Başbakan’ın darbede ölen devrimcilerin adını ağzına alıp sahte gözyaşları döktüğünde tarih 20 Temmuz 2010 idi. AKP’nin darbelere direnen devrimcilerin resimlerini kullanarak meydanlarda evet çağrısı yaptığı referandumun üzerinden ise daha 11 gün geçmişti. 12 Mart darbesine direnen Mahir Çayan ve arkadaşlarını anan 21 kişiye “THKP/C örgütünün propagandasını yapmak” suçlamasıyla 10’ar ay hapis cezası verildi. Adana Halkevi ve Öğrenci Kolektifi üyelerinin de aralarında bulunduğu 21 kişi hakkında verilen bu karar nasıl bir ülkede yaşadığımızı bize bir kez daha gösterdi.
“Ya AKP’lisin ya terörist”. AKP iktidarı Türkiye’yi bu sloganla yönetiyor. Sesini çıkaran, itiraz eden, sorgulayan, hakkını isteyen herkes iktidarın zorbalıklarına hedef oluyor. Yetkileri sınırsızlaştırılan kolluk güçleri, her komplonun mubah olduğu özel yetkili mahkemeler, terörle mücadele yasaları iktidarın cadı kazanları olarak karşımıza çıkıyor. Her gün bu kazanların altına yandaş basın yayın organlarınca odun atılıyor. Böylece AKP’li olmayan herkese ama herkese gözdağı veriliyor.
Adana’daki davadan bir gün önce Ankara’da Samsun Halkevi üyelerinin yargılandığı bir dava vardı. O davada da Deniz Gezmiş’in posteri, Mahir Çayan’ın kitabı suç delili olarak gösterilmiş, 1 Mayıs’a katılmak, Kızıldere’de ölenleri anmak suç olarak gösterilmişti. O davanın görüldüğü gün demiştik ki “ne zaman “hak” desek, ne zaman “eşitlik” desek, o güçler karşımıza yine çıkacak”. Bu sözün üzerinden 24 saat geçmeden Adana’da verilen hapis cezaları göstermiştir ki, cadı avı sürüyor.
Adana’da arkadaşlarımıza hapis cezası verildiği gün, AKP’nin kolluk güçleri yine iş başındaydı. 12 Eylül’den sonra ilk defa bir partinin Genel Başkanı’nın evi kar maskeli silahlı polislerce basılarak gözaltına alındığı, parti binalarının basıldığı, farklı sosyalist çevrelerden kişilerin gözaltına alınıp “terörist” ilan ediği bir saldırı yaşandı.
Hükümetin cadı sınır tanımaz saldırganlığı sadece örgütlü muhalefeti hedef almıyor. Bir basketbol maçında kendine yuh çekenlerin bile peşine düşüp derin inceleme yapacak kadar gözü dönen bir saldırganlık ile tüm toplum zapturapt altına alınmak isteniyor.
Düzen içi muhaliflerini, kontrgerilla artıkları ve rejimin eski bekçilerini Ergenekon kazanına atan AKP iktidarı o operasyonun yöntemlerini tüm muhalefete uyguluyor. Mesaj açık: Neoliberal saldırganlığa karşı hakkını istersen, eşitlik dersen terörist kazanına atılırsın. Kürtlerin eşit yurttaşlık haklarından bahsedersen, kardeşlik dersen, barış dersen bölücü kazanına atılırsın. Özgürlük ve demokrasi istemeye ise zaten gerek yok. Demokrasi lazımsa onu da AKP getirir, “iktidara teslim ol, ileri demokrasiyi kazan”.
Kısacası AKP’nin zor aygıtları bu toplumu topyekûn teslim almak için gece gündüz çalışıyor. Ama nafile! Adana’daki arkadaşlarımızın andığı Mahirler’i, Denizler’i biz de anıyoruz! Boşuna söylemiyoruz: “Anılarını mücadelemizde yaşatacağız”. Onların 12 Mart cuntasına karşı direnişi bugün yolumuzu aydınlatmaya devam edecek. Erdallar, İlyaslar 12 Eylül faşizmine nasıl boyun eğmediyse, biz de AKP iktidarının darbeleri aratmayan baskılarına karşı direnmeye devam edeceğiz.
Tekrar ediyoruz:
“Halkın çocukları başı dik onurlu yürüyüşüne halk ile birlikte devam edecektir. Yalanların sultanları tarihin çöplüğüne bizim ellerimizle gömülecek, demokrasi er ya da geç yine aynı ellerle kurulacaktır.”
Nuri Günay
İstanbul Halkevi Başkanı