Saray ve AKP iktidarı açıkça halka karşı bir savaş yönetimine dönüşmüştür. Sermayeye, yağmaya, sömürüye, ranta, asimilasyona, mezhepçiliğe, gericiliğe, cinsiyetçiliğe, yolsuzluğa dair ne varsa savunulmakta; emeğe, eşitliğe, laikliğe, özgürlüğe, kardeşliğe, adalete kısacası halkın haklarına dair ne varsa saldırı altında.
Erdoğan ve AKP için vatan, ormanların yerini maden sahalarının, otoyolların aldığı, akarsuların HES’lere hapsedildiği, denizlerin doldurulduğu, kent meydanlarının AVM’lere peşkeş çekildiği, yoksullara ait mahallelerin ranta dönüştürüldüğü, işçilerin kölece çalışmaya mecbur edildiği, kadınların ikinci sınıf insan olduğu, farklı etnik mezhepsel kimliklerin bastırıldığı ve bütün bunlara itiraz edenlerin kanının döküldüğü toprak parçasıdır. Demagojik tüm söylemlerinin yanı sıra açıkça şeriatı da, cihadı da savunurlarken muhalefeti de bir yandan bombacılarla diğer yandan polis şiddetiyle tehdit etmektedirler. Eşitlik, özgürlük, adalet ve hak talepleriyle sokağa çıkanlar bir yandan bombalı saldırılarılarla diğer yandan polis şiddetiyle terörize edilmektedir.
Kendilerini güçlü hissettikleri bu dönemi gerici-faşist bir rejimi kurumsallaştırmak için fırsat dönemi olarak değerlendirmeye ve amaçlarına mümkün olduğunca hızlı ulaşmaya çalışmaktadırlar. Bunun için tüm saldırganlıklarını devreye sokmuş durumdadırlar. Devrimcilerin ve diğer tüm muhalif kesimlerin yapması gereken bu saldırganlık karşısında direnişin sürekliliğini, canlılığını ve kitleselliğini sağlamaktır.
1 Mayıs, tarihsel anlamının yanı sıra, AKP faşizmine karşı işçi sınıfı öncülüğünde direnişin simge günü haline geldi. O nedenle başta İstanbul’da olmak üzere Türkiye çapında, AKP’nin ve beslemelerinin sürekli saldırı ve baskısı altında kutlanmaktadır. 2016 1 Mayıs’ına yönelik de aynı saldırganlık ve baskı politikaları sürdürülmektedir. İstanbul’da Taksim, Ankara’da Sıhhiye emekçilere yasaklanmakta, bu yolla 1 Mayıslar etkisizleştirilmeye, kitlesel katılımın önü kesilmeye çalışılmaktadır. Halkevleri olarak gerek Taksim, gerekse de Sıhhiye başta olmak üzere kentlerin merkezi meydanlarında 1 Mayısların ilerici emek örgütleriyle birlikte kutlanmasını politik bir tutum olarak savunduk; başka alanların tercih edilmesini güç dengeleri açısından değil de alan fetişizmi gibi ithamlarla tartışılmasının sorunlu olduğunu, kitleselliğin de etkili olmanın da alandan bağımsız tartışılamayacağını katıldığımız her toplantıda öne sürdük. Başta politik merkezler olmak üzere muhalefet merkezlerinin süreci başarılı yönetememesinden dolayı Bakırköy (İstanbul) ve Kolej (Ankara) meydanları, ilerici emek örgütlerinin ağırlıklı tercihi olarak öne çıktı ve Halkevleri olarak biz de, tartışmalara 1 Mayıs’a kadar son verip bu tercihe uymaya karar verdik. Taksim’in ve diğer kentlerin merkezi meydanlarının işçi sınıfı tarafından kullanılmasının politik gereği, egemen sınıfların işçi sınıfının mücadele çizgisini belirlemesine izin verilmemesine ve işçi sınıfının mücadele kazanımlarının korunmasına dair tartışmalarımız 1 Mayıs’tan sonra devam edecektir. Tartışmalarımızı şimdilik noktalayıp, tüm olanaklarımızla 1 Mayıs’ı en kitlesel, en coşkulu biçimde kutlamak ve mitingin sağlıklı geçmesi için üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmek bilinciyle çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Emekçilerin kölece çalıştırılmasına karşı; Kadın cinayetlerine, kadınlara ve çocuklara yönelik taciz ve tecavüzlere karşı; Kürtlerin evlerinde bombalanmasına karşı; Alevilerin yok sayılmasına karşı; gericiliğe karşı; doğamızın, kentlerin yağmasına karşı; tüm Türkiye’de 1 Mayıs meydanlarına!
Erdoğan, AKP’nin iktidarlarını korumak için ülkemizi ve halklarımızı felakete sürüklemesine karşı; savaşa, faşizme ve gericiliğe karşı; Barış, eşitlik, özgürlük, laiklik, adalet, demokrasi ve halkın hakları için tüm halkımızı 1 Mayıs’a davet ediyoruz.
Oya Ersoy
Halkevleri Genel Başkanı