Fahişe Kadından Kutsal Anneye

Cu, 26/01/2007 - 09:00
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Kadının piyasası yüksek


“Onur, Şehrazat’ın çocuğuna ilik nakli yapılması için paraya ihtiyaç duyduğunu öğrendiğinde yaptığından suçluluk duyup acı çekmeye başlar. Fahişe olarak kodlanan kadın, kutsal anneye dönüşmüştür.” Nursel Gürel’in kaleminden ‘Binbir Gece’.


“Farklı kadın” arayışı ve güven bunalımı


9. yüzyılda yazılan Binbir Gece Masalları’na göre; Şehriyar ve Şahzaman adlı iki kardeş hükümdar, karıları tarafından aldatılırlar. Bu olaydan çok etkilenen Şehriyar, her gün başka bir kızla evlenip ertesi gün onu idam ettirir. Vezirin bilgili ve akıllı kızı Şehrazad, hükümdarla evlenip ülkenin tüm kadınlarını bu durumdan kurtarmaya karar verir ya da bu uğurda yaşamını yitirecektir. Evlendikleri ilk gece hükümdardan son bir dilek olarak kardeşi Dünyazad’ı görmek isteyen Şehrazad’ın bu isteği kabul edilir. Dünyazad’a son defa masal anlatmaya başlayan Şehrazad, gündüz masal anlatılmayacağını söyleyerek şafak sökerken masalı en heyecanlı yerinde keser. Masal, Şehriyar’ın da ilgisini çekmiştir. Hükümdar, masalın devamını öğrenmek için Şehrazad’ın canını bağışlar. Şehrazad her gece birbirinden güzel masalları anlatarak binbir gece hayatta kalmayı başarır. Bu kadar güzel ve akıllı bir eşe kavuşan ve üstelik ondan üç çocuk sahibi olan Şehriyar, Şehrazad’ın canını bağışlar.


Çağdaş bir masal anlatıcısı olarak kabul gören televizyon, on iki yüzyıl sonra bize yine Binbir Gece isimli ama bu kez daha “modern” bir masal anlatıyor. Modernleşme, bir yandan yeni kadınlık ve erkeklik tanımlamaları yaratırken diğer yandan ataerkinin çıkarlarına hizmet eden stereotipleri yüzyıllardır korumaktan da geri kalmamıştır. Gerek Binbir Gece Masalları’nda gerekse de Binbir Gece isimli dizide kadınlar her zaman güvenilmezdir. Şehriyar gibi dizinin erkek ana karakteri Onur da kadınların küçük oyunlar ve hilelerle erkekleri kandırdıklarını “öğrenmiştir.” Bu “farkındalık” Şehriyarı ve Onur’u kadınlara karşı tetikte olmaya davet eder. Şehriyar nasıl Şahzaman’ın kaderini paylaşmışsa, Onur da babasının kaderini paylaşmaktan korku duyar. Onur’un babası “metresinin yatağında” ölmüştür. Her kadına “satın alınabilir” gözüyle bakan Onur, kendisini yanıltacak “farklı bir kadın” arayışındadır. Onur babasının kaderini paylaşmak istemese de bugüne kadarki deneyimleri Onur’a “kaçacak yer” olmadığını göstermiştir. Erkeklerin terk edilme ve aldatılma korkularını yansıtan iki “masal” da kadınların güvenilmezliği konusundaki önyargıları yeniden üretir. Kadınlar, erkeklerin ortak dertleridir. Biri ülkeyi yöneten bir hükümdar diğeri ise parayı yöneten bir patron olsa da. Güçlü, iktidar sahibi erkek miti her iki anlatının da temel çıkış noktasıdır. İktidarın sürdürülebilirliği açısından ise kadınların ele geçirilmesi/zaptedilmesi/kontrol altına alınması gerekir.


