Bozkır’ın Tezenesi aramızdan ayrılalı bir yıl oldu. “Bozlak bir feryattır, derdini haykırmaktır” diyen halk ozanı Neşet Ertaş’ı geçtiğimiz yıl bugün uğurlamıştık.
Abdal geleneğinin günümüz temsilcilerinden Neşet Ertaş yüzyılların geleneğini günümüze taşıdı. Hocası ve babası Muharrem Ertaş’tan aldığı mirası büyüterek yüzlerce eser yarattı. Milyonlarca insan onun türküleriyle acılarını, sevinçlerini yaşadı.
O türkülerin horlandığı, abdallık geleneğinin aşağılanmaya çalışıldığı zamanlarda sanatını hiç bırakmadı. Uzun yıllar memleketinden ayrı kaldı, Çiçek Dağı’na türkü yakan ozana Çiçek Dağı’na hasret yaşamak zordu. Popüler olmak gibi bir derdi hiç olmadı. O’nun en sevdiği ödül eserlerinin halkı tarafından beğenilmesiydi. “Başınızın tacıyım” demedi, halkın ayaklarına turab olmayı en büyük onur saydı. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı iken kendisine sunulan “devlet sanatçılığı” unvanını, "Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu" diyerek geri çevirdi. Kaç türkü ürettiniz sorusuna “halk kaç tanesini söyledi, kaç tanesini beğendiyse biz o kadarını söyledik” diye yanıt verdi.
Yoksulluğu, açlığı bildi, yaşadı, ömrü boyunca unutmadı. UNESCO tarafından yaşayan insan hazinesi kabul edilen Ertaş’a, 25 Nisan 2011 tarihinde İTÜ Devlet Konservatuarı tarafından fahri doktora verildi. En büyük ödülü halkın onun müziğine duyduğu sevgiydi.
Halkımız başına tac ettiği ozanını hiç unutmayacak. Elbette zamanında devletin “resmi sanatçısı” yapılamayan büyük usta, şimdiki devletlilerin sahiplenme şovlarıyla resmileşmeyecek. O bizim, halkımızın ozanı. Neşet Ertaş’ı sevgiyle anıyoruz.
Mustafa Eberliköse
Halkevleri Kültür Sekreteri