Mutlaka TAMAMlayacağız, eşitliğin, özgürlüğün ülkesini kuracağız

Pt, 25/06/2018 - 22:53
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

24 Haziran seçimi Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını ilan etmesi ve AKP-MHP ittifakının Meclis çoğunluğunu kazanması ile sonuçlandı. Sosyalistler ve tüm demokrasi güçleri bakımından ayrıntılı değerlendirilmek zorunda olan bu sonuçla Türkiye’de yeni bir dönem açılmış oldu. Elbette ki neoliberal sömürge kapitalizminin ve devletin-rejimin krizlerinin bütün birikimlerini üzerinde taşıyan yeni bir dönem.

Erdoğan ve AKP sözcüleri, şaibeli 16 Nisan referandumundan aldıkları dersle, YSK verileri, sandık görevlisi-müşahit organizasyonları ve katılım oranını vurgulayarak 24 Haziran sonuçlarını “meşru” bir temele oturtmaya çalışmaktadır. Öncelikle açıkça söylenmelidir, 24 Haziran seçimleri demokratik bir ortamda adil ve eşit koşullarda gerçekleşmemiştir. OHAL sürecinde devlet zoru, tüm muhalefet dinamiklerinin, tüm halk örgütlenmelerinin karşısına dikilmiş, hukuksuz seçim düzenlemeleri yapılmış, medyanın hemen tümü Erdoğan-AKP iktidarının emrine alınmıştır. Bahçeli-Erdoğan ikilisi baskın seçimi ilan eder etmez medya ve tüm devlet olanakları, bürokratlar, kamu görevlileri, devlet bütçesi seçim sürecinde iktidar lehine seferber edilmiştir. Muhalefet görünmezleştirilmiş, seçim çalışmaları can kayıplarını da içeren saldırılar ve tehdit altında sürdürülmüştür. Selahattin Demirtaş cumhurbaşkanı adayı olarak kampanyasını cezaevinden yürütmek zorunda bırakılmıştır. Erdoğan tarafından HDP hakkında “Sandığa gömün” emri verilmiş, HDP önceki eş genel başkanları, vekilleri, çok sayıda belediye eş başkanı ve kadroları tutukluyken bu seçim sürecine girmiştir. Erdoğan, Bahçeli ya da partilerinin sözcüleri ne derse desin 24 Haziran seçimleri “tek adam rejimi”ne meşruiyet kazandırmak için kullanılamaz. Hangi “görünümde” karşımıza çıkarsa çıksın faşizmin dayandırılacağı herhangi bir “meşruiyet kaynağı” yoktur.

Tüm bu anti-demokratik, eşitsiz, adaletsiz koşullara ve tüm saldırılara rağmen eşitlik, özgürlük, barış ve insanca bir yaşam özlemiyle milyonlar 24 Haziran sürecinde de Erdoğan diktatörlüğüne karşı İzmir’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Van’a meydanları doldurmuş, seslerini duyurabilmek için alternatif medya kanallarını kullanmış, sandık güvenliği örgütlenmesi için seferber olmuştur. Sandığı da bir direniş merkezine dönüştürmüştür. Muhalefetin aldığı ve geçerli saydırdığı her bir oy bu muazzam emeğin ve dinamizmin ürünüdür. Bu dinamizm, omuz omuza mücadele duygusunu, barış içinde özgür yaşama isteğini de güçlendiren bir biçimde HDP’ye Fırat’ın Batısı’ndan 7 Haziran seçimlerindeki oranı da aşan bir desteği sağlamış ve HDP’nin önüne konulan baraj yıkılmıştır. Bu sayede AKP-MHP ittifakı Anayasa değiştirecek çoğunluğu kazanamamıştır.

24 Haziran sürecinde sokağa, sandık örgütlenmesine yansıyan enerji bu topraklarda bundan sonra da faşizme karşı direnişin, eşitlik, özgürlük, laiklik ve barış mücadelesinin manivelasıdır. Görevimiz, faşizme karşı mücadelenin halkın bağımsız çıkarlarını savunan bir sosyalist çizgi ekseninde örgütlenmesi, Türkiye halklarının tüm ilerici potansiyelinin, “kendisinden başka bir kurtarıcı beklemeyecek” bir biçimde özneleştiği bir halk örgütlenmesi içinde harekete geçirilmesidir.

Erdoğan’ın toplumsal desteğini oluşturan sağ tabanı konsolide etme yeteneğinin çözüldüğüne ilişkin öngörüler, HDP’nin barajı geçmesi durumunda AKP-MHP ittifakının Meclis çoğunluğunu kaybedeceğine dair kanaat ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalacağına dair beklentileri büyüten analizler doğrulanmamıştır. Bu durum sosyalistler açısından özellikle toplumsal gerçekliği değerlendirme referanslarını da gözden geçiren öz eleştirel bir değerlendirme yapılmasını da zorunlu kılmaktadır.

Açık ki Erdoğan’ın “başkanlığı” ve halklara karşı açılmış bir savaşın ittifakı olan AKP-MHP “faşist koalisyonu”;  iktidar paylaşımı temelinde kendi iç krizini de yaşayacak, ülkemizin yaşadığı ekonomik, politik, toplumsal krizi çözmeyecek, tersine derinleştirecektir. Bu ittifakın halkın herhangi bir sorununu çözme şansı yoktur. Neoliberal sömürge kapitalizminin krizine sermaye cephesinden bir yanıt arayışını da ifade eden bu rejim değişikliği ve onun siyasal aktörlerinin halka vaadi daha fazla yoksulluk, işsizlik ve sömürüdür. Savaştır, baskıdır. Faşizmin gerçek suretini halka gösterecek olan yine sosyalistlerin mücadelesi olacaktır.

Diktatörlüğe karşı özgürlük mücadelesi içinde kurulan dayanışmayı ve omuz omuza mücadele duygusunu güçlendireceğiz. Bu topraklarda eşitliğe, özgürlüğe, laikliğe, barışa hasret milyonların özlemlerini sosyalist bir çizginin yeniden inşasını da hedefleyen somut bir mücadele programına dönüştürmek, faşizme karşı mücadelenin gereklerini yerine getirmek görevimizdir. Bu görevi sırtlanacağız.

Diktatörlük yenilecek, halk kazanacak.

 

HALKEVLERİ