Katilleri aklamak, savunmak AKP’nin fıtratında var!

Pa, 21/12/2014 - 19:00
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

12 Eylül ve Özal'la başlayan ve bugüne kadar gelen bütün iktidarlar döneminde katiller hep korundu. Devlet katillerin çıkarılmasını, çıkarılamıyorsa cezalarının hafifletilmesini kendine adeta görev edindi. İstisnasız bütün iktidarlar, katilleri kurtarmak için düzenlemeler yaptılar, yasalar çıkardılar. Ceza hukukunda yapılan bütün değişikliklerden mutlaka ve öncelikle faydalandırıldılar. Bugün AKP de kendinden önceki iktidarların yarım bıraktığını nihayete erdirmeye çabalıyor. 2012 yılında çıkartılan 3. yargı paketi ile Bahçelievler katliamının, 7 gencecik devrimciyi öldüren katillerin infaz cezası kaldırılmıştır.

Şaşırmıyoruz; çünkü katilleri aklamak, savunmak AKP iktidarının fıtratında var. Maraş katliamının üzerinden 36 yıl geçti. Ancak devletin katliam geleneği AKP'nin mezhepeçi, şovenist, ırkçı, kadın düşmanı ve neoliberal yağma politikaları ile devam ediyor. 

Emperyalist projelerde büyük bir hevesle rol alan AKP hükümeti, Suriye politikasını topluma kabul ettirmek için daha önce başladığı mezhepçi politikayı alenen dillendirmeye, savunmaya ve uygulamaya başladı. Suriye’deki cihatçı çetelere taşıdığı tırlar dolusu silahın yanı sıra, operasyon desteği verdi. Türkiye toprağını üs olarak kullandırdı.

Hatay’da Arap Aleviler içinde başlayan hoşnutsuzluk, yaşanan bir dizi olaydan sonra ve IŞİD süreciyle birlikte Türkiye’nin tüm Alevilerine yayılan ve büyüyen bir can güvenliği kaygısına dönüştü.

Alevi yurttaşların zorunlu din dersi kaldırılsın talebini görmezden gelen AKP, 19. MEB Şurası’nda zorunlu din derslerinin ilkokul birinci sınıfa indirmenin kararını aldı.

AKP’nin mezhepçi politikalarının sonucunda Malatya’nın Sürgü ilçesinde Aleviler’e dönük linç girişimleri ve Alevi yurttaşların evlerinin işaretlenmesi ile Maraş’ın, Sivas’ın tekrarı görüntüler açığa çıktı. Uğur Kurt Cem evinde katıldığı bir cenaze töreninde polis kurşunuyla katledildi.

Cem evi açma izni isteyenlere “Cem evi cümbüş evi, ne izni?” diyen; İstanbul kentinin can damarlarını kesecek olan 3. Rant köprüsüne, Alevi katili Yavuz Sultan Selim’in adını veren AKP bir yanda da “açılım” yalanlarıyla ayrımcılığını sürdürüyor.

Roboski'de katledilen 34 insanımızın katilleri açığa çıkarılmazken; Kobane'de IŞİD çetelerine karşı direnen Kürt halkının direnişini gayri meşru kılmak için elinden geleni yapan AKP, 6-7 Ekim 2014'te 50 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu.

Doğasına, suyuna sahip çıkan Metin Lokumcu 2011 yılında Hopa'da polisin attığı yoğun gaz bombası nedeniyle kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Kenti ve yaşamsal alanları ranta açan AKP doğayı ve insanı katletmeye devam etti. Gezi Parkı'nı yıkmak isteyen AKP, doğasına ve yaşam alanlarına sahip çıktığı için Gezi Direnişi'nde 8 gencimizi katletti.

Türkiye'de her gün 6 kadın en yakınındaki erkek tarafından katlediliyor. AKP kadın ve erkeğin eşit olmadığını söyleyerek gericiliği kadın düşmanlığı ile toplumsallaştırırken her gün 6 kadının en yakınındaki erkek tarafından katledilmesine neden oluyor.

