Kadınlar Şiddete Karşı Eylemde

Ct, 25/11/2006 - 09:00
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Kadın örgütleri  bu 25 Kasım’da, şiddetin güncel biçimlerine karşı, töre cinayetlerine, savaşlara, erkek egemenliğine karşı birçok ilde yürüyüşler düzenlediler.


 


İstanbul


Taksim tramvay durağından Galatsaray Meydanı’da kadar sloganlarla yürüyen kadınlar, meydanda bir basın açıklaması yaptılar. Emekçi Kadınlar Derneği, DKH, Özgür Kadın, Gökkuşağı, DÖKH, Eğitim-Sen’li Kadınlar, Lambda İstanbul’dan Kadınlar, ÖDP’li Kadınlar, DTP’li Kadınlar, Halkevci Kadınlar, EMEP’li Kadınlar, SDP’li Kadınlar, EHP’li Kadınlar ve Genel-İş’ten Kadınlar katıldığı eyleme çevredeki halk da destek verdi. Eylemde Kadına Yönelik Şiddete Karşı Birleşelim ve Örgütlenelim ve 1960’da Dominik’te öldürülen Mirabal kardeşlerin adının  yazılı olduğu pankartları taşındı. Topluluk adına basın açıklamasını okuyan Züleyha Gülüm, her yıl 5 binden fazla kadının ‘namus’ nedeniyle öldürüldüğünü, Türkiye’de 2000-2006 yılları arasında töre ve namus cinayeti adı altında 1137 cinayet islendiğini, aileleri tarafından öldürülen binlerce kadının ölümüne kaza süsü verildiği ya da intihara zorlandığını söyledi.


 


Gülüm konuşmasını şöyle sürdürdü: “Her  geçen gün artan yoksulluk, işsizlik kadınların evde, sokakta, işyerinde uğradığı şiddeti artırıyor. Sokakların her geçen gün daha fazla şiddet yüklü olması kadınların duvarlar arasında yaşamasına neden oluyor. Savaşın, göçün en ağır yükünü kadınlar çekmeye devam ediyor. Kadınlar TMY’nin yarattığı terörden de keyfi gözaltılar ve yıldırma politikalarıyla nasibini alıyor. 1960’dan 2006’ya , kadına yönelik şiddete karşı mücadelemizi ve dayanışmamızı yükselttik. Kurtuluşumuza kadar da mücadelemizi sürdüreceğiz!”


 


Eylemde “Yaşasın kadın dayanışması”, “Kadınlar artık susmayacaklar”, “Gelsin baba, gelsin koca, gelsin polis,  gelsin jop. İnadına isyan, inadına özgürlük”, “Cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son”, “Jin, jiyan, azadi”, “Erkek vuruyor, devlet koruyor”, “Şiddete, tacize, tecavüze son” sloganları atıldı.


 


Bursa


 Bursa'da Halkevleri, EKD, BATİS, KESK, ÖDP ve DTP’li kadınlar “Kadına yönelik her türlü şiddete başkaldırıyoruz!” sloganıyla bir araya geldi.


 


“Kadına karşı şiddetle mücadele günü” çerçevesinde Setbaşı'ndan Orhangazi Parkı'na kadar sloganlar eşliğinde yürüyen kadınlar, burada bir basın açıklaması yaptı. Kadınlar adına açıklama yapan Selda Aksu, “kadınların hem piyasa mekanizmaları içerisinde hem de ev içi emeğinde sömürüldüğünü, toplumun tüm birimlerinde yükselen şiddet dalgasının kaygı verici boyutlara ulaştığını” söyledi. Yoksulluğa bağlı gelişen toplumsal şiddetin aile içi şiddeti de tırmandırdığını ifade eden Aksu, cinnet geçirerek şiddet biçimlerinin uygulayan eşlerini öldüren insanların haberlerine dikkat çekti.


 


Aksu konuşmasına şöyle devam etti: “Namus adına işlenen cinayetlerde ölen kadınların sayısı 2000-2004 yılları arasında 54 olarak tespit edilmiştir. Yapılan araştırmalara göre ülkemizde kadınların yüzde 100'ünün psikolojik, yüzde 75'inin sözlü, yüzde 58'inin fiziki, yüzde 49'unun cinsel şiddete, yüzde 14'ünün ise tecavüze uğradığı tespit edilmiştir. Bu oranlar Türkiye'yi kadının en çok şiddete uğradığı ülkelerden birisi yapmaktadır. Hayatın her alanında olduğu gibi kadınlar iş hayatında da sömürülmektedir. Sendikasız, sigortasız çalışmak zorunda bırakılan kadınlar, yoğun iş gücü sömürüsüne maruz bırakılmaktadır"


 


Aksu, şiddet mağduru kadınların korunması ve rehabilite edilmesi, yasada öngörüldüğü gibi kadın sığınma evlerinin açılması gerektiğini söyledi. Açıklamanın ardından kadınlar şiddeti anlatan kısa bir oyun sergiledi.


