AKP’nin, sermayenin ihtiyaçlarını karşılamak ve kendi iktidarını sağlamlaştırmak için gündeme getirdiği Anayasa değişikliklerine dair referanduma giden sürece yalanlar, manipülasyonlar, baskılar ve paranın gücü damgasını vurdu. Referandumda evet oylarının %58’e ulaşması, yoksulların, emekçilerin, dereleri talan edilenlerin, güvencesiz çalıştırılanların yalanın ve demagojinin hegemonyasına ne kadar fazla maruz kaldıklarının göstergesidir. Yıllardır bu ülkenin üstüne çöreklenmiş faşist, statükocu, elitist yönetim anlayışına ve kadrolarına duyulan tepki, “değişim” vaat eden bir başka faşist, statükocu, gerici güce desteğe dönüşmüştür. “Evet”in anlamı, “AKP ne eylerse güzel eyler” diyen kitle bir kenara bırakılırsa asıl olarak geçmişe duyulan tepkinin AKP tarafından manipüle edilmesidir. Ortada AKP’nin başarısından öte, “eski”nin kesinleşmiş başarısızlığı yatmaktadır. Bu süreçte AKP iktidarının en önemli yeteneği, halkın değişim ihtiyacını sermayenin “değişim” taleplerine eklemleme becerisi olarak öne çıkmaktadır.
Bu manipülasyon basitçe “başarılı bir halka ilişkiler” faaliyetini değil, yalana, dolana, baskıya, zora dayalı bir iktidarı ifade etmektedir.
AKP daha fazla baskıyı demokrasi, daha fazla yağmayı özgürlük, daha fazla sömürüyü adalet olarak pazarladı. Kentlerin tüm reklam panoları, duvarları, tüm gazetelerin arka sayfaları ve özel ekleri; artık AKP bültenine dönüşmüş onlarca gazete, televizyon, radyo; Erdoğan’ın teşekkür listesindeki AKP’nin “gazetecileri, aydınları, sanatçıları”, AKP eliyle kurulan “demokrasi platformları”, AKP beslemesi liberaller, sendikalar ve elbette sermaye örgütleri “Evet”in yalanlarını anlattı. Ramazan ayı boyunca belediye olanaklarıyla kurulan iftar sofraları, yardım dağıtımları “evet” propagandası aracına dönüştürüldü. Tüm iktidar olanakları “evet” için seferber edildi. AKP’nin yalanlarına “Hayır” diyen milyonlar başta başbakan Erdoğan’ın kendisi olmak üzere AKP iktidarının temsilcileri ve irili ufaklı yandaşları tarafından “darbeci”, çeteci, terörist ilan edildi. Birçok yerde doğrudan mülki amirler tarafından halk “Evet” çıkmayan yerlere hizmet götürülmeyeceği yönünde tehdit edildi. Hayır diyenler ve boykot çağrısı yapanlar işkencelerle, göz altılarla, polis copuyla sindirilmeye çalışıldı. Alevileri, Kürtleri, Ermenileri hedef alan ırkçı-gerici söylemler iktidar tarafından bolca kullanıldı. Seçim öncesi “Evet” oyu verilmesine dönük yayınlanan fetvalar, “okyanusun ötesinden gelen” “ölüler bile oy kullanmalı” söylemleri seçim günü görevli polislerin sandık sandık dolaşıp mükerrer oy kullanmasından, AKP görevlilerin para dağıtımına kadar türlü hileye dönüştü. Yalana, baskıya ve paraya dayalı bir kampanyaya rağmen halkın %42’si hayır derken, referandum BDP’nin etkin olduğu illerde büyük oranda boykot edildi. Boykot tavrını savunarak oy vermeyenler de dahil 20 milyona yakın kişi, yani seçmenlerin yarıya yakını bu anayasa değişikliklerini onaylamamıştır.