Bugünden 1978 Maraş’ına bakınca faşizmin nasıl bir boyut aldığını görüyoruz. Milliyetçi bir film oynayan sinemaya faşistler tarafından bomba atılıp solcular attı diye propaganda yapılması. Cuma namazından çıkan kitlelerin “Kanımız aksa da zafer İslam’ın”, “Müslüman Türkiye”, “Allah için savaşa” sloganlarıyla yürümesi. Irkçılığın, mezhepçiliğin körüklenmesi, Alevi, Kürt, Ermeni gibi kimliklerin şeytanlaştırılması, “kadın da olsa çocuk da olsa” diyerek insanların hedef gösterilmeleri.

Günümüze geldiğimizde; MİT Müsteşarı “Suriye’ye 4 adam gönderip Türkiye’ye 8 füze attırırım” diyor; Başbakan (şimdilerde Cumhurbaşkanı) “Başörtülü bacıma saldırdılar”, “Camiye ayakkabılarla girdiler, camide içki içtiler” yalanlarını söylüyor; meydanlarda Alevileri yuhalatıyor, zorunlu din dersleri, Osmanlıca dersleri üzerinden toplumda kutuplaştırma yaratarak Sünni kitleleri yağma ve yolsuzluk rejiminin destekçisi, güvencesi haline getirmeye çalışıyor. AKP’nin yaptığı tarzda bir mezhepçilik ve açıkça Alevi düşmanlığı, onca katliamın yaşandığı 70’li yıllarda tepedeki siyasetçiler tarafından açıkça değil alttan alta yapılmıştır.

Sivas’ta olduğu gibi Maraş’ın katilleri de ödüllendirilmiştir. Resmi rakamlara göre 117, halkın anlatımlarına göre 500’den fazla insanın katledildiği Maraş katliamın sanıklarının tamamı 1991 affıyla serbest bırakılmışlardır. 12 Eylül faşizmi işkenceli suçlamalarla 50 insanı idam etmesine rağmen Maraş Katliamının sanıklar ise beraat etti. Katliamın 1 numaralı sanığı Ökkeş Kenger 2 yıldan az bir zaman tutuklu kaldıktan sonra 12 Eylül’den önce beraat etti ve 1991 seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan’ın eski partisi Refah Partisi’nden milletvekili yapıldı.

Malatya, Elazığ, Maraş, Sivas, Çorum gibi Alevi ve Sünni nüfusun karışık bulunduğu illerde faşist katliam girişimlerinin yanı sıra 1 Mayıs 1977 katliamı, 8 Ekim Bahçelievler, gazetecilere, aydınlara, devrimcilere suikastler bir yandan toplumu sindirerek pasifize etme diğer yandan askeri faşist bir darbenin meşru zeminini hazırlamak üzere gerçekleştirildi. Bu saldırıların bir kısmının katliama dönüşmesi devrimcilerin örgütlediği direnişlerle engellenebilmişti.

Bugün AKP’nin neoliberal yağma ve yolsuzluk düzenini ve iktidarını korumak devletin güvenlik aygıtlarını bu doğrultuda yapılandırdığı apaçık ortada durmaktadır. Ancak Gezi Direnişi’nde özgürlük, eşitlik ve saygı talepleri ile sokağa çıkanlar, doğasına, emeğine sahip çıkanlar; Kobane’de IŞİD’e karşı direnenler göstermiştir ki ülkenin batısı da doğusu da direnmeye seçmiştir. Saray inşa edip kendine taba yaratmaya çalışan iktidarın faşizmine değil teslim olmak, sarayını da, iktidarını da yıkmak için her yer de gericiliğe, mezhepçiliğe, şovenizme ve savaşa karşı eşitliği, laikliği, özgürlüğü ve barışı savunuyor, halkların birleşik direnişini büyütüyoruz.

HALKEVLERİ