Aydınlık bir gelecek ancak aklı, ahlakı, inancı aydınlıkla beslenenlerin mücadelesiyle gerçekleşecektir.

Pa, 10/02/2008 - 02:00
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

KARŞIYIZ..

Türban “serbesti”si adı altındaki tartışmanın topluma bir özgürlük tartışması olarak sunulmasına karşıyız.

AKP-MHP ve liberallerin toplumun geri kalanına maniple ettikleri “özgürlük” tartışmasında kadının nesneleştirilmesine karşıyız.

Neo-liberalizmin ılımlı İslam ile biçimlendirdiği toplum projesine ve bunun için yapılan tüm yasal düzenlemelerine karşıyız.

Yasal düzenlemelerle “kadın” için bir “normal” yaratılmasına ve bunun özgürlük adına yapılmasına karşıyız.

Bugünkü türban düzenlemesi rejimin temellerini tehdit eden bir adım değil, yıllardır süren emperyalist bağımlılık ve giderek şiddetlenen neo-liberal emek düşmanı politikalarla şekillenen rejimin sürdürülebilirliğini arttırmaya yönelik bir adımdır.

Gerçek belli,

Türkiye toplumu gericileştirilmiş ve parçalara bölünerek (Türk-Kürt, Alevi-Sunni, laik-anti laik, inançlı-inançsız, örtülü-örtüsüz) yeniden dizayn ediliyor. Bu proje emperyalizmin yeni dönem stratejisine uygun ve yeniden sömürgeleştirmenin kolaylaştırıcı bir aracı. Bu yeni toplumsal düzenlemenin “hazırlanan zemini” bizzat 12 Eylül askeri-faşist cuntasının açtığı yoldan ilerliyor.

Siyasal İslam’ı sol-sosyalist muhalefetin terbiye edilmesinde kullananlar Türkiye toplumuna reva gördükleri gericiliği en alt katmandan başlayarak işlemeye çalışıyorlar.

Her geçen gün daha da yoksul ve güvencesiz kılınan, en temel hak ve kazanımları birer birer yok sayılan halkımız, her fırsatta sesini yönetenlere duyurma çabasındayken; öteden beri bu sesi duymamakta ısrar eden yönetenler, üstelik halkın hangi konuyla meşgul olması gerektiğine karar verme cüretini de gösteriyorlar.

Gerçekte AKP; hiçbir zaman ve hiçbir koşulda, toplumun daha fazla demokrasi, özgürlük ve eşitlik talebinin savunucusu olmadı. Türban serbestliğini savunan AKP’li siyasetçilerin şimdilerde sıkça özgürlüklerden ve eşitlikten söz etmesi, gerçekte toplumun ve özellikle de kadınların, özgürlük ve eşitlik özlemini tehdit eden son derece tehlikeli bir yönelimin kılıfı olmaktadır. Çünkü türban serbestliği, gerçekte bütün bir toplumu gericileştirme ve tek tipleştirme sürecinin bir parçasıdır. Bir anlamda türban serbest bırakılmayacak; aydınlık ve çağdaş bir ülke özlemi, farklı inanç ve düşünce sahiplerinin yaşam ve varlık hakkı yasaklanacaktır.

Türban serbestliği, bugün kendini AKP’de ifade eden önemli siyasi hareketlerden biri olan “milli görüş”ün geleneksel bir talep ve beklentisi olduğu kadar; emperyalizmin ılımlı İslam projesinin de bir ayağıdır. Bu nedenle türban serbestliği, AKP yönetiminin mevcut siyasal tabanına yönelik bir açılımı olduğu kadar; ABD emperyalizmine verilen sözlerin de bir gereğidir.

Türban”ı, tüm bu siyasal gelişmeler düzleminden soyutlayarak tartışmak, tavır belirlemek mümkün değildir. Türbanı, tek başına bir demokrasi sorunu ya da kılık-kıyafet sorunu ya da kadınların tercih hakları olarak ele almak, bireysel/liberal çözüm yolları aramaktır. Türban, Erdoğan’ın deyimiyle bir “siyasal simge”dir. Ve ne hazindir ki dinin kendisinde demokrasi olmaz deyip demokrasiye inanmayanlar, takke-şalvar/türban-çarşaf kıyafetlerini kendi içlerinde zorunlu kılanlar, okuma-yazma bilmeyen kadınlara seçimlerde oy kullandırtmamak için yırtınanlar şimdi özgürlük lafını dillerine doladılar. Üstelik bilimin üretilebilmesi için özgür düşüncenin mutlak olması gereken Üniversitelere girmek için türbanı bayrak yapıyorlar.

Eğer ki, gerçek anlamda özgürlüklerden ve eşitlikten söz edilecekse; hemen her Ramazan ayında oruç tutmadığı için okullarında gerici faşist saldırılara uğrayan gençlerimizden, namus ve töre adına katledilen kadınlarımızdan; yalnızca son birkaç hafta içerisinde, haklı talep ve kaygıları için toplantı ve gösteri hakkını kullanan vatandaşlarımızın maruz kaldığı polis teröründen de söz etmek gerekir.

