İzmir’de KESK, DİSK, TMMOB tarafından savaşa karşı gerçekleştirilen grevden bir gün önce ABD Konsolosluğu tarafından, “barışçıl bir gösteri olacağı ancak şiddet olayları yaşanabileceği” iddia edilerek alanda bulunulmaması yönünde bir açıklama yayımlandı.
Bunun üzerine KESK, DİSK, TMMOB tarafından eylemden iki saat önce sosyalist partiler ve demokratik kitle örgütlerine konuyla ilgili “Güvenlik” gerekçesiyle toplantı çağrısı yapıldı. Ancak toplantıda içeriğe ilişkin hiçbir konuşma yapılmamış, İzmir Emek ve Demokrasi bileşenlerine sadece emniyetle gerçekleştirilen görüşmeler ve “alınan kararlar” aktarılarak, alanın güvenliğinin emniyet tarafından alınacağı “bildirilmiştir”. (1)
Çağrıcı kurumlar adına yapılan açıklamada; konsolosluğun gönderdiği mesajın rutin bir faaliyet olduğu ve emniyete konuyla ilgili herhangi bir istihbarat gelmediğinin kendilerine iletildiği söylendi. Yaşanabilecek olası bir duruma karşı ise eylem alanının her iki giriş noktasının polis tarafından bariyerlerle kapatılacağı ve arama noktaları oluşturulacağı belirtildi. Tüm kurum temsilcilerine de “Kitlelerinizi lütfen arama noktalarında üstlerini aratmak noktasında uyarın” denildi.
Bunun üzerine eylemin ve kitlenin güvenliğinin emniyet güçlerine bırakılamayacağı, kurumların kendi güvenliğini alarak arama noktaları oluşturması gerektiği yönündeki ısrarımız birkaç devrimci kurum tarafından desteklenmiş, zaman kısıtlılığı gerekçesiyle kurumlardan birkaç kişinin arama noktalarında gözlemci olarak durabileceği ifade edilmiş, konu kapatılmıştır. Ayrıca toplantının ardından temsilcimiz “Siz güvenlik almayın, arama yapmayın arkadaşlar” denilerek uyarılmıştır.(2)
Maalesef bu ilk değildir. İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri bileşenleriyle bir ay önce yapılan bir toplantıda da temsilcimizin “Her kurumun kendi önlüğüyle katılması ve görevlilerini belirleyerek alanın güvenliğini alması” yönündeki önerisi TMMOB temsilcisi tarafından “Her kurumun önlüğü yok. Önlüğü olanlar da kendini öne çıkarmaya çalışıyor. Dışarıdan insanlar rahatça eylem alanına giremiyor” tepkisiyle karşılanmıştır. (3)
Eylemlerin güvenliğini almamak yönündeki bu tutum aynı zamanda tüm eylemlerde “görev savmaya” dönen temsili katılımların, eylemleri örgütlemek bir yana yapılan eylemlerde taşınacak dövizden, atılacak slogana kadar hiçbir hazırlığın yapılmamasında açığa çıkan geri eğilimin yansımasıdır. Ancak bazı kurumlar tarafından eylemlerin örgütlenmesinde gösterilen bu “ciddiyetsizlik” sıra eylemde mikrofon tutmaya geldiğinde yerini “sıkı bir disipline” bırakmaktadır (4)
Toplumsal muhalefetin durumu böyleyken; İzmir’de bugün gelinen süreçte tüm demokratik haklar fiilen engellenmektedir. İzmir Valiliği yapılan eylem ve etkinlikleri hukuksuz bir biçimde yasaklamaktadır. En rahat eylem yapılabilen Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde basın açıklaması yapmak bile gözaltı sebebi haline gelmiştir. Evet Haziran isyanından bugüne önce meydanlar ardından yürüyüşler sonra oturma eylemleri yasaklanmış, bugün itibariyle basın açıklamalarıda ancak valiliğin çizdiği sınırlar içerisinde “yapılabilir” hale gelmiştir. Bunun tek bir sebebi vardır. Amaç tamamen polis kontrolü altında “muhalefet hakkı” verilerek toplumsal muhalefetin sindirilmesidir.
Açıktır ki bu durum sadece basit bir güvenlik sorunu değil kendi özgücüne ve halka güven sorunudur. Grev günü alanın güvenliğini polise teslim etmenin sonucu da ortadadır: Sarıklı sakallı ne olduğu belli olmayan bir şahıs bizzat polis tarafından alana sokulmuştur ve İzmir güvenlik şube amiri alan içerisinde eyleme katılanlara nerede durmaları gerektiğini söyleme cesaretini bu sayede göstermiştir.
