek tek tek partiler ya da gruplar tarafından, gerekse birleşik zeminler yaratılarak örgütlenemediği biliniyor. Sosyalistlerin doğrudan ya da dolaylı etkili oldukları ilerici emek ve meslek örgütlerinin bu dönemdeki etkisizliği de düşünüldüğünde sandık sonuçlarından bağımsız olarak başarısız bir “seçim dönemi” geçirildiğini söylemek kehanet sayılmamalı. İşte böyle bir arka planda çeşitli sol parti, örgüt ve kurumların bir araya gelip yaptığı tartışma sonucunda yerel seçimlere ortak bir müdahale düzlemi oluşturulmuştur. Bu düzlemin ifadesi olarak da “Biz Varız” başlığıyla bir ortak bildiri yayınlanmıştır. Solun bir araya gelişinin tek sonucu bir aday gerekçesiyle kısa süreli propaganda çalışmasını birlikte yapmaktan daha çok, halkın sola ve kendine yönelik zedelenmiş güvenini yeniden kazandırmayı başarmak olmalı perspektifiyle yaklaştığımız bu düzlemde, hazırlanan ortak metne bizim çabamızla eklenen; “Eşitlikten, özgürlükten, kardeşlikten, emekten yana güçler olarak Yerel yönetimlerin halk yararına tüm unsurlarını tasfiye eden, böylece halk yararına kurumlar olmaktan çıkartıp piyasa kurumları haline dönüştüren ve halkın temel kamusal haklarını gasp eden Neo-Liberal politikalara karşı halkın haklarını kazanma hedefiyle çabalarımızı ortaklaştırıyoruz.” Hedefi söz olarak kalmış, ne yazık ki yaşama geçirilememiştir.
Başlangıçta işaret ettiğimiz geleneksel sol birlik-güç birliği anlayışının seçim atmosferinde “bir araya geldik o vakit aday çıkaralım” kolaycılığına düşme tehlikesi gerçekleşmiş, “mümkün olan yerlerde” aday çıkarmaktan “her yerde aday çıkarma” çabasına girilmiş ve batı yakasında somut başarı elde edilememiştir.
Halkevleri olarak seçim sürecine halkçı demokratik bir yerel yönetim anlayışının propagandası, halkın hakları mücadelesinin yükseltilmesi ve neo-liberal gerici belediyecilik karşısında demokratik-halkçı yerel yönetim talebinin görünür kılınması hedefleriyle yürüttüğümüz çalışmalarda;
Hak mücadeleleri çizgisinin halka demokratik-halkçı bir yerel yönetim talebinin anlatılması ve örgütlendirilmesine büyük kolaylıklar sağladığını, temel hakların gaspı ve paralılaştırılmasının gündelik yaşamda yarattığı yıkıcı etkinin nedenlerine dair söylenen sözlerimizin karşılık bulduğunu gördük.
Halkın hakları temelinde yürüttüğümüz çalışmaların solcusundan sağcısına kadar adayların söylemine, vaatlerine doğrudan yansıması, hak mücadeleleri çizgisinin ne kadar isabetli olduğuna dair bir göstergedir.
Halkın muhtar adaylarının ortaya çıkarılması ve hak mücadeleleri ekseninde oluşturulan programlarla muhtarlık seçimlerinde etkin olunmasına dair çabalarımız eksik kalmış, ancak seçime kısa bir süre kala muhtarlık seçimlerine müdahale edilebilmiştir. Kısa bir süre de olsa aday çıkarma ya da aday destekleme biçiminde gerçekleşen muhtarlık çalışmalarında kadınların etkisinin oldukça yüksek olduğu görülmüştür.
Sonuç olarak; AKP’nin temsil ettiği Neoliberal-gerici politikalardaki çatlak ortaya çıkmıştır. Bu çatlağı büyütmek toplumsal muhalefetin görevidir. Hak mücadelesinin başarıya ulaştırılması şimdi çok daha mümkündür.
AKP’nin ve uyguladığı politikaların sistem içinde bile henüz güçlü bir muhalefetin olmadığı bu dönemde solun güçlü bir şekilde öne çıkması önemlidir.
İlknur Birol
Halkevleri Genel Başkanı