Kadın bedeninin metalaşması


Genç bir mimar olan Şehrazat, Onur’un, ortağı Kerem ile birlikte yönettiği Holding’te çalışmaktadır. Şehrazat, lösemi hastası oğlunu tedavi ettirebilmesi için 200 bin dolara ihtiyacı olduğunu öğrendiğinde yıkılır. Orta sınıfa mensup olan Şehrazat için bu parayı temin etmek imkansızdır. Kocası Ahmet’i trafik kazasında kaybeden Şehrazat için kocasının ailesine gitmekten başka çıkış yolu yoktur. Ahmet’in ailesi, tıpkı Onur gibi oldukça zengindir ancak bir sorun vardır: Şehrazat istenmeyen gelindir ve Ahmet’in ölümünden sorumlu tutulmaktadır. Çocuğu için, tüm hakaretleri göze alarak Ahmet’in babası Burhan’dan para istemeye giden Şehrazat, talebine yanıt alamayınca bir kez daha yıkılır. Her yolu deneyen ama çözüm bulamayan Şehrazat, patronu Onur’dan borç istemeye karar verir. Onur, Şehrazat’a ihtiyacı olan parayı kendisiyle bir gece geçirmesi karşılığında verebileceğini söyler. Dizinin kuruluşuna göre yapacak bir şey yoktur, her yol denenmiştir. Tek alternatifinin Onur ile bir gece geçirmek olduğunu kabullenen Şehrazat, teklifi kabul eder.


Kadının güçsüzlüğü kendi bedenini pazarlayarak telafi edilmiştir. Şehrazat’a parayı temin edebilecek iki erkeğin de üst sınıfı temsil etmesi, oysa Şehrazat’ın orta sınıfa mensup olması kadın ile erkek arasında en başta ekonomik temelli bir eşitsizlik kurulmasına neden olur. Kadın, mağdur olarak temsil edilir. Her kapıyı çalan ama çıkar yol bulamayan kadın için bir seçenek daha vardır: Bedenini pazarlamak. Sorun medya gündemine “Şehrazat’ın yerinde olsaydın, kabul eder miydin?” şeklinde yansımıştır. Teklifin yapılabilirliği sorgulanmaksızın, teklife verilecek yanıt üzerine odaklanılmıştır. “Evet” ya da “hayır” yanıtı kadını içine düştüğü çıkmazdan kurtarmayacaktır. Sorgulanması gereken nokta; böyle bir teklifin yapılmış olması hatta bunun bir alternatif olarak sunulmasıdır. Durum erkeğin ya da kadının ahlaklı ya da ahlaksız olması ile açıklanamayacak kadar karmaşıktır. Kadına 150 bin doları bir gece karşılığında vermek, kadına ekonomik bir değer biçmektir. Medya, izleyiciden, alınıp/satılabilen bir meta haline getirilen kadın ile özdeşleşmesini beklemektedir. “Lösemili çocuğunu tedavi ettirebilmek için 150 bin dolar karşılığı bir erkekle birlikte olur muydun?” sorusu yanıtın olumlu çıkmasını destekler niteliktedir. Yanıt olumlu çıkmasa bile, “Şehrazat’ın durumu” hakkında kafalar o kadar karışmıştır ki, sorulan sorunun politikliği görülmez olmuştur. Bize önemli olduğu söylenen şey “çocuğunu ölümden kurtarmak isteyen annenin çırpınışı”dır. Şehrazat’ın kadın kimliği tamamen görünmez kılınmış; Şehrazat’ın kadın olduğunu düşünmemize sadece “ahlaksız teklif” yapıldığında izin verilmiştir. Onur’un teklifi ile “kadınlaşan” Şehrazat, bu kez ise cinsel bir nesneye dönüştürülmüştür. Şehrazat’ın yaşadığı sorun toplumsal düzeyde ve gerçekçi bir zeminde tartışılamamıştır. Lösemili çocukların tedavilerinin oldukça pahalı bir tedavi olduğu, tüm izleyiciler tarafından öğrenilmiştir; ancak medya, gündemine gelişmemiş refah devleti rejiminin yarattığı eşitsizlikleri taşımamıştır. Sistem eleştirisinden elini ayağını çekip suya sabuna dokunmayan anaakım medya, çözümü kadın bedenini satmakta bulmuştur. Bu satış o kadar “gerçek” sunulmuştur ki, Oktay Kaynarca bir röportajında “fiyatı” biraz ütopik bulduğunu söylemekten kendini alamamıştır. “İşin içinde aşk varsa bir erkek her şeyini verir. Eğer aşk yoksa, 150 bin dolar biraz ütopik bir para. Ancak ben de kafama takmışsam, bir şeyi ispatlamak ve kafamda bu meseleyi çözmek istiyorsam bu parayı veririm” diyen Kaynarca, öyle görünüyor ki “kadın piyasasını düşürmek” istemektedir.


