10 Ekim 2017 Salı, günün erken saatlerinde toplanan, aralarında katliamda yaşamını yitirenlerin yakınlarının da olduğu insanlar, katliamın gerçekleştiği yere yürüyecek, karanfil bırakacak ve bir anma düzenleyecekti. Ancak yine sabahın erken saatlerinde 10 Ekim katliamının acısını hala yüreğinde hissedenlere, acılı ailelere, 10 Ekim günü yaralananlara polis saldırmıştır. Hem de Ankara Valiliği’nin talimatıyla. İlk olarak Türk Hava Kurumu önünden patlamanın olduğu Tren Garı’na yürümek isteyen yurttaşlara yönelik başlayan saldırı daha sonrasında İnşaat Mühendisleri Odası(İMO) önünde devam etmiştir. İMO’dan Güvenpark yönüne sloganlarla yürüyen insanlara Güvenpark’ta bir daha polis saldırmış, insanlara yakın mesafeden biber gazı sıkılmış, katliamı lanetleyenler işkenceyle gözaltına alınmıştır.
Bunlar da yetmezmiş gibi Ankara’nın neredeyse bütün sokakların “Güvenlik”(!) gerekçesiyle bekleyen polisin adeta karakol kurduğu Yüksel-Konur sokakta bulunan 10 Ekim Anıtımız saldırıya uğramış ve parçalanmıştır. Halkevleri’nin diktiği bu anıt yine Halkevciler tarafından onarılmıştır. Ancak anıtı tekrar yerine dikerken bir anma gerçekleştirmek istediğimizde polis saldırganlığı tekrar devreye girmiş ve plastik mermiler katliamı lanetleyen insanların üzerlerine yağdırılmıştır. Polisin sığındığı tek gerekçe ise “Valinin yasağı var.” demekten başka bir şey değildir.
Buradan çıkan tek sonuç şudur;
Ankara Valisi herkesin terör eylemi olarak tanımladığı bir katliamı lanetlemek isteyenlere düşmanca tutum almıştır. Bu katliamın lanetlenmesine karşı duyulan bu öfke, katliamı gerçekleştirenlerle valinin düşünsel bir akrabalığı olduğunu göstermektedir. Bu düşünsel akrabalık nasıl ki katliamı gerçekleştirenlerin Türkiye halklarına düşmanlığı varsa aynı düşmanlığı, yani emeğe, demokrasiye ve barışa düşmanlığı valinin de paylaştığını göstermektedir.
Biliyoruz kendi fikirleri ve zikirleri dışında hiçbir şeye tahammülü olmayan AKP iktidarının Ankara Valisinden başka türlü davranması beklenemezdi. Biliyoruz bizleri, emeği, demokrasiyi ve barışı kamusal alanda görmeye tahammülleri yok. Biliyoruz kendi karanlık suretlerinde bir ülke yaratmak için baskı ve yasaklamalardan başka çareleri olmadığını. Ancak “Sayın”(!) vali dönsün sokaklara bir baksın. Baskı ve yasaklar işe yarıyor mu? Plastik mermi ve biber gazı katliamı lanetleyen sloganları susturabiliyor mu? Sokaklarda “Hesap Soracağız!” diye yürüyenleri ne kadar durdurabiliyor?
Suruç’ta, Ankara’da ve bütün mücadele boyunca yitirdiklerimize sözümüz var. Eşit ve özgür bir yaşam, laik, demokratik ve barış içinde bir ülkeyi inşa edeceğiz. Ancak baskıcı ve yasakçılıkla kendi iktidarını sürdürmeye çalışanlar da bilsinler ki sokak sesini buluyor ve daha bulacak.
Son söz olarak belirtelim; Ankara Valisi Ercan Topaca suç işlemektedir. Hem kamu düzenini bozmakta, hem halkı kin ve nefrete teşvik etmektedir. Hem de bir terör eyleminin lanetlenmesini engellemektedir. Suçu bu kadarla sınırlı değil. Ankara Valisi aynı zamanda halka karşı, halkın vicdanına karşı da suç işlemektedir. Kendi güdümlü yargılarında beraat edebilirler ancak halkın vicdanından beraat edemeyecekler ve günü gelince hesap verecekler!
Candaş Türkyılmaz
Halkevleri GYK Üyesi