Biz kadınlar, “iktidarın erkek egemen zihniyeti kadın katillerini, tecavüzcüleri koruyor, iktidarın sözcüleri, ağızlarından dökülüveren kadın düşmanı sözlerle bu saldırıları meşrulaştırıyor” demiştik. Her gün 3 kadının cinayete kurban gittiği, her 10 dakikada bir, bir kadının aile içi şiddete maruz kaldığı ülkemizde, kadınların yaşamını daha güvencesiz hale getiren yargı kararlarıyla bu erkek egemen koalisyon kadınların yaşamına kastetmeye devam ediyor.

Tacizcileri, tecavüzcüleri koruyan, kollayan yargı kararları bir yanda, öte yanda şiddeti bitirme önlemlerini parlatarak sunan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının halkla ilişkiler çalışmaları bir yanda... Kadına yönelik şiddeti önlemek için yasa taslakları hazırlanırken, 13 yaşındaki bir çocuğa yıllarca tecavüz eden 26 erkek ceza indirimine uğruyor, Fethiye’de yine kalabalık bir erkek güruhu tarafından tecavüze uğrayan kadının özel yaşamı sorgulanarak tecavüz meşrulaştırılmaya çalışılıyor, eşini boğarak öldüren bir erkeğin müebbet hapis cezası tahrik indirim nedeniyle 10 yıla indiriliyor,  şiddete, tecavüze karşı dava açmak için artık gider avansını (110 TL) peşin yatırmak gerekiyor, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yargıdaki iş yükünün azaltılmasını gerekçe göstererek tecavüze uğrayan kadının tecavüzcüsüyle evlenmesini önerebiliyor.

Tabii bu gelişmelerden vicdanları en fazla yaralayan olay NÇ’nin 13 yaşındayken aralarında kamu görevlisi, esnaf, asker, okul müdürü, muhtarların olduğu bir güruh tarafından yıllarca tecavüze maruz kalması ve ardından yaşanan hukuk skandalı oldu... Faillerin iyi hal indirimden cezalarının indirilmesi ve yerel mahkemenin, NÇ ile ilgili olarak verdiği “kendi rızası ile birlikte olduğu” kararını 8 yıllık bir hukuki sürecin ardından Yargıtay’ın onaması bardağı taşıran son damla oldu.

Buradan soruyoruz; bu karar karşısında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın şiddet uygulayana elektronik kelepçe, şiddete uğrayan kadının estetik ameliyat olabilmesi gibi çözümler önermesi kozmetik önlem dışında bir anlam kazanabilir mi? Yine soruyoruz, yargısı bu kadar erkek egemen olan, tecavüzcüleri koruyan kararları alan bir hukuk sistemi karşısında iktidarın hiç mi sorumluluğu yoktur?

AKP “yargı bağımsızdır, hukuki sürece müdahale edemeyiz” diyerek artık hiçbir inandırıcılığı kalmamış olan bir söyleme sığınarak kendisini kurtaramaz. Kadınla erkeğin eşit olmadığının bizzat Başbakan tarafından söylendiği bir ülkede bu eşitsizliğin bedeli bu kararlar olsa gerek.

Önce kolluk güçlerinin saldırarak yaraladığı Dilşat Aktaş’a “kadın mıdır, kız mıdır” diyerek aynı cinsiyetçi zihniyetle saldıran yine aynı Başbakan’ın sözlerinin altına eminiz, “NÇ 26 erkekle kendi rızası ile birlikte olmuştur” kararını veren hakim imzasını atıyordur. Ve bu kararı onaylayan Yargıtay üyeleri de...

Bu ülkedeki hukuk sistemi, gözü dönmüş, salyalı bir tecavüzcüler çetesinin NÇ’ye yıllarca işbirliği halinde tecavüz etmesi karşısında tecavüzcüleri koruyan bir karar alabiliyor. Yine Siirt’te ilköğretim öğrencisi 4 çocuğa yıllarca edilen tecavüz davasını protesto eden üniversiteliler polis şiddetine maruz kalıyor. Fethiye’deki toplu tecavüz vakasında tecavüze uğrayan kadının özel yaşamı öne çıkarılmaya çalışılıyor. Bu hukuki süreçlerin verdiği mesaj açıktır: Kadın düşmanı çete, tecavüz eden ve yaptıkları çoğu zaman yanlarına kar kalan tecavüzcülerin sırtını sıvazlamaktadır.

Artık şaşırmıyoruz! Kadın düşmanlığına karşı ayağa kalkıyoruz! Her gün yeni bir kadın cinayetiyle karşılaşmaktan; her gün bu cinayetleri meşrulaştıran gerici, cinsiyetçi uygulamalar ve söylemlerle karşılaşmaktan bıktık. Türkiye toplumunun yarısını oluşturan kadınların insanca yaşama hakkı, gözü dönmüş bir tacizciler-tecavüzcüler sürüsüne ve onları destekleyen bir kadın düşmanları çetesine bırakılamaz. Kadınları kadın düşmanlığıyla karşılaştığımız her yerde, insanca ve onurlu bir yaşam hakkımızı savunmak için harekete geçmeye ve kadın düşmanlarına karşı her türlü meşru araçla doğrudan eylemleri yaygınlaştırmaya çağırıyoruz.

HALKEVCİ KADINLAR