Ülkemiz tarihinin en baskıcı, en antidemokratik seçim dönemlerinden birini geride bıraktık. 7 Haziran seçiminden çıkan sonuçları tanımayan Saray ve AKP tarafından yürütülen bu kanlı süreç yüzlerce insanımızın katledilmesiyle, Suruç ve Ankara’da patlayan bombalarla, siyasi partilere, demokratik kitle örgütlerine yönelen saldırılarla, basına uygulanan sansürle, yargısız infazlarla ve tutuklamalarla yürütüldü.
Öyle ki 1 Kasım seçimleri için kampanya/çalışma yapabilen tek parti AKP olmuştur. Saray, yandaş basın ve devletin bütün imkanları seferber edilerek yürütülen bu kampanyayla topluma AKP’nin iktidar olamadığı koşullarda ülkenin cehenneme döneceği tehdidi savrulmuş, “istikrar” söylemi sürekli pompalanmıştır. Bu korkutma siyasetinin yanı sıra sağ seçmeni saflaştırmadaki tarihsel araçlar Kürtlere, Alevilere, solculara dönük düşmanlık iktidarın en önemli kampanya aracı olmuştur.
AKP bu siyaset sonucunda SP, BBP ve en ciddi oranda da MHP’den kendisine oy kaydırmıştır. Buna ek olarak daha önce sağ partilere oy veren Kürt seçmenin oyunun bir kısmını alan ve tüm bunlarla beraber gerçekleştirildiğinden şüphe duymadığımız seçim hileleriyle AKP yüzde 49’luk sonuca ulaşmıştır.
7 Haziran sonrası iç savaş çıkartma tehdidiyle Kürt halkına, sosyalistlere karşı yürütülen savaş politikası HDP’yi baraj altında bırakmayı hedeflemiştir. Ancak Saray-AKP bunu başaramamıştır. Katliamlara, seçim çalışmalarının engellenmesine, tutuklamalara, yalan ve manipülasyonlara rağmen HDP barajı geçmeyi başarabilmiştir.
Sonuç itibariyle seçim sonuçlarının ülkemiz ve iktidar için istikrar olmadığını hep birlikte göreceğiz. 2011’den beri gerileme sürecinde olan AKP, bu gerilemenin temelinde yatan sorunları çözerek değil, aksine tek başına iktidara yetecek vekil sayısını kazanmak uğruna, ülkeyi kaosa sürükleyip daha büyük sorunlar yaratarak “1 Kasım başarısı”nı elde etmiştir. AKP kendi geleceğini garanti altına alacak biçimde ülkenin temel sorunlarını çözmeye ilişkin bir başarı elde etmemiş, muhalefet dinamiklerini ortadan kalkmamıştır. Karşımızda oyunu yüzde 49’a çıkaran ancak zafiyetlerini de büyüten bir iktidar vardır.
Seçim sonuçları ne Tayyip Erdoğan’ı, ne de AKP iktidarını meşrulaştıracaktır. Hırsızlıklar, yolsuzluklar, katliamlar, savaş suçları orta yerde durmaktadır. Milyonlarca insanın, halklarımızın hak talepleri, eşitlik, özgürlük, barış özlemleri bir adım geriye çekilmemiştir. İktidar karşısında toplumsal muhalefetin mücadele gereklilik ve olanakları önümüzdeki dönem daha da güçlenecektir. Bunun için sosyalistlerin kalıcı ve kararlı bir mücadele çizgisine ihtiyaç vardır. Bu çizgi faşizme karşı mücadeleyi ve halkın politikleşmiş hak ve emek mücadeleleri ekseninde saflaştırılmasını, sokakta etkin bir şekilde seferber edilmesini içermelidir.
Halkevleri olarak gerek halkın hak mücadelelerinde, gerek diğer demokratik güçlerle birlikte yürüteceğimiz faşizme ve gericiliğe karşı mücadelede bu yeni sürecin sırtımıza yüklediği sorumlulukla hareket edeceğiz.
Halkevleri Genel Başkanı
Oya Ersoy