Tekrar edelim: Bizim açımızdan eylemlerin güvenliğinin sağlanması, Diyarbakır, Suruç ve Ankara’da onlarca arkadaşımızın katledilmesinin ardından tartışmaya açık ya da üzerinde durulmayacak, geçiştirilecek bir konu değildir! Bugün olduğu gibi çağrıcısı olduğumuz eylemlere katılan insanların güvenliği katliamları izleyen, Ankara’da yaralılarımızın ve ölülerimizin üzerine gaz atıp saldıran, sarayın polisine teslim edilemez!
İzmir emek ve demokrasi güçleri olarak, gerçekleştirdiğimiz bütün eylemlerde insanları sokağa yan yana gelmeye nasıl çağırıyorsak, “can güvenliği” noktasında da üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmek zorundayız. Bir IŞİD’linin alana sokulmamasının ya da herhangi bir provokasyon karşısında eylemin sağlıklı bir biçimde gerçekleştirilebilmesinin garantisi AKP’nin polisi değil alandaki sol kurumlardır. Kısacası güvenliği asıl alması gereken çağrıcı kurumların ta kendileridir.
Bizler, bileşeni olduğumuz İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri’yle her yan yana gelişimizde eylemlerin hem güvenliğinin alınması hem de örgütlenmesi konusunda ortak bir tutum geliştirilmesi yönündeki ısrarımızı sürdürdük, sürdürmeye de devam edeceğiz!
Ankara’da katledilen canlarımızın ailelerine, çocuklarına, bugün Sur’da, Cizre’de katledilen çocukların sıra arkadaşlarına sözümüzdür; bizler her yan yana gelişte, her toplantıda istenilse de, istenilmese de hatta rahatsızlık bile duyulsa, “eylemlerin güvenliğini” gündem yapmaya, inatla eylemlerin güvenliğini almaya devam edeceğiz!
Yarımızı bıraktığımız Ankara’nın ardından normalleşilmesine, her ayın 10’unda unutmadık denilip, unutma ihtimaline karşılık takvimsel anmalara dönüştürülmesine izin vermeyeceğiz!
İzmir Emek ve Demokrasi Güçlerine çağrımızdır: Gelin yarının kuşaklarına hesabını veremeyeceğimiz bir tarih bırakmayalım!
Dipnot
1. Eğitim Sen 1 Nolu şubede gerçekleştirilen toplantıda, çağrıcılar adına KESK dönem sözcüsü, DİSK Ege Bölge Temsilcisi , TMMOB sözcüsü , katılan kurumlar arasında da Kaldıraç, Emep, HTKP, Eğitim Sen üyeleri, Halkevleri ve İHD temsilcileri yer aldı.
2. Bu uyarının özel olarak İzmir Halkevleri temsilcisine yapılmış olmasının sebebini biliyoruz. 10 Ekim Ankara Katliamı’nın ardından yer aldığımız tüm eylemlerde kitle güvenliğini sağlamaya çalıştık. Toplantılarda haklı olduğumuz dile getirilmesine rağmen, ne yazık ki birkaç devrimci kurum dışında eylemlerin güvenliğini almak konusunda bir birliktelik sağlayamadık.
3. Ankara Katliamı’ndan ders çıkar(a)mayan kurum temsilcisi, 10 Ekim katliamında ve sonrasında üzerinde önlükleriyle kendi bedenini eylemin çağrıcısına bakmaksınız siper eden devrimcilere “Kendilerini öne çıkarmaya çalışıyorlar” diyerek hakaret etmeyi kendine görev edinmiştir.
TMMOB temsilcisinin katılmadığı bir sonraki toplantıda haklı olduğumuz toplantıya katılan tüm kurumlar tarafından dile getirilmiştir. Bu tartışma üzerine tekrar belirtelim TMMOB’nin parası yoksa önlük bastırabiliriz. Ayrıca eylem örgütleyen kurumlar güvenlik alınca insanlar eyleme katılamıyorsa polis güvenlik alınca nasıl katılıyor buradan tekrar soralım!
4. Burada asıl tartışılması gereken bu temsiliyetin nasıl belirlendiğidir. Eğer TMMOB temsilcisi İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri adına konuşuyorsa bu karar tüm bileşenlerin katılımıyla alınmalıdır. Ayrıca özellikle 10 Ekim katliamından sonraki eylemlerde bütünü temsil adına eğer DİSK-KESK ve TMMOB sözcülerinden biri konuşacaksa açık ki bunu sadece (hem katılım hem de ciddiyet açısından) KESK haketmektedir.
İzmir Halkevleri