 


Kocaeli


 


Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslar arası Dayanışma ve Mücadele günü nedeniyle Kocaeli Kadın Platformu 25 Kasım günü Belediye İşhanı önünde bir basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasında 25 Kasım’ın tarihi kısaca anlatıldı.


 


Belediye İşhanı önünde Kocaeli Kadın Platformu adına basın açıklaması yapan Rahime Demirci, “Toplumun yapısı ne olursa olsun her geçen gün kadına yönelik olarak uygulanan şiddetin şeklinin değişerek devam ettiğini” söyledi. Erkek egemen bir dünyada yaşayan kadınların psikolojik ve fiziksel şiddette maruz kaldığını söyleyen Demirci, iktidarların bu şiddet karşısında göz yumduğunun altını çizdi. Demirci, “Ülkenin kolluk kuvetleri uygulanan şiddet karşısında bir önlem almazken, devletin kadından sorumluları ize bu şiddete göz yumuyor” dedi.


 


Kadına yönelik şiddetin durdurulması için kadından Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'nun başlattığı kampanyaya da değinen Demirci, bu kampanyanın reklamını yapan medyaya da mesajlar verdi. Demirci, medyanın kadını traj ve reyting hırsının kurbanı ettiklerini ve bu tür yayın yapan medya kuruluşlarının namus cinayeti işleyenler kadar suçlu olduğunu söyledi. Demirci, yönelik kadına şiddet ile ilgili ülkemizden örnekler vererek açıklamasına şöyle devam etti: “Namus cinayeti işleyenlerin cezaları hafifletildiği için kimse kadını öldürmekten korkmuyor. Savaşlar çıkıyor yine kadınlar öldürülüyor. Ülkeyi işgal eden askerlere sunuluyor kadınlar. Bu kadınlar her biri bizim kız kardeşlerimizdir. Kız kardeşlerimizin savaş ganimeti yapılmasını istemiyoruz. Türkiye'de göz altında tecavüz edilen kız kardeşlerimiz dava açtıklarında ne yazık ki suçlular bu ülkenin mahkemeleri tarafından beraat ediliyorlar.”


 Eskişehir


 


25 Kasım 2006 tarihinde Eskişehir Halkevlerinin de içinde bulunduğu Eskişehir Demokratik Kadın Platformu, Adalar Migros önünde, saat 13:00’de bir basın açıklaması yaptı.  


 


25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü ile ilgili olarak, öncelikle kadın ve şiddet konulu, gazete kupürlerinden oluşan bir sergi açıldı. Ardından katılımcılardan her birinin bir harf giyerek oluşturduğu "kadına yönelik şiddete hayır" yazısı etrafında basın açıklamasını okuyan kadınlar, kadına yönelik şiddete karşı birlikte mücadele çağrısı yaptı.


 


Basın açıklaması sonrasında bir sokak tiyatrosu gösterisi yapıldı. Son dönemde artan kadına yönelik şiddet olaylarının canlandırıldığı etkinlik halkın büyük ilgisini çekti. Yaklaşık 75 kişinin katıldığı bir saat kadar devam ettikten sonra, sona erdi.


 


Basın açıklaması: 

 


25 Kasım 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti'nde Trujillo diktatörlüğünün hüküm sürdüğü bir dönemde, baskılara başkaldıran Mirebal kardeşler ( Minerva, Maria Teressa ve Patria Mirebal) askerler tarafından tecavüze uğradıktan sonra katledildiler.


 


Bu katliama karşı 1981 yılından bu yana 25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele ve dayanışma günü olarak mücadelenin sembolü olmuştur. Çünkü 1960 yılında yaşananlar kadına yönelik şiddet açısından ilk olmadığı gibi son da olmamıştır.