“Kalite kontrol”


Şehrazat’a ilgi duyan, ancak bir türlü güvenemeyen/emin olamayan Onur için 150 bin dolarlık teklif aslında iyi fırsattır. Onur teklifi yaptığında merakla Şehrazat’ın ne yanıt vereceğini bekler. Kadın “kalite kontrol” mekanizmasına tabi tutulur. Sınavı geçemeyen ve “diğerleri gibi” sınıfta kalan kadın nedeniyle Onur, erkeklerin en temel önyargılarından olan “kadınların güvenilmezliği”ni pekiştirir. Onur son ana kadar “reddedilmeyi” bekleyecektir. Otel odasına “bir çanta dolusu para” ile gelen Onur beklediği reddi alamaz. Gerçi kadının “isteksiz” olduğu bellidir. Siyahlar içindedir, Onur’un ilk temasında kendisini geri çeker ama tüm bunlar “sonuca ulaşmak” için ciddi engellemeler değildir. Onur’un Şehrazat’a “kaba” davranmaması, “yumuşak” dokunuşları, erkeğin de aslında “o kadar da kötü niyetli” olmadığını sezdirir. Kadının istemediği halde bir erkekle cinsel ilişkiye girmesi, fiziksel şiddet içermese bile o ilişkinin tecavüz olarak adlandırılmasını gerektirir. Onur 150 bin dolar karşılığında Şehrazat’a tecavüz etmiştir. Şehrazat tecavüz karşılığı “nakit” olarak aldığı 150 bin doları çocuğunun tedavisi için kullanır. Bu arada Şehrazat’ın şartlarından birisi bu ilişkinin gizli kalmasıdır. Kadının “onuru” böylece koruma altına alır. Onur da sözünde duracak ve o geceden kimseye söz etmeyecektir.


Onur’un kafası karışıktır. Şehrazat kendisiyle para karşılığı birlikte olmuştur. “Farklı bir kadın” arayışında sonuca ulaşamamıştır; ancak Şehrazat hakkında emin olamamaktadır. O geceye rağmen Şehrazat’ın “ahlaksız” bir kadın olduğundan emin değildir. Onur’un “kalite kontrol” mekanizması yeniden işlemeye başlar. Bu durumda tek günlük bir “iş gezisi” ayarlanır. Kadına bu sefer reddedemeyeceğini düşündüğü başka bir teklif daha götürür: Şehrazat’a bir gece daha kendisiyle birlikte olması durumunda 300 bin dolar verecektir. Şehrazat 150 bin dolarlık gecenin ağırlığını üzerinden atamamışken böyle bir teklifle karşılaştığı için çok üzülür; gururu bir kez daha kırılmıştır. Otelden hemen ayrılmak ister ama Onur özür diler. Şehrazat, yumuşar ve odasına çıkar. Kadının sürekli teste tabi tutulduğu dizi boyunca Şehrazat özelinde kadınlar durmaksızın sınanarak aşağılanır. Erkeğin özür dilemesi ve Onur’un “asıl niyetinin” ne olduğunun izleyici tarafından bilinmesi yapılan teklifin “ahlaksızlığını” unutturur. Dizide söylenen şey, erkeğin amacının aslında kadınla “yatmak” olmadığı, teklifin “Şehrazat’ı tanımak” adına yapıldığıdır. Tüm bu “tanıma” sürecinde kadının tecavüze uğraması, sadece kadın olduğu için bedeninin pazarlanabilir bir metaya dönüşmesi, aşağılanması, ikincil kılınması, değersizleştirilmesi gerçekleşmektedir. Kadın, cinselliğini nasıl “kullandığı” ile tanımlanırken bu tanımlamada erkek bakışı belirleyicidir. Kadının nasıl olduğu değil, erkeğin kadını nasıl gördüğü önemlidir. Binbir Gece Masalları’nda Şehrazat sevmediği bir adama masal anlatarak hayatını kurtarırken, aslında “gizli bir planı” uygulamakta ve hileye başvurmaktadır. Binbir Gece Masallarını iyi bilen Onur, gerçek hayattaki Şehrazat’ın tuzağına düşmek istemez, “gizli plan”ı ve hileyi ortaya çıkarmak için tatmin olana kadar denetimini sürdürür.


