17 Ağustos 1999’da Kocaeli Gölcük merkezli olarak yaşanan, Yalova, İstanbul, Adapazarı, Bursa, Düzce başta olmak üzere birçok ili de etkileyen, on binlerce insanımızı kaybettiğimiz büyük depremin üzerinden on yedi yıl geçti. Milyonlarca insanımız 17 Ağustos sabahında yaşadıklarını, gördüklerini ve çektiği acıları henüz unutmuş değil.
Ülkemizin çok büyük bir kısmının deprem kuşağı içerisinde yer almasına rağmen ülkemizi yönetenler bu doğa olayına karşı hiçbir önlem almadığı için 17 Ağustos Depremi de kendinden önce yaşanan tüm depremler gibi büyük yıkımlara ve acılara neden olmuştur. Aynı acizlik deprem sonrası yaşanan arama kurtarma rezaletinde ve ilaç, barınma, gıda gibi en temel ihtiyaçların temin edilmesinde de bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Yaşanan onca acıya, aradan 17 yıl geçmesine rağmen iktidarın aklı başına gelmemiş ciddi bir adım atılmamış, hiçbir önlem alınmamıştır. Önlem almak yerine “deprem riski” ranta çevrilmiş, olası büyük bir Marmara depreminde kaç tane bina yıkılacağı, kaç insan öleceği tartışmalarının dışına çıkılmamıştır. 2011 yılında yaşanan Van Depremi’nde ortaya çıkan tablo da bunun en önemli göstergelerinden biridir.
AKP iktidarı 14 yıldır yürüttüğü kentsel yağma ve rant politikaları ile olası bir depremde oluşacak yıkımı artırmaktadır. Kentsel dönüşüm adı altında yürütülen yağma politikaları bunun en önemli göstergesidir. Aynı zamanda Marmara bölgesinde her hangi bir araştırma yapılmadan kıyılarından, ormanlarına, park ve bostanlarına kadar imara açılması; Karadeniz Sahil Yolu ve HES’ler; Hopa’da gerçekleşen sel bir çok yurttaşımızın ölümüne sebep olmuştur. Bugün Marmara kıyılarına yapılan akaryakıt tankları, dev limanlar olası bir depremin felakete dönüşmesine zemin hazırlamaktadır. Ayrıca 75 maddelik Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile ranta açılmak istenen araziler, 70. Madde’ye yapılan eklerle izin, tahsis, ruhsat gibi gerekli yasal düzenlemeler ortadan kaldırılarak bakanlar kurulu kararı ile idari ve yasal süreçler engellenerek daha da hızlı şeklide doğayı ve yaşam alanlarını ranta ve saldırıya açık hale getirilmiştir.
Deprem önlenemez bir doğa olayıdır. Fakat depremin yol açacağı yıkımı en aza indirmek bilimi, aklı kullanarak, rant ve karı düşünmeden insan ve doğa odaklı politikalar ortaya konularak en aza indirilebilir.
Bizler 17 Ağustos 1999 Depremi sonrası yıkılan hayatların içinde insanca yaşamı inşa etmek için dayanışmayı örgütleyenler olarak bugün de sermaye iktidarının yağma ve talan politikalarına karşı yaşanabilir kentler için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Yaşar Seğmen
Halkevleri 3. Bölge Temsilcisi