AKP’nin açılım adıyla sunduğu tasfiye planı başarısız olmuştur. Açılım adı verilen bu plan Kürt halkının iradesini her türlü baskı ve şiddet aracıyla yok etmeyi, bunu yaparken de “yönetişim” mantığına uygun olarak çeşitli göstermelik düzenlemeleri öngörmekteydi.
Ancak tüm çabalara, baskılara, manipülasyonlara rağmen Kürtler kendi taleplerinden vazgeçmediler ve AKP’nin ikiyüzlü biçimde hem Kürtlerin temsilciliğine soyunup hem de milliyetçi ırkçı tabanı kaybetmeme hesapları boşa çıktı. Kürt halkının temsilcilerini yok sayarak çıkılan yol sadece çatışmaları ve şiddeti artırdı.
Bugün gelinen noktada tasfiye planının başarısızlığı, AKP iktidarınca kabul edilmek istenmemektedir. Bunun en açık örneği, soruna dair “çözüm” aranırken düzen partilerinin arasında bir “milli mutabakat” arayışı sürdürülmesidir. İktidar, Kürt halkının meclisteki temsilcileriyle görüşmeyi gündeme almamakta, Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un “dağa gitsinler” söylemine benzer bir biçimde davranmaktadır. AKP’nin önde gelen isimleri, halk tarafından büyük oy farklarıyla seçilmiş vekillerin halkın temsilcisi olmadığını iddia edebilmekte ve “dağa çıksınlar” söylemini desteklemektedirler. Daha da kötüsü İsrail’den alınan Heron uçaklarının operasyonlardaki “başarıları”, hiçbir utanç duygusu hissedilmeden anlatılabilmektedir. ‘Öldürmeyi iyi bilenler’den alınan uçaklarla, ölüm üzerine bir çözüm inşa edileceği beklentisi yayılmaya çalışılmaktadır.
Bu durum ülkeyi giderek daha şiddetli ve acılı bir çatışma sürecine taşımaktadır. Kimi muhalefet partileri ise bu iflası, AKP tarafından uygulandığını ima ettikleri “demokratik ve barışçıl yolların” başarısızlığı gibi göstermeye çalışmaktadır. Oysa başarısızlığı tescillenen; tasfiyeyi, imhayı ve inkârı temel alan geleneksel devlet politikaları ve bu politikaların AKP-ABD ve cemaat ağlarının ‘ortak aklıyla’ hayata geçirilmek istenen güncel yorumdur.
Bu güncel yorumun, büyük umutlar bağlanan “yönetişimci” yanı fare doğurmuştur. TRT Şeş nakaratı ve Kürtçenin kullanımına dair pratikte zaten uygulanmaz hale gelmiş bir iki yasağın gevşetilmesi dışında ortada en ufak bir “açılım” görülmemektedir. Kürt çocukların serbest bırakılması gibi oldukça kolay hayata geçirilebilecek bir düzenleme bile Kürt halkına karşı bir şantaj malzemesi olarak kullanılmıştır.
Açılım adı verilen tasfiye planının diğer yönü, yani Kürt halkının örgütlü iradesini yok etmeye yönelik girişimler ise Aralık ayından itibaren hız kazanmıştır.
Kürt halkının parlamentodaki temsiliyetine yönelik bir darbe olarak, Aralık 2009’da DTP kapatılmış, Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un milletvekilliği düşürülmüştür.
KCK operasyonu adı altında Kürt halkını temsil eden, aralarında Belediye Başkanları ve sendikacıların da bulunduğu yüzlerce kişi tutuklanmıştır.
Ancak ne baskılar ve tutuklamalar ne de uyduruk açılım şovları tasfiye planını başarıya ulaştırmamış, sorunun bu yollarla çözülemeyeceği tescillenmiştir. Bu toplum bir 26 yıl daha kanlı bir savaşla yaşayamaz. Onbinlerce insanın daha ölümüne yol açacak bir süreç kabul edilemez. Bu nedenle, Türkiye’nin demokratik muhalefeti gelişmeler karşısında izleyici kalamaz, kalmamalıdır.
Yeni operasyonlar, yeni baskılar, yeni şiddet aygıtları, yeni uçaklar ve yeni silahlar çözüm adında devreye sokulurken, savaşın ideolojik hegemonyasını kuran güçler, toplumsal hafızayı tamamen köreltmeye çalışmaktadır.
Ancak bizler hatırlıyoruz. Bu ülkede bu girişimler hep yaşandı. “Kökünü kazıyacağız” sözleriyle atılan her adım sadece ve sadece ırkçılığın, halklar arasında düşmanlığın, savaşın, ölümün ve acıların bu topraklarda kök salmasına neden oldu. Başka da bir sonuç alınamadı.
Bugün mevcut çatışma ortamının durması için ilk elden acilen atılması gereken adımlar bellidir. Kürt halkının temsilcilerine yönelik baskılara son verilmelidir. KCK operasyonu adı altında tutuklananlar, Kürt halkının seçtiği, Kürt halkını temsil eden meşru temsilciler serbest bırakılmalıdır. Kürt çocukların serbest bırakılması da çözüm adına olmazsa olmaz bir adımdır.
Seçim barajı başta olmak üzere Kürt halkının temsiline yönelik her türlü engel kaldırılmalıdır.
Kürt halkının seçtiği temsilciler muhatap alınmalı, gerçek bir çözümün bu temsilcileri yok etmekle ve baskı altına almakla değil bu temsilcilerle görüşerek mümkün olduğu unutulmamalıdır. ABD’den, İsrail’den medet umarak, ya da sadece konunun asıl muhataplarını dışarıda bırakan mutabakat arayışlarıyla bu sorun çözülmeyecek, aksine kangrenleşmeye devam edecektir.
Türkiye’nin ilerici güçleri ve demokratik muhalefeti sorunun çözüm yoluna girebilmesi adına ilk elden atılması gereken bu adımların çağrıcısı olmak için bir araya gelerek, sesini yükseltmelidir. Kaybedilen her dakika, çözümsüzlüğü derinleştirecek ve çözümü zorlaştıracak bir döneme girmemize neden olacaktır.
İlknur Birol
Halkevleri Genel Başkanı