‘Müsait kadın’dan ‘fedakar anne’ye


Cinsiyetçi medya, kadınları iyi anne, eş ya da cinsel nesne olarak kodlar. “Müsait kadınlara” yönelik her türlü tecavüz girişimini meşrulaştırılırken, “fedakar anneler” kutsallaştırılır. Onur Şehrazat’ın çocuğuna ilik nakli yapılması için o paraya ihtiyaç duyduğunu öğrendiğinde, yaptığından suçluluk duyup acı çekmeye başlar. Fahişe olarak kodlanan kadın, kutsal anneye dönüşmüştür. Kadınlara inanmayan, vaatlerine gülüp geçen Onur, Şehrazat’ın anne olduğunu öğrenmesiyle birlikte yanıldığını anlar, kadınlara inanmaya başlar, ön yargılı olmanın iyi bir şey olmadığını düşünür. Şehrazat’ın kocasının trafik kazasında ölmüş olması, kadının mağduriyetini daha da arttırır. Kadın, erkek bakış açısına göre artık iyice acınacak hale gelmiştir. Eril bakış açısına göre kadınlar zehirdir, anneler ise melektir. Kadının anne olmadan önceki değersiz konumu, anne olduğunun öğrenilmesi ile değerlenmiştir; ancak bu değerlenme kadının ikincil konumunun sonlandırılması anlamına gelmez. Cinsiyetçi medya kadına anne olsa dahi erkek karşısında ikincil kalmayı dayatır; ancak annelik her şeye rağmen kadının güçlenmesinde araçsallaşır ve bazı “haklar” edinmesini sağlar. Şehrazat’tan artık gece geç saatlere kadar şirkette çalışması beklenmez. Anne, hafta sonları çocuğu ile daha fazla zaman geçirebilmesi amacıyla rahatsız edilmez. Hatta Şehrazat’a yılbaşı ikramiyesi bile verilmesi planlanır. Şehrazat düşünülerek holdingin yılbaşı partisine çocukların da getirilmesine karar verilir. Onur’un kalbi aşkla dolar ve Onur babalığı düşünmeye başlar. Onur sevdiğinin kalbini incittiğinin farkındadır, o geceyi Şehrazat’ın zihninden silmek için tüm servetini feda edebilir. Şehrazat’ı para karşılığında satın alan Onur için O’nun gönlünü kazanma yolunda yapabileceklerinin en üst noktasını yine para/servet oluşturur.


Şehrazat’ın sıcak şefkatli ve nazik yapısı anne olduğunun öğrenilmesi ile daha fazla ön plana çıkarılmaya başlanır. Kendisine bakan, “açık” giyinmeyen ama şık olan, holdingin iki patronunun da beğenisini kazanan Şehrazat’ın yerinde başka bir kadın olsaydı, erkek bakış açısındaki bu değişim acaba bu kadar hızlı ve yoğun olur muydu? Annelik her ne kadar tüm kadınlar için güçlenme pratiği haline gelse bile Şehrazat gibi “güzel” ve “başarılı” kadınlar için durumun lehlerine dönmesinde daha fazla avantaj sağlar.


Dizinin seyri Şehrazat’a Onur tarafından bir üçüncü ahlaksız teklifin yapılmayacağını gösteriyor. Ancak, modern giysilerle örtünen Şehrazat, Onur’un ve Kerem’in bakışları ile sürekli olarak soyuluyor. Dizi, kadın haklarını toplumsal bir sorun olaraktan görmekten uzaktır ve mevcut ideolojiye dayanan içeriğiyle ürettiği çözümler de bireysel çözümlerin ötesine gidemez.


