Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Trabzon’da yumurta ile protesto edilmesini, Hrant Dink cinayeti sonrası bir kez daha tartışma gündemine gelen sorunların merkezine koydu !
BU BAŞBAKAN VE BU ZİHNİYETLE İŞİMİZ ZOR !
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu gün Hürriyet Gazetesi’nde yer alan bir demecinde; Hrant Dink’in öldürülmesi sonrası gündemde yer tutan gelişmelere dair, hayretle karşıladığımız kimi değerlendirmelerde bulunmuştur.
Erdoğan, basın mensuplarının “Karadeniz’de yükselen milliyetçilik” konusundaki sorularına verdiği yanıtta, şu ifadelere yer vermiştir;
“Karadeniz’e Samsun’dan itibaren hassasiyetle eğiliyoruz, terör sahile inmek istiyor. Bölgede vali, emniyet müdürleri ve jandarma komutanlarının çok güçlü ve diyalog içinde çalışması lazım. Trabzon’un seçilmiş olması tesadüfi değil. Benim şehrim, mitingde konuşma esnasında bana yumurta attılar. Adam bir kapıdan girdi diğer kapıdan çıktı. Demokrasiyi özgürlükleri sil baştan yapmamamız lazım. Bunu başarmak zorundayız.”
Devamında basın mensuplarının “Bir kapıdan girdi, diğer kapından çıktı derken yargıyı mı eleştiriyorsunuz ?” sorusuna ise;
“Yumurtanın bana isabet etmesi mi lazım yakalanması için ? Benim Başbakan olmam suç mudur ? Yakalanıyor, götürülüyor, serbest bırakılıyor. Ağır hakaretlere uğruyorum. Dava açıyoruz. Hakaretin adı eleştiriye dönüştü. Bir küfretmedikleri kaldı. Başbakan’a omurgasız diyeceksin bu hakaret olmayacak. Kadrolaşma deniyor ya, hangi dönemde nasıl kadrolaşma yapılmış onu görmek açısından önemli.”
şeklinde yanıt vermiştir.
Bilindiği üzere 24.06.2005 tarihinde Trabzon’da bir miting gerçekleştiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, miting alanında iki Halkevi üyesi tarafından protesto edilmiş; “Karadeniz uşağı Amerikan uşağı olmayacaktır” şeklinde Başbakana seslenen Halkevcilerden biri, aynı zamanda eleştirilerinin bir parçası olarak bir adet yumurtayı da kendisine atmıştı.
Gerçekte bütün Karadeniz ve ülke halkının duygularına tercüman olan ve sempatisini kazanan; ülkemizin ABD emperyalizmine peşkeş çekilmesine karşı gerçekleştirilen bu demokratik protestonun, üzerinden bir buçuk yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen hala Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı fazlasıyla meşgul ettiği görmek son derece ilginçtir.
Ancak Erdoğan’ın verdiği bilginin aksine bu protestoyu gerçekleştiren Halkevciler, “bir kapıdan girip diğer kapıdan çıkmış” değildir. Olay anında Başbakanlık korumaları ve diğer kolluk mensupları tarafından feci şekilde dövülerek gözaltına alınmışlar, üstelik kolluğun gözü önünde alanda bulunan AKP üyeleri tarafından da linç edilmek istenmişler, darba maruz kalmışlardır.
Sonrasında ise Halkevciler hakkında bir ceza davası açılmış ve yumurtayı atan Halkevleri Trabzon Şubesi eski Başkanı Murat Bektaşoğlu hakkında Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 1 yıl hapis cezası verilmiştir.
Başbakanın ifadesi ile “bir kapıdan girip diğer kapıdan çıkanlar”ın gerçekte kimler olduğu ise, kamuoyu tarafından açıklıkla bilinmektedir.
