Ankara’da yaşadığımız sıcak hava kabusuna, şimdi su kesintileri de eklendi. Ankara’da, yaklaşık 5 ay süreceği söylenen iki günlük su kesintileri bugün itibariyle başladı. Bundan sonra yaşamımız çok daha zor ve sıkıntılı olacak. Çağ atladığı iddia edilen ülkemizin başkentinde, kovalara bidonlara doldurduğumuz sularla, çağdışı bir yaşamı sürmeye mahkum edildik.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek, Ankara’da su kesintilerinin nedenini “küresel ısınma” ve “kuraklık” olarak açıklıyor. Peki; Ankara gerçekten susuz mu kaldı ? Ankara’nın suyu bitti ise bunun nedeni gerçekten “küresel ısınma” ve “kuraklık” mı ? Eğer nedeni bu değilse, bu susuzluğun sorumlusu kimdir ? İ. Melih Gökçek’in susuzluk sorununa karşı çözüm önerileri gerçekçi ve doğru öneriler midir ?
Bu soruların, somut bilimsel gerçekler temelinde yanıtlanması ve bu yanıtların, öncelikle bu kentte yaşayan bizler ve bütün kamuoyu ile paylaşılması gerekir.
Bilimsel verilere baktığımızda, içinde bulunduğumuz 2006-2007 yılının, gerçekte son yılların en kurak yılı olmadığı ortaya çıkıyor. Örneğin geride kalan 2001 yılı, çok daha kurak bir yıl olarak kayda geçmiştir; 1994 yılı ise, son 41 yılın en kurak yılı olarak tespit edilmiştir. Ancak bu yıllarda Ankara’da böylesi bir susuzluk yaşanmamıştır. Ülkemizin dört büyük kenti içinde su sorunu açısından en sorunlu kentin Ankara olması, şüphesiz tek başına kuraklıktan kaynaklanmamaktadır.
Ankara’da susuzluğun nedeni, gerçekte “küresel ısınma” ve “kuraklık” değil; kötü ve sorumsuz yönetimdir. Devlet Su İşleri’nin (DSİ) tasarladığı planları zamanında hayata geçirmeyen ve aylar öncesinden yaşanacağı belli olan su sıkıntısına karşı hiçbir önlem almayan İ. Melih Gökçek, şimdi yaptığı hatanın faturasını halka kesmektedir.
İ. Melih Gökçek, bizzat DSİ’nin hazırladığı master planda yer alan baraj ve su taşıma projelerini zamanında uygulamak yerine; Ankara’nın su ihtiyacını yağışların insafına bırakmıştır. Örneğin; söz konusu planda yer alan Kavşakkaya Barajı projesinin, 2007 yılına kadar tamamlanarak hayata geçirilmemesi, bugün gelinen noktada su sıkıntısının en önemli nedenlerinden birisidir. Çünkü biten su değil, depolayabildiğimiz ve işleyebildiğimiz su rezervleridir.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek, 13 yıldır kentin su politikaları üzerine hiçbir gerçekçi proje yapmamış, program üretmemiştir. Ankara’ya su ve kanalizasyon hizmetini veren belediye kuruluşu ASKİ, bu süreçte su ve kanal işleriyle ilgili çalışmaları ikinci plana iterek, sudan kazanılanı suya harcamak yerine; İ. Melih Gökçek’in siyasi vitrin projeleri olan ve kentimize nasıl bir fayda sağladığı hayli tartışmalı bulunan; katlı kavşak, köprü, rekreasyon alanı yapımı gibi projelere onca para harcamıştır. İ. Melih Gökçek, kente su hizmeti vermek yerine; kamusal faydası sınırlı olan gösteriş projelerinin siyasi rantından yararlanmayı seçmiş; sonuçta kenti, su gibi yaşamsal bir ihtiyacından mahrum bırakılmış, bir panayır yerine çevirmiştir.