Kadının yeri evidir


Dizide aile bağlarına sahip olan kadınların evde ve aile ile ilişkileri çerçevesinde temsil edildiği görülür. Burhan Evliyaoğlu’nun malikanesi geleneksel ilişkilerin temsil alanıdır. Eski kuşağı temsil eden Burhan’ın karısı Nadide, genç kuşağı temsil eden gelin Füsun ve yeni kuşağı temsil eden Füsun’un iki kız çocuğu son tahlilde Burhan Bey’e bağlıdır. Füsun’un kocası Ali Kemal de babasının otoritesi altındadır. Evin en büyüğü, erkeği, babası olarak Burhan Bey’in iktidarı alınan tüm kararları belirlemektedir. Dizilerde yaygın bir şekilde temsil edildiği üzere ailesini geçindirebilecek bir gelire sahip olan erkeklerin “kadınları” çalışmazlar. Gelir düzeyi oldukça yüksek olan Evliyaoğlu ailesinde de kadınların çalışması hiç gündeme gelmez. Evin annesi Nadide kendisini kocasına, çocuklarına ve torunlarına adamıştır. Ev, Nadide için kendini gerçekleştirme alanıdır. Nadide, ailenin birlik ve bütünlüğünü sağlamakla ve aileyi bir arada tutmakla görevlidir. Füsun, gözünü para bürümüş, entrikacı kadındır. Evin ihtiyaçları için 5 lira isteyip, bu 5 liranın 3 lirasını gizli gizli biriktirir. Füsun’un amacı yeterli parayı topladığında kendisine bir ev alabilmektir. Kadının hayali “kendine ait bir ev” olarak kurgulanır. Öte yandan Füsun karakterinde cinsiyetçilik açık açık vücut bulur. İki kız çocuğu olan Füsun, üçüncü çocuğunun da erkek olacağını öğrendiğini büyük hayal kırıklığı yaşar. Miras peşindeki Füsun, Şehrazat’ı oğlu olduğu için kıskanır. Füsun, Şehrazat ile Nadide’nin yakınlaşmasından ve Burhan’ın torununu kabul etmeye başlamasından büyük rahatsızlık duyar. Bu davranışıyla kabul göremeyeceğini kısa sürede anlayan Füsun, hissettiğinin tam tersi gibi davranmaya başlar. Gizli planı olan, hileye başvuran kadın klişesi bu kez Füsunda ortaya çıkmıştır. Füsun kocasını da yönlendirmekten geri kalmaz. Ona kaş göz işaretiyle ne zaman ne yapması gerektiğini söyler. Füsun’un kocası pasifleştirilir, “ideal erkek” tipinden uzaklaştırılır. Evliyaoğlu malikanesinin iktidarı da, gerçek erkeği de tektir. O da Burhan Evliyaoğlu’dur. Kadınlara ve çocuklara düşen ise eril sözü dinlemektir. Üniversite sınavına hazırlanmak için Kayseri’den İstanbul’a gelerek malikaneye yerleşen Füsun’un erkek kardeşi Gani ise ders çalışma amacı dışında arkadaşlarıyla birlikte olduğu gerekçesiyle sürekli eleştirilir. Dershaneye gidip gelmesi dışında hiçbir sosyal faaliyete katılmasına izin verilmeyen Gani, vurdumduymazlıkla ve sorumsuzlukla suçlanır. Gani’den beklenen sistemin işleyişine uyum sağlamasıdır. Malikanede geleneksel rollerin dışındaki her hareket aşırılık olarak ifade edilir. Küçük kız torunlar, Şehrazat’ın oğlu Kaan’ın aksine çok yaramazdır. Kaan, erkek çocuk olarak yaşından beklenmeyecek bir olgunluk içerisinde temsil edilirken, kız çocukların sürekli sorun çıkaran, yaramazlık yapan, israfçı kızlar olarak temsil edilmeleri dikkat çekicidir. Erkeklik ve kadınlık ölçütleri yeniden üretilir.


Öte yandan ev kadınları olan Kerem’in ve Onur’un annesi ise Holding’in yönetim kurulu üyeleri olmalarına rağmen aktif iş dünyasına katılmamayı tercih ederler. Tek uğraşları oğulları olan bu iki kadın tiplemesi, çocuklarının “yakasından düşmeyen” annelerdir.


