25 Kasım yaşamlarımızın, bedenlerimizin, özgürlüğümüzün üzerindeki erkek egemenliğine karşı ayağa kalkmak için, tarihten bugüne uzanan kadın dayanışmasının günüdür.
2002 yılından beri Türkiye’de kadına yönelik şiddet olaylarının yüzde bin 400 artışı kuşkusuz erkek egemen, gerici, cinsiyetçi AKP iktidarının politikalarının toplumsal yaşama sirayet etmesinin sonuçlarıdır. Her gün en az 5 kadının en yakınındaki erkekler tarafından öldürüldüğü, devlet şiddetinin gözaltında taciz ve tecavüz ile devam ettiği, örgütlü kadınlara yönelik polis şiddetinin ve tutuklama terörünün arttığı ülkemizde, kadınlar şiddetin farklı biçimleri ile cezalandırılırken, erkekler uyguladıkları fiziksel ve cinsel şiddetin sonunda “haksız tahrik indirimi” ile adeta ödüllendiriliyor.
Geçtiğimiz 25 Kasım’dan bu yana son bir senede şiddeti önleyecek olan 6284 sayılı Kadına karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun yasalaştı ve AKP’nin şovunu yaptığı İstanbul sözleşmesi imzalandı. Ancak son bir yılda kadına yönelik şiddeti önlemeye dönük gerçekçi hiçbir adım atılmadı. Koruma kararı aldıran kadınlar öldürüldü, sığınakların açılmasına dönük yasalar kısıtlandı. Bakanlığın müdahil olduğu iki davada erkekler lehine sonuçlandı. Fatma Şen’i öldürmeye teşebbüsten yargılanan Çetin Şen serbest bırakılırken, Sakarya’daki Ö.Ç davasında sanıklar tutuksuz yargılanmaya devam ediyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın bu yıl başlattığı kadına yönelik şiddete sıfır tolerans kampanyasının sponsoru bile kadınları takip etme hizmeti sunan Turkcell. Panik butonu gibi göstermelik uygulamalar ise AKP’nin şovuna dönüştü. AKP’nin Fatma Şahin’le başardığı sonuç işte bu.
Cennet annelerin ayakları altındadır, kadınlar neo liberal gerici kadın düşmanlığının ayakları altında…
Dünyada ve ülkemizde kadına dönük şiddet dünden bugüne artarak devam ediyor. Biliyoruz ki bu sorunun temeli yine dünden bugüne farklı görünümleri ile güçlenen erkek egemenliğine dayanıyor. Kadın düşmanlığı örneğin ekonomik kriz dönemlerinde kadın emeğinin aşırı değersizleştirilmesi biçiminde, savaş dönemlerinde kadın bedeninin savaşın doğrudan bir aracı haline getirilmesi biçiminde olduğu gibi daha “planlı-sistematik ve kitlesel” olarak hayata geçiriliyor.
Kadın düşmanlığı bütün bir toplumun yönetilmesi için “kutsal aile- anne- tecavüz- şiddet- namus” gibi kodlarla gündelik hayatın içine sinsice sızmış bir biçimde. Erkek egemen kapitalist düzenin bugün her zamankinden çok ihtiyaç duyduğu gerici ideoloji kadın düşmanlığından beslenerek, kadın düşmanlığını kullanarak toplumu şekillendiriyor.
AKP’nin kadın düşmanı politikaları, daha fazla kadının öldürülmesi, daha fazla kadının kölece koşullarda çalıştırılması, daha fazla kadının kuluçka makinesi olarak görülmesi demek. Bu yıl da 25 Kasım’da erkek egemenliğine ve kadın düşmanı AKP iktidarına karşı ayağa kalkmanın, yaşamımıza sahip çıkmak demek olduğunu bilerek meydanları dolduruyoruz.
Erkek şiddeti yüzünden kaybettiğimiz, AKP’nin savaş politikalarının yıkımı nedeniyle yitirdiğimiz, barış için direnen kız kardeşlerimiz için mücadele etmeye devam ediyoruz.
Yas tutarak çaresizlik içinde yaşamımızı ve özgürlüğümüzü elimizden almaya çalışanlara boyun eğmeyeceğiz. Kadınların dayanışma ve mücadele gücü dün olduğu gibi bugün de zincirleri kırmak için yeter.
HALKEVCİ KADINLAR