“Küresel ısınma” ve beraberinde “kuraklık”, yeryüzünün uzun yıllardır mücadele ettiği gerçeklerdir. Bu çevresel sorunlar, bu gün aniden ortaya çıkmış değildir. İ. Melih Gökçek, belediye başkanı olarak göreve geldiği ilk yıllardan beri var olan bu sorunlar ile mücadele etmek, bu sorunların yol açabileceği toplumsal mağduriyetleri giderecek gerekli ve etkin önemleri zamanında almak için, yeterli mali kaynağa ve bilimsel verilere işin başından beri fazlasıyla sahiptir. Ancak hiçbir önlem almamıştır. Belediye başkanı olduğu günden beri plansız, öngörüsüz, gündelik popülist politikaları hayata geçiren İ. Melih Gökçek; kentimizin susuz kalmaması için gerekli önlemleri zamanında almak yerine; heykellere tükürmekle, Ankara’nın amblemini değiştirmekle, kentin bilbordlarında duyurulan TV programlarına çıkıp, çoğunlukla kimi gazetecilerle kavga etmekle, neredeyse ayda bir siyasi anketler yaptırmakla, Atatürk Orman Çiftliği’ni ve kentin yoksul gecekondu mahallelerini yağmalamakla, halk nezdinde prestij kaybettiğini hissettiği anda ise konserler, sirk gösterileri, göstermelik açılışlar düzenlemekle meşgul olmuştur.
Belli ki son günlerde de, çoğu Cumhuriyetin ilk yıllarından bu güne kalmış olan kentimizin sınırlı sayıdaki barajlarında suyumuz hızla tükenirken; kendisi, oğluna aldığı milyon dolarlık villanın pazarlığıyla meşgul olmuş, artık kapımıza gelen tehlikeyi görememiştir.
Üstelik Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek, bir “tüccar” zihniyeti ile, yol açtığı bu toplumsal tahribattan dahi yine kazanç elde etmenin hesabını yapmaktadır. Ülkemiz ve kentimiz için yaşamsal önemi olan yer altı su kaynaklarını, kiralanan tankerlerle bahçe ve park sulamaları için ücretle satmaktadır. Nitekim aylarca Ankaralılara, yeni kartlı su sayaçlarını fahiş bedellerle ve baskıyla satmaya çabalayan da kendisidir.
Oysa su hakkı, halkın temel ve vazgeçilmez bir hakkıdır. Su insanlığa aittir, vazgeçilemez kamusal bir haktır ve yaşam nedenidir. Bu nedenle ticarileştirilemez, üzerinden rant sağlanamaz. İ. Melih Gökçek, partisi AKP’nin “nehirlerimizi özelleştirme” projesinin arkasındaki zihniyeti, kent ölçeğinde başarıyla temsil etmektedir. Neo-liberal politikaların bu sadık uygulayıcıları için, halka yeterli su sağlamak değil, suyun kaça ve kime satılacağı öncelikli bir sorundur.
Ve gelinen noktada iş işten geçmiş; depolanabilir ve işlenebilir suyumuz bitme noktasına gelmiştir. İ. Melih Gökçek’in yaşanan susuzluğa çözüm önerileri ise, bir panik havasını yansıtmakta olup, bu nedenle bir hayli de ilginçtir; bizlere “15 dakika değil 2 dakika duş alın, tuvaletlerde sifona yarım basın, bol bol dua edin” demektedir. İ. Melih Gökçek, kentimizde okulların bir ay geç açılmasını da gündeme getirmiş durumdadır. Bizi susuz bırakan zihniyet, belli ki şimdide çocuklarımızı eğitimsiz bırakacaktır.