AKP ve türban serbestliğini savunan diğer kesimler, türbanlı kız öğrencilerin eğitim hakkı kapsamında yaşadığı mağduriyette dikkat çekmektedir. Onlara göre türban yasağı, özellikle eğitim hakkının kullanımı önünde bir engeldir. Ancak aynı kesimler, AKP’nin yeni YÖK başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın daha geçenlerde yaptığı “üniversite eğitiminin paralı olması gerektiği” yolundaki açıklamalarından ve dolayısıyla, üniversite kapılarının artık yoksul emekçi halk çocuklarına kapatılacağından nedense söz etmemektedir.

 

Oysa eğitim hakkından söz edildiğinde öncelikle; gerçekte halka parasız sunumu gereken temel bir kamusal hizmet olan eğitim ve öğrenim alanında, bilinen neo-liberal uygulamalar paralelinde yaşama geçirilen paralılaştırma ve piyasalaştırma uygulamalarını konuşmak gerekir. Eğitim hakkından söz edildiğinde, camı kırık, çatısı delik, elektriksiz, susuz, yakacaksız kalmış okullarda, balık istifi sınıflarda okumak zorunda kalan öğrencileri ve devletin göremediği o virane okulları, çocuklarının sağlığı ve geleceği için kendi maddi katkıları ile ayakta tutmaya çabalayan velilerin yaşadığı sıkıntıları görmek gerekir. Eğitim hakkından söz edildiğinde, hala öğretmensiz ve okulsuz bulunan binlerce köyü, kasabayı, büyük kentlerdeki yoksul gecekondu mahallelerini de hatırlamak gerekir. Eğitim hakkından söz edildiğinde, ekonomik-sosyal kazanımları her geçen gün yok sayıldığı için, kölelik koşullarında yine de bu ülkenin eğitim ve öğrenim sistemini ayakta tutmaya çabalayan eğitim emekçilerini de dinlemek gerekir.

Bütün bu nedenlerle AKP; “özgürlük”, “eşitlik” ve “eğitim hakkı”nı ağzına alma hakkına ve meşruluğuna sahip değildir; çünkü ülkemizde halkımızı özgürlüklerden, eşitlikten ve bizzat eğitim hakkından mahrum kılan icraatların altında, onun imzası vardır.

Ancak aynı sözler, bu seferde türban serbestliğine karşı çıkan, gerçekte iktidar mücadelesinde mevzi kazanma çabası güden kimi kesimler tarafından da, yine yakışıksız bir biçimde kullanılmaktadır. Bunun en şaşılası örneği, geçtiğimiz günlerde ODTÜ’de gerçekleşen rektörler toplantısında görülmüş olup; türban serbestliğini laik Cumhuriyet için bir tehdit olarak algıladığını ilan eden kimi rektörler, “gençlerin sokağa döküleceği” varsayımında bulunmuştur.

Anlaşılmaz olan, en haklı ve insani talepleri için sokağa dökülen, en azından buna yeltenen ilerici gençlerin; bizzat bu rektörlerin yönetimindeki üniversite idareleri tarafından daha dün soruşturmalara, okuldan atılmalara, polis ve jandarma işbirliğindeki operasyonlara kurban edilmiş olduğudur. Benzer bir tuhaflık, AKP’nin gericiliğine karşı, laik Cumhuriyetin ve çağdaş değerlerin savunuculuğuna soyunan ordunun; daha dün 12 Eylül askeri darbesi eliyle gericiliğe bizzat yol vermiş olmasında da açıkça görülmektedir.

Liberal kesimler içinse sorun; AKP’nin, emperyalist ilişkilerin bir parçası ve küresel neo-liberal politikaların takipçisi olup olmadığı ile sınırlıdır. Çokça gündeme gelen “Malezya” örneği bu açıdan da ele alınmalı; bu gün Malezya’nın, küresel sermaye grupları için temsil ettiği ucuz ve sorunsuz bir emek ve sömürü cenneti olma özelliği, “Türkiye Malezya olur mu?” tartışmalarının asıl içeriği olduğu unutulmamalıdır. Üniversitelerde okuyan genç kızlarımızın başının örtülmesi, eğer ki onları vasıflı ucuz iş gücü ordusu, birer aydın olmaktan çok, sermaye emrinde birer tekniker olarak yetiştirecek bir eğitim sisteminin özüne dokunmadıkça, çok da önemli değildir.

Denebilir ki AKP’nin asıl avantajı, icraatlarına yönelik sözde muhalefet kesimlerinin bozuk sicilinde ve beceriksiz karşı hamlelerinde yatmaktadır. AKP’nin özgürlük ve eşitlik söylemindeki samimiyetsiz, iki yüzlü tutumu; bilinen aktüel muhaliflerinin de fazlasıyla sahip olduğu bir kusurdur.

AKP’nin neo-liberal, gerici saldırısına karşı tek çözüm; halkın bilinçli öz eylemidir. Çünkü türban serbestliği ve diğer icraatları ile AKP; halkın hak ve kazanımlarını yok sayan, halkı bir yok oluşa sürükleyen bir yolu izlemektedir. Bu nedenle sözün ve eylemin gerçek sahibi, aydınlık yarınların ve insanca bir yaşamın özlemini duyan halkımız olacaktır.

Kamuoyuna saygı ile duyururuz.