Egemenler cephesinde AKP tek kale oynadı
AKP iktidarı bu manipülasyon gücüyle egemen sınıfların yegane iktidar adayı konumunu perçinlemiştir. Referandum sürecinde TUSKON, ASKON ve MÜSİAD gibi sermaye örgütlerinin açık desteğini alan AKP, referandum sonrasında da TÜSİAD’dan destek almıştır. Üyelerinin destek açıklamalarına rağmen kurumsal olarak “evet”i açıklamayan TÜSİAD, referandum sonucunda ortaya çıktığını iddia ettiği “asgari müşterek”i selamlamıştır. TÜSİAD, referandum sürecindeki üsluba dair eleştiriler yapmakla beraber Erdoğan’ın referandum sonunda yaptığı “yeni değişiklikler için ileri” çağrısına MÜSİAD ile beraber ilk olumlu yanıtı veren örgüt olmuştur. Diğer taraftan Kürt sermayesinin “evet” çıkışı kimi illerde belirli bir desteğe ulaşmış, bu sermaye kesimleri Kürt hareketine rest çekerek AKP etrafındaki bloklaşmaya resmen dahil olmuşlardır.
AKP’nin yalanlarına karşı halkın hakları mücadelesi var
Olası bir HAYIR sonucu ile neoliberal politikaların taşıyıcılığında yaşanacak dönemsel kriz egemenler açısından kısa vadeli olarak çözülmüş, bu durum tüm sermaye medyası tarafından “ekonomik istikrar” gerekçesiyle selamlanmıştır. Bugün her türlü pervasız özelleştirmeyi ve piyasalaştırma girişimiyle birlikte yaşanacak hak gasplarını hayata geçirecek iktidar bir kez daha sermaye kesimlerine rüştünü ispat etmiştir. Anketlere göre halkın yüzde 80’inin içeriğini bilmediği sermaye lehine değişiklikler “değişim” umudu ile onaylanmıştır.
Bu onay, CHP’nin siyasetinin sınırlarını da bir kez daha göstermiştir. Anayasa değişikliklerinin neoliberal özüne hiçbir itirazı olmadığını, sadece iki madde nedeniyle hayır diyeceğini defalarca tekrar eden CHP’nin “statükoyu koruma”ya endeksli siyaseti sadece geleneksel olarak güçlü olduğu bölgelerde ikna edici olabilmiştir. Bir taraftan “Dokunulmazlıkları kaldırın evet diyelim” diyen CHP’nin sosyalistlerin “hayır” gerekçelerinin etkisiyle son günlerde “ulaşım zamlarına itiraz edemeyeceksiniz” gibi argümanları kullanmaya başlamasının samimiyetinin sorgulanacağı açıktır. CHP’nin sınıfsal duruşundan kaynaklanan bu ikircikli tutumu “hayır” kampanyasını zayıflatmıştır.
Sadece sosyalistler ve ilerici emek ve halk örgütleri değişikliklerin gerçek anlamını halka anlatmışlardır. Bizler, hak mücadelelerinin bir gereği olarak, halkın haklarına saldırı programının Anayasası’na HAYIR dedik. Bulunduğumuz her yerde “AKP’nin yalanının, sermayenin talanının” karşısına “Halkın Hayırı” ile çıktık. Bundan sonra da halkın temel yaşamsal haklarının sermaye ve iktidar tarafından gasp edilmesi girişimleri karşısında yalana ve talana hayır demeye devam edeceğiz. Halkın hakları mücadelesi, AKP’nin manipülasyonunu deşifre edecek olan gerçek özne olmaya devam edecektir.
AKP referandumda sağın birliğini sağlamıştır
Referandum sonuçları göstermektedir ki “MHP’nin kalesi” olarak bilinen birçok yerde AKP büyük oranda “evet” sonucu elde etmiştir. Tayyip Erdoğan’ın “MHP, solcuların, komünistlerin, darbecilerin, teröristlerin safına katılmıştır” söylemi, Anayasa değişikliklerine dair bir itiraz geliştirmeyen MHP’nin “Habur” edebiyatından daha etkili olmuş görünmektedir. Üyeleri Danıştay baskınına, Hrant Dink cinayetine ve Akın Birdal’a yönelik saldırıya karışan BBP’nin “yetmez ama evet” tavrının yanında, komando kadrosundan ülkücü faşistlerin desteği tabanda etkili olmuştur. Tüm bunlara Saadet Partisi eklendiğinde sağın “evet” etrafında bloklaştığı görülmektedir. Erdoğan referandum sonrası konuşmasında tüm bu unsurlara tek tek teşekkür etmiştir. Erdoğan’ın teşekkür listesine “Okyanus ötesinden bu sürece destek veren” Fethullah Gülen’in de eklenmesiyle AKP’nin oluşturduğu sağ bloklaşmanın tüm parçaları tamamlanmaktadır. Sol görünümlü taşeron örgütler (DSİP gibi) ve sendika görünümlü sınıf işbirlikçileri de (Hak-İş ve Memur-Sen gibi) bu sağ bloğun meşrulaştırıcı aygıtları olarak kendi çaplarında rollerini oynamış ve Erdoğan’dan teşekkürlerini almışlardır.