 


 Biz kadınlar sokakta, evde, işyerinde, okulda, gözaltında, cezaevlerinde şiddetle karşı karşıyayız. Erkek egemen sistem kadını yaşamın her alanından tecrit ederken; sistematik olarak taciz, tecavüz, kaçırılma, baskı, işkence ve cinayetlere yani şiddetin en ağır biçimlerine maruz bırakılıyor. Dünyada her üç kadından biri fiziksel şiddete, beş kadından biri ise tecavüze ve tacize uğruyor. Ülkemizde ise, kadınların %100'ü psikolojik şiddete, %75'inin sözel şiddete, %73'ünün ekonomik şiddete, %49'unun cinsel şiddete,%17'sinin enseste, %14'ünün tecavüze uğradığı tespitit yapılmıştır. Bu oran Türkiye'yi , kadının şiddete en fazla uğradığı ülkelerden birisi yapmaktadır.


 


Aile içinde de evlenmeden önce babamızdan, evlendikten sonra kocamızdan şiddet görüyoruz. Aile içi cinsel şiddet resmi kayıtlara geçirilmiyor. Aile içi şiddet bu kadar yoğun olmasına rağmen, can güvenlikleri ciddi tehlike altında olan kadınların gidebilecekleri hiçbir kurum ya da yol bulunmamaktadır.


 


Kadınlar namus bahanesiyle katlediliyor, intihara zorlanıyor.


 


Ben Nuran Hatipoğlu. 14 yaşımda tecavüze uğradığım için babam tarafından telle boğularak öldürüldüm.


 


Ben Yasemin Çetin. Eniştem tarafından tecavüze uğradım. Evlendim. Evlendiğim   ilk gün eşim bakire olmadığımı fark etti ve abim beni tüfekle vurarak öldürdü.


 


Ben Gülistan Gümüş. 20 yaşındaydım. Berdel usulü evlendirildim. Erkek çocuk doğuramadığım için kocam ve onun ailesinin şiddetine maruz kaldım. Annem beni çeyiz sandığına sakladı. Kocam, babam ve abim tarafından kurşunlanarak öldürüldüm.


 


Ben Sevim Yalçınkaya. 27 yaşımda, cesedim Eskişehir'de bir arabanın bagajında bulundu. "Bana yanılş yapma koparırım,   demiştim" diyen sevgilim beni yedi yerimden bıçaklayarak öldürdü.


 


Ben Neşe Geyik. 44 yaşımda, cesedim   Eskişehir Yenikent'teki evimin yakınında bulundu. Niye ve Nasıl öldürüldüğüm kamuoyuna açıklanmadı. Benim ölümüm yalnızca kadınlara sokağa çıkmamaları konusunda korkmaları ve korkutulmaları olarak yansıtıldı.


 


Ben N.Ç. Diyarbakır'da kürt kimliğimden dolayı 405 asker tarafından defalarca tecavüze uğradım. Önce sustum. Susmamın onaylanmak olduğunu anladım. Suçlular yargılansın.


 


Ben Hanım Baran. 1994 yılında evim basıldı. Gözaltındayken tahta sopalarla tecavüze uğradım. İşkenceye maruz kaldım. Kanser oldum. 5 yıl boyunca tedavim yapılmadı. Cezaevinde ölüme terk edildim.  


 


Ben Muhabbet, Sevda, Tuğba. Politik kimliğimden dolayı güpegündüz kaçırılarak tacize ve tecavüze uğradım. Tecavüzcü "Hadi git şimdi de siyaset yap, politika yap!" dedi. Ve bana bunları yapanlar hala yargılanmadı.


 


Ben Ayşe Deniz Dalan. Bursa'da bir tekstil fabrikasında yanarak ölen beş kadından biriyim. 15 yaşında olduğum için patronum beni sigortasız çalıştırdı. Ölümümden birkaç gün sonra sigortalı yapıldım. Patronum bu olaydan ceza almadan kurtuldu.


 


Ben Meryem Sak. 24 yaşındayım. Başka erkeklere baktığım bahanesiyle bana sürekli tecavüz eden patronum tarafından bir ay boyunca ailemin gözü önünde, boğazımdan ve ellerimden karyolaya zincirlendim. Vücudumda sigara söndürüldü. Tırnaklarım tek tek çekildi. Kemiklerm kırıldı. Çekiçle ayak parmaklarım ezildi.


 


Ben N.N.B. henüz on yedi aylığım. Üç erkek tarafından vücudumda sigara söndürülerek, defalarca tecavüze uğradım.


 


Ben Güldünya. Yüzlerce kadın gibi tecavüze uğradım, kaçtım. Gidebilecek hiçbir kurum bulamadığım için namus bahanesiyle önce bıçaklandım, ölmedim. Abilerim hastanede beni buldular ve öldürdüler.