İ. Melih Gökçek, su sıkıntısına çözüm olarak ayrıca; Kızılırmak’tan Ankara’ya su taşınmasını da gündeme getirmiş durumdadır, hatta bu konuda başlayan inşaat çalışmaları ile Ankaralıların parası, kentin kilometrelerce uzağında ıssız dağları taşları kazmaya harcanmaktadır. Ancak Kızılırmak suyunun şehir şebeke suyu olarak kullanımının doğru bir tercih olmadığı ve insan sağlığı açısından ciddi zararlar doğuracağı yolunda bilim çevrelerinin, ilgili meslek kuruluşlarının tespit ve kaygıları gündemdedir. Nitekim bu tespit ve kaygıları paylaşan DSİ, Ankara’nın su sorununun 2027 yılına kadar “Gerede Sistemi Projesi” ile çözülmesini öngörmekte ve önermektedir. Gerede havzası, sağlık açısından daha yüksek standartlara sahip ve son derece bol bir su kaynağı sunmaktadır. Kızılırmak Projesi’nin ise ancak 2027’den sonra hayata geçirilebileceği dile getirilmekte; Kızılırmak projesinin bu denli geç devreye sokulmak istenmesinin nedeni olarak, nehre akıtılan kanalizasyon, tarım ilaçları ve sanayi atıklarını arıtabilecek yeterli teknolojik donanımın şu an için mevcut olmaması gösterilmektedir.
Yine İ. Melih Gökçek’in, bu kentte yaşayan bizlere danışmadan, söz ve karar hakkımızı yok sayarak bu gün uygulamaya koyduğu diğer bir çözüm de, 5 ay sürdürüleceği açıklanan su kesintileridir. Ankara 5 ay boyunca iki günlük periyodlarla susuz kalacaktır.
Ancak bu su kesintileri, yalnızca bu sıcak havalarda bizi daha da zorlu ve sıkıntılı bir yaşama mahkum etmekle kalmayacak; beraberinde salgın hastalıkları da getirecektir. Yine bilim çevreleri ve ilgili meslek kuruluşları, başta ishal ve kolera olmak üzere, su yokluğundan ve beraberinde gerekli hijyen koşullarının sağlanamamasından kaynaklı ciddi sağlık sorunları yaşanacağına ve geniş kitleleri etkileyeceğine dikkat çekmektedir. Sağlık Bakanlığı yetkilileri dahi, kesintilerin en azından 2 gün yerine gün aşırı yapılmasını önermektedir.
Bizler, ne susuzluğa, ne de bizi susuz bırakan kötü yöneticilere mahkum değiliz !
Bu nedenle;
Ankara’da yaşanan susuzluğun, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek’in kötü yönetiminden kaynaklandığının bilinciyle; susuzluğunun nedeni ve sorumlusu olan İ. Melih Gökçek’i derhal istifa etmeye çağırıyoruz. Ancak istifa, kendisi için bir kurtuluş olmamalı, hakkında gerekli adli ve idari yaptırımlar da uygulanmalıdır.
Ankara’nın bu susuz günlerinde belediye tarafından herkese temiz, içilebilir suyun, yeterli ölçüde ve ücretsiz dağıtımının sağlanmasını istiyoruz. “Suyumuz bitti” gerekçesini kabul etmiyoruz; biz, bir marketteki satıcıya veya lokantadaki garsona “bir şişe su alabilir miyim ?” sorusunu yöneltmiyoruz; biz, varlık nedeni halka hizmet olan seçilmiş bir kamu yöneticisinden, en doğal hakkımız olan suyumuzu istiyoruz !
Öte yandan su ve su hizmetlerini metalaştırmaya, piyasalaştırmaya dönük uygulamalara, ülke ve kent ölçeğinde derhal son verilmesini; su kaynaklarında ve kullanımında kamu mülkiyetinden vazgeçilmemesini, merkezi olarak toplum yararına planlanmalar yapılmasını istiyoruz.
“Ankara’nın suyu bitti, ne yapalım ?” diyen yöneticilere yanıtımız ve uyarımız şudur; bizim de sabrımız bitmiştir !
Kamuoyuna saygı ile duyururuz.
HALKEVLERİ