“Yalanlar, gerçekle karşılaşıncaya kadar işe yarar”
AKP iktidarı 12 Eylül Anayasası’nı zor kullanmanın yanında yalan söyleyerek, manipülasyonla revize etmiştir. Referandumdan önce ifade ettiğimiz gibi biz bu Anayasa’ya “12 Eylül Anayasası” demeye devam edeceğiz. 12 Eylül darbesine karşı direnen, faşizme karşı demokrasi mücadelesini yükselten sol, AKP’nin yalan ve talan düzenine karşı mücadeleye devam edecektir.
Cemaatlerin ve sermayenin, gericilik, milliyetçilik, otoriterlik ve neoliberal dönüşüm etrafında sağladığı ittifak ancak ve ancak sol ve onun öncülüğündeki emek hareketi tarafından bertaraf edilebilir. Referandum sürecinde değişiklik paketinde yer alan emeğe ve kamusal haklara yönelik saldırıları halka anlatan, AKP’nin ve AKP’nin payandalığını üstlenen sol kılıklı liberallerin yalanlarını teşhir edip demokrasi maskelerini indiren tek gerçek özne sosyalistler ve ilerici emek/meslek örgütleri olmuştur. Bu süreçte sol içerisinde ideolojik netleşme ve ortaklaşma adına önemli adımlar atılsa da, “evetin yalanını” toplumun geniş kesimlerine anlatmada yetersiz kalındığı görülmektedir. Bu eksikliklerin, sadece ideolojik netleşmeyle ve daha güçlü bir kampanyayla giderilemeyeceği de bellidir. Yapılması gereken, AKP eliyle sürdürülen neoliberal dönüşüm sürecine karşı halkın hakları mücadelesinde yeni mevziler ve araçlar oluşturmaktır. Buna paralel olarak, neoliberal dönüşümün sürdürücüsü gerici-faşist-otoriter iktidara karşı özgürlük, demokrasi ve kardeşlik mücadelesini büyütmek sosyalistlerin ve emek hareketinin görevleri olarak açığa çıkmaktadır. Bu bağlamda boykot tavrını ortaya koyan Kürt hareketi ve destekleyenler aynı görevlerle karşı karşıyadırlar; “sol” evetçilerle safların farklılaştığı, yolların tamamen ayrıldığı ise ortadadır.
“Yalanlar, gerçekle karşılaşıncaya kadar işe yarar”. Yalanları gerçekle karşılaştıracak olan ise, sermaye ve onun hükümetlerinin uyguladığı politikalara karşı yaşamın içinden, gerçek çatışma düzlemlerinden kurulan bir mücadele çizgisidir. AKP’nin yalanının ortaya çıkacağı her yerde; yani sendikalı olduğu için işten atılan, AKP sendikasına üye olmaya zorlanan işçilerin direnişinde; “kamu yararı” anlayışı ortadan kaldırılarak piyasalaştırılan temel ihtiyaçlar alanında verilecek hak mücadelelerinde; evleri başına yıkılmak, dereleri bir bir satılmak istenen halkın içinde; kadınların ikinci sınıf cins olarak görüldüğü ve engellilerin ayrımcılığa uğradığı, Kürt halkının yok sayıldığı her yerde; gerici, faşist AKP iktidarının her tür baskı ve zorbalığına karşı demokrasi mücadelesinde söyledikleri her bir yalanın hesabını tek tek soracağız. Halkevciler halkların, emekçilerin eşitlik ve özgürlük mücadelesinde, AKP’nin “demokrasi illüzyonuna” karşı gerçeği ülkenin dört bir yanına taşımaya kararlılıkla devam edeceklerdir.
İlknur Birol
Halkevleri Genel Başkanı