 


Ben Serpil Yeşilyurt. 1998 yılında 4 kişi tarafındanannemle birlikte kaçırıldım. Annem bıçaklandı, öldüğü zannedilerek ormanda bırakıldı. Bense annemin gözü önünde, tecavüze uğradım, yüz yerimden bıçaklanarak öldürüldüm. Tecavüzcüler ve katiller yargılandıktan sonra aftan yararlanarak tahliye edildiler. İçlerinden biri çıktıktan yedi ay sonra yaralama ve tehdit suçlarından tekrar tutuklandı.


 


Erkek egemen şiddet, namus bahanesiyle kadınları yalnızca katletmiyor. Kadınları intihara zorluyor ya da intihar süsü vererek öldürüyor.


 


Günümüzde, biz kadınlar, önce kadınları vuran emperyalist savaşlarda ganimet sayılıyor, göçe zorlanıyor, mülteci olarak yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Bunun en yakıcı örneği Ortadoğulu kadınların yaşadıklarıdır. Ortadoğulu kadınlar ABD askerlerinin seks kölesi haline getirilmekte, fuhuşa sürüklenmekte, kaçırılmakta, yakılmakta ve küçük kızlara tecavüzün artarak sürdüğü bir cehennemde yaşamak zorunda bırakılmaktadırlar. Ortadoğu'da yaşananların farklı bir boyutuda yıllardır yanı başımızda yaşanıyor. Anadillerini kullanma, etnik kimlikleriyle bu topraklarda onurlu bir yaşam sürme savaşı veren Kürt kadınlarının mücadeleleri imha ve inkar politikalarıyla bastırılmaya çalışılıyor. TBMM raporlarına göre yakılıp boşaltılan binlerce köyden göç eden bir milyon Kürdün çoğunluğunu kadınlar ve çocuklar oluşturuyor.


 


Militarizm en yakıcı haliyle devam ettiriliyor. Militarist politikalar toplumsal eşitsizliğin, her türlü cins ayrımcılığın, adaletsizliğin uygulayıcısıdır. Militraizm savaşlardan ve şovenizmden beslenir.   Bu etkenlerin hepsi kadınlara hayatın her alanında şiddet olarak geri döner. Askerin, polisin, kocanın şiddeti bu militarist anlayışın yansımasıdır.


 


Erkek egemen sistemle içiçe geçen devlet şiddeti, özellikle politika yapan kadınlara bir yıldırma politikası olarak uygulanır. Sokak ortasında kaçırılan, evlerine baskın yapılan muhalif kadınlar taciz, tecavüz ve tehditlere uğruyorlar. Gözaltında, cezaevlerinde ve tecrit koşullarında şiddete maruz kalıyorlar. Bu durumun en yakın örneği, DTP kadın sözcüsü olan Sebahat Tuncer'in ve EKD'li kadınların yaşadıkları baskı ve tutuklamalardır.


 


Biz Eskişehir Demokratik Kadın Platformu olarak; erkek egemenliğine, kadına yönelik şiddete, tacize ve tecavüze karşı emeğimize, bedenimize ve kimliğimize sahip çıkıyoruz!


 


 Bunun için;


 


·         Toplumsal sorunlara yönelik demokratik çözümü esas alan politikaların geliştirilmesini istiyoruz.


 


·         TCK'daki cinsiyetçi yasaların değiştirilmesini ve kadın katliamlarının son bulmasını istiyoruz.


 


·         Devlet bütçesiyle ouşturulmuş yeni belediyeler kanunu çerçevesinde yer aldığı gibi,yaşanılabilir koşullarda, denetiminin ve yönetiminin kadınlarda olduğu sığınma evleri istiyoruz.


 


·         Ekonomik, bağımsız, yaşanılabilir ücret istiyoruz.


 


·         Söz, eylem, örgütlenme özgürlüğü istiyoruz.


 


·         Taciz ve tecavüzde madurun şikayetinin ve psikolojik raporun geçerli kabul edilmesini istiyoruz.


 


·         Politika yapan kadınlara yönelik tüm baskı, şiddet ve tutuklamaların son bulmasını istiyoruz.


 


·         Savaş mağduru kadınlar için tazminat ve koruma hakkı istiyoruz.


 


·         Eğitimin her kademesinde yer alan cinsiyetçi bakış açısının değiştirilmesini istiyoruz.


 


·         Eşir işe, eşit ücret ve iş garantisi istiyoruz.


 


·         Bakım evleri ve ücretsiz kreşler istiyoruz.


 


·         Tüm çalışan kadınlar için ücretli doğum izni istiyoruz.


 


·         Aydınlatılmış sokaklar istiyoruz.