Trabzon’da TAYAD üyelerini linç etmek isteyenler, Hrant Dink ve daha bir çok aydınımıza adliye önlerinde küfürlü tehditli saldırılarda bulunanlar, Şemdinli’de halka bomba atanlar, üniversitelerde satırlarla sol görüşlü öğrencilere ve öğretim görevlilerine saldıranlar ile bütün bu olaylarda ipleri tutanlar, dün olduğu gibi bu gün de gerçek “dokunulmazlar”dır. “Susurluk” olayından bu yana toplumun beklentileri, dün olduğu gibi bu günde AKP iktidarı tarafından karşılanmamakta; aydınlarımıza, yazarlarımıza, öğrencilerimize, bilim insanlarımıza kurşun sıkan karanlık güçler, dün olduğu gibi bu günde korunmakta, kollanmakta ve beslenmektedir.
Nitekim Hrant Dink’e yönelik bir suikast hazırlığı konusunda kolluk makamlarının çok önceden bilgi sahibi olduğu, buna rağmen gerekli müdahalenin yapılmadığı yolunda gerçekçi bulgular, yine bu gün basın-yayın organlarında yer almıştır.
Öte yandan “Bir kapıdan girip diğer kapıdan çıkanlar” arasında bir çok yolsuzluğa, kayırmacılığa, kamu kaynaklarının talan edilmesine imza atan AKP’li yöneticilerin olduğu da bilinmektedir.
Ancak her nasılsa Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, karanlık güçlerin emrindeki tetikçilerin hala sokaklarda cirit attığı, aydınlarımızın kurşunladığı, linç girişimlerinin tertiplendiği ülkemizde, kendisini yumurta ile protesto eden iki Halkevciye kafayı takmış durumdadır.
Üstelik Başbakan Erdoğan, bu protesto olayında “mağduriyetinin” giderilmediğinden sızlanarak, “kadrolaşma” vurgusu yapmaktadır. Peki şimdi hükümet tarafından görevden alınan Trabzon valisi ve il emniyet müdürünü daha dün kim görevlendirmiştir ? İçişleri Bakanlığı koltuğunda hangi hükümetin bakanı oturmaktadır ? Yoksa Erdoğan, yaşanan gelişmeleri kendi kadrolaşma harekatının aracı kılmaya mı çalışmaktadır ?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ya hedef saptırmak istemekte, ya beceriksizliğini gizlemeye çalışmakta, ya da bu protestodan duyduğu kişisel rahatsızlıkları konusunda kamuoyunda taraftar bulmaya çabalamaktadır.
Nedeni ne olursa olsun, ülkenin Başbakanı böylesi bir zihniyete sahipse, böylesi talihsiz değerlendirmelerde bulunuyorsa; korkumuz odur ki, daha bir çok Hrant Dink’imiz katledilecek, ülkemiz ırkçı faşizan saldırılarının, kontr-gerilla cinayetlerinin, kin ve nefretin hükmü altında daha çok acıyı yaşayacaktır.
Gelinen noktada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın aklı selim davranmasını beklemek için hiçbir gerçekçi neden bulunmamaktadır ve zaten vakit de çoktan geçmiştir.
Bu nedenle halktan, emekten, özgürlük, barış ve kardeşlikten yana toplumsal güçlerin; böylesi bir Başbakanın varlığına rağmen; daha çok çabalaması, mücadeleyi yükseltmesi tek seçenektir.
Son olarak Başbakan Erdoğan’ın demecinde yer alan “Benim başbakan olmam bir suç mu ?” cümlesine de bir yanıt vermek isteriz;
Sayın Erdoğan, sizin Başbakan olmanız belki bir “suç” değil, ancak apaçık görüldüğü üzere, ülkemiz ve halkımız için büyük bir talihsizliktir !
Ne mutlu ki ülkemizde; demokrasiyi, özgürlükleri, barışı ve kardeşliği savunanlar da vardır !
Kamuoyuna saygı ile duyururuz.
Av. Ender Büyükçulha
Genel Sekreter