Yalnız kadınlar


Geleneksel aile ilişkileri içerisinde temsil edilmeyen kadınların yalnızlıkları vurgulanır. Şehrazat’ın uzaklardaki bir teyzesi dışında hiç kimsesi yoktur. Ne başka bir akrabası ne de arkadaşı vardır.


İlik nakli yapılması için Azerbaycan’dan gelen kadının da kimi kimsesi yoktur. Kadın üstelik on dört yaşındaki oğlunu kaybetmiştir, bu özelliğiyle kadınların trajedisine katkıda bulunur. Naklin yapılmasından sonra geride bıraktığı hiçbir şeyi olmadığı için ev işlerinde yardımcı olmak üzere Şehrazat’ın evine yerleşir. Şehrazat’ın Holding’te tanıştığı Bennu için de durum farklı değildir. Bennu aile ile ilgili tüm ilişkilerden soyutlanmış, büyük bir evde yalnız yaşamaktadır. Kerem’e aşıktır; ama karşılık görmediği için acı çeker.


Aile ilişkilerinden farklı nedenlerle uzaklaşmış/uzaklaşmak zorunda kalmış kadınlar korumasız olarak gösterilir. Başları sıkıştıklarında yardım isteyebilecekleri kimseleri yoktur. Yalnızlık bir kere bu şekilde kurulduktan sonra yalnızlığın karşıtı olarak kurulan geleneksel aile ilişkileri kadınların kendilerini güvende hissetmelerini sağlar. Sıcak aile ortamından uzak kadınlar, sürekli sıcak bir aile ortamı yaratmaya çalışırlar. Tek başınalık ile yalnızlık arasındaki sınırlar belirsizleşir. Tek başına ve kendine yetebilme çabasında olan bağımsızlık mücadelesi verebilecek kadınlar aynı zamanda yalnız olarak temsil edildikleri için ortada kalmışlardır. Şehrazat bu açığı oğluyla kapatmaya çalışır. Şehrazat’ın evine bakıcı olarak yerleşen kadın kendine yeni bir aile kurmuş, Kaan’ın ikinci annesi olmuştur. Bennu ise evini Kerem ile doldurmak ister. Üç kadının da isteği sıcak bir yuvadır. İnsanın, ailesiz anlamlı bir hayat süremeyeceği vurgulanır. Ekonomik bağımsızlık ve kariyer, Şehrazat ile Bennu için dizide söz konusu ise de çocuğa ya da bir erkeğe bağlılık kadın karakterlerin öncelikli hedeflerini oluşturur. Farklı kadın temsilleri ötekileştirilerek, sıcak yuvanın dışına itilir, yalnızlaştırılır. Mütevazı, sempatik ve faziletli kadınların birincil görevi ve ilgi odağı özel alandır. Öte yandan tek başına bir erkek olarak yaşayan iddiacı, girişken, kendine güvenen, güçlü Onur’un yaşamı yalnızlıktan çok tek başınalık olarak kurulur. 


Gerek geleneksel aile yapısı içerisinde olsun gerekse de yalnızlaştırılmış kadınlarda olsun kadınlar arası dayanışma ağırlıklı olarak “annelik” üzerinden kurulur. Onur’un ve Kerem’in annesi “çocuklu kadını işe almamanın zalimce olduğunu” söylerler. Buna karşın Kerem profesyonel iş dünyasının kurallarının acımasız olduğunu hatırlatır. Burada profesyonel iş dünyasından kasıt erkek dünyasıdır. Öte yandan kadınlar arasındaki rekabet, birbirini çekememezlik ve kıskançlık dayanışmanın yerini zamanla hemcinsler arasında farklı iktidar biçimlerinin oluşmasına bırakır. Bennu, Kerem’in Şehrazat’a olan ilgisini kıskanır, Şehrazat evdeki bakıcıya “oldukça iyi bir fiyat” belirler, Füsun hizmetçileri sürekli olarak azarlar, evin genel idaresinden sorumlu Nadide Füsun’a nasıl davranması gerektiğini öğretir. Tahakküm ilişkileri kadınların kendi aralarındaki ilişkilerde de üretilir. Cinsiyetçi ve kapitalist medya, trajik kadın öyküleri sunar.


