Son günlerde ülkenin gündemini meşgul eden ve AKP ile MHP ittifakı ile Anayasayı bile değiştiren “Türban” meselesine Halkevlerinin bakış açısını sunma gereğini duymaktayız.
Türban meselesinde bir anda özgürlükçü kesilen AKP’nin ve onun gerici faşist ortağı MHP’nin Türkiye toplumu gericileştirmeye ve parçalara bölerek (Türk-Kürt, Alevi-Sünni, laik-anti laik, inançlı-inançsız, örtülü-örtüsüz) yeniden dizayn etmeye çalıştığı ortadadır. Buna rağmen türban “serbesti”si adı altındaki tartışmanın topluma bir özgürlük tartışması olarak sunulması en basitinden yalandır.
AKP; hiçbir zaman ve hiçbir koşulda, toplumun daha fazla demokrasi, özgürlük ve eşitlik talebinin savunucusu olmadı. Türban serbestliğini savunan AKP’li siyasetçilerin şimdilerde sıkça özgürlüklerden ve eşitlikten söz etmesi, gerçekte toplumun ve özellikle de kadınların, özgürlük ve eşitlik özlemini tehdit eden son derece tehlikeli bir yönelimin kılıfı olmaktadır. Çünkü türban serbestliği, gerçekte bütün bir toplumu gericileştirme ve tek tipleştirme sürecinin bir parçasıdır. Bir anlamda türban serbest bırakılmayacak; aydınlık ve çağdaş bir ülke özlemi, farklı inanç ve düşünce sahiplerinin yaşam ve varlık hakkı yasaklanacaktır.
Türban’ı, tüm bu siyasal gelişmeler düzleminden soyutlayarak tartışmak, tavır belirlemek mümkün değildir. Türbanı, tek başına bir demokrasi sorunu ya da kılık-kıyafet sorunu ya da kadınların tercih hakları olarak ele almak, bireysel/liberal çözüm yolları aramaktır. Türban, Erdoğan’ın deyimiyle bir “siyasal simge”dir. Üstelik bilimin üretilebilmesi için özgür düşüncenin mutlak olması gereken Üniversitelere girmek için türbanı bayrak yapıyorlar.
Bütün bu nedenlerle AKP; “özgürlük”, “eşitlik” ve “eğitim hakkı”nı ağzına alma hakkına ve meşruluğuna sahip değildir; çünkü ülkemizde halkımızı özgürlüklerden, eşitlikten ve bizzat eğitim hakkından mahrum kılan icraatların altında, onun imzası vardır.
Eğer ki, gerçek anlamda özgürlüklerden ve eşitlikten söz edilecekse; hemen her Ramazan ayında oruç tutmadığı için okullarında gerici faşist saldırılara uğrayan gençlerimizden, namus ve töre adına katledilen kadınlarımızdan; yalnızca son birkaç hafta içerisinde, haklı talep ve kaygıları için toplantı ve gösteri hakkını kullanan vatandaşlarımızın maruz kaldığı polis teröründen de söz etmek gerekir.
Türban tartışmasının karşı cephesinde ise Rektörler vardır. Türban serbestliğini laik Cumhuriyet için bir tehdit olarak algıladığını ilan eden kimi rektörler, “gençlerin sokağa döküleceği” varsayımında bulunmuştur. Ancak anlaşılmaz olan, en haklı ve insani talepleri için sokağa dökülen, en azından buna yeltenen ilerici gençlerin; bizzat bu rektörlerin yönetimindeki üniversite idareleri tarafından daha dün soruşturmalara, okuldan atılmalara, polis ve jandarma işbirliğindeki operasyonlara kurban edilmiş olduğudur. Benzer bir tuhaflık, AKP’nin gericiliğine karşı, laik Cumhuriyetin ve çağdaş değerlerin savunuculuğuna soyunan ordunun; daha dün 12 Eylül askeri darbesi eliyle gericiliğe bizzat yol vermiş olmasında da açıkça görülmektedir.
Her geçen gün daha da yoksul ve güvencesiz kılınan, en temel hak ve kazanımları birer birer yok sayılan halkımız, her fırsatta sesini yönetenlere duyurma çabasındayken; öteden beri bu sesi duymamakta ısrar eden yönetenler, Türban tartışmasıyla halkın hangi konuyla meşgul olması gerektiğine karar verme cüretini de gösteriyorlar.
Bizler HALKEVLERİ olarak, Türban tartışmasında üçüncü bir cephenin yaratılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu üçüncü cephe AKP’nin neo-liberal, gerici saldırısına karşı; halkın bilinçli öz eylemidir. Çünkü türban serbestliği ve diğer icraatları ile AKP; halkın hak ve kazanımlarını yok sayan, halkı bir yok oluşa sürükleyen bir yol izlemektedir. Bu nedenle sözün ve eylemin gerçek sahibi, aydınlık yarınların ve insanca bir yaşamın özlemini duyan halkımız olacaktır.
Kamuoyuna saygı ile duyururuz.