Haddini bilen kadın


Bennu, Kerem’e aşık olmasına rağmen aşkını itiraf edemez. Yapabildiği tek şey, daha iyi görünmeye çalışmaktır. Bennu’nun değişerek beğenilme arzusu saçlarında cisimleşir. Özel günlerde mutlaka kuaföre giderek saçlarını yaptıran Bennu, hem güzel olmak ister hem de “abartılı” görünmeme kaygısı taşır. Güzel ama “doğal” olmak isteyen Bennu, “kendiliğinden güzel” olan Şehrazat’a sık sık nasıl göründüğünü sorar. Şehrazat’a göre Bennu “moda dergilerinden fırlamış gibi”dir. Güzelliği konusunda sürekli onay bekleyen Bennu, kadınların kendilerini değiştirmeleri, yenilemeleri, daha erotik olmaları, daha güzel görünmeleri gerektiğine işaret ederken, kadınların erkekler karşısında yaşadığı güvensizliği simgelemektedir. Bir erkek tarafından fark edilmenin yolu güzel olmaktan geçer. Medyanın dayattığı ideoloji, kadının güzelleşmesi ve ardından fark edilmeyi beklemesi gerektiğidir. Kadın harekete geçemez, arzusunu dile getiremez, özellikle de arada ekonomik durum ve sosyal statü açısıdan ciddi bir farklılık mevcutsa. Bennu’nun aşkı imkansızdır ve bu aşkı istemek kadının kendisi tarafından dahi “haddini bilmemezlik” olarak değerlendirilir.


Süper kadın


Öte yandan güzellik iş yaşamında kadının başına “bela” da olabilir. Şehrazat güzelliği nedeniyle hedef tahtası haline getirilmiştir. Medya, kadının yalnızca iş ilişkisi kurabileceğini kabul etmez. Bir kadın ne kadar başarılı olursa olsun, her şeyden önce erkek bakışının nesnesi konumundadır. Şehrazat’ın başarılı bir mimar olduğu sık sık vurgulansa da, bu başarısı anneliğinin öğrenilmesi ile daha da değer kazanmıştır. Çocuğuna da bakan, kariyer de yapan “süper kadın” imgesi dayatılmıştır. Şehrazat, karakteri bir kez bu şekilde çizildikten sonra artık hatta yapma lüksünü de kaybetmiştir. Çalışkan, disiplinli, sevecen, sıcak, bakımlı, dengeli, sağlıklı ve güzel Şehrazat için mükemmellik zorunluluktur. Dizinin başından beri Şehrazat’ın aslında para karşılığında neden Onur ile bir gece geçirdiğini çok iyi bilen izleyicinin gözünde Şehrazat “kirlenmemiş” ve mükemmelliğinden bir şey kaybetmemiştir. Şehrazat’ın “fedakar anne” olduğunu bilen izleyiciye, o gece otel odasında olanlarla ilgili çok az şey gösterilmiştir. Fedakar anneyi “koruyan” medya, izleyicinin Şehrazat ile özdeşleşmesini bu yolla daha rahat kurabilmiştir. Şehrazat Onur’un arzu nesnesi olduğu anda, seyircinin gözünde kurbana dönüşmüştür.


Süper kadınlar, diğer kadınlara oranla daha fazla kamusal görünürlülüğe sahiptirler. İşleri gereği günlerini ve hatta bazı gecelerini evin dışında, kamusal alanda geçirmek durumunda kalan süper kadınlara cinselliklerini bastırmaları öğütlenir. Binbir Gece’de de Şehrazat’ı cinselliğini bastırmış, kendisini çocuğuna ve çocuğunun bakımı için gerekli olan işine adamış olarak görürüz. Şehrazat’ı kariyerinde meydana gelen olumlu gelişmeler için sevinirken bile görmek zordur. İş, Şehrazat için çocuğunun bakımında bir araçtan ibarettir. Ödüllü mimar olan Şehrazat iş yerinde otorite olarak sunulmaz, iş toplantılarında söz almaz. Toplantılara ödüllü mimar sıfatıyla katılır ama bu toplantılarda konuşurken temsil edilmez, bedensel varlığı “görülmesi” için yeterlidir.


Nursel Gürel


Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Yüksek Lisans