Mısır’da Muhammed Mursi liderliğindeki Müslüman Kardeşler iktidarına yönelik askeri müdahale, Selefi İslamcılardan liberal ve “sol” kesimlere kadar ülkenin büyük bir çoğunluğunun desteğini almış olsa bile Mısır halkının bütününün çıkarlarına ve özellikle de Tahrir’in devrimci potansiyeline karşı bir darbedir. Bunu ilk anda da söyledik. Bu darbe yönetiminin Adeviyye Meydanı’nda, Müslüman Kardeşler taraftarlarına yönelik kanlı bastırma harekatı ise tartışmasız bir katliamdır. Bu nedenlerle askeri yönetime tereddütsüz karşı çıkıyor, Adeviyye ve Nahda’da işlenen katliamları kınıyoruz.
Öte yandan ne bu darbe, Tahrir’deki milyonların isyanıyla sonunu gören ve sokak hareketlerini şiddetle bastırmaya çalışan “devrim hırsızı” Müslüman Kardeşler iktidarını meşru ve demokratik kılar; ne de Rabiat-ül Adeviyye’deki katliam şimdilerde AKP iktidarınca siyasi simge haline getirilmeye çalışılan bu meydanın neoliberal, İslamcı, cinsiyetçi, anti-demokratik programının simgesi olduğunu gizler.
Haziran İsyanı’yla toplumsal siyasal meşruiyetini yitiren AKP iktidarı, darbeye karşı en açık tavır alan hükümet görünümündedir ancak biliyoruz ki temelde Müslüman Kardeşler iktidarını savunmaya yönelik bir refleks göstermektedir. Bu aynı zamanda dış politikası bütünüyle iflas eden bir iktidarın, bölgedeki en önemli ve son dayanağına, yani asıl olarak kendi siyasi ikbaline sahip çıkma çabasıdır.
Ne var ki, darbe yönetiminin birinci derecede destekçisi, AKP’nin bölgedeki baş müttefiki ve finansörü Körfez monarşileridir. AKP bu müttefiklerine karşı hükümsüz somut bir tavır alabilecekken, her zaman olduğu gibi yalnız sert sözler sarf etmekle yetinmektedir. AKP’nin sessiz kalmakla suçladığı İslam İşbirliği Teşkilatı’na Türkiye de üyedir ve AKP iktidarı somut adımlar atabilecekken suçlama yöneltip tribünlere oynamayı tercih etmektedir. ABD başta olmak üzere Türkiye’nin NATO eksenindeki müttefiklerinin utangaç desteği karşısında da, hükümetin tercihi sözlü itirazdır.
Öte yandan AKP, Mısır’daki katliama karşı tepkileri darbe yönetiminden çok Gezi Parkı eylemlerine yöneltmeye ve “Rabia” (Rabiat-ül Adeviyye) simgesini Türkiye içindeki bir politik saflaşmanın aracı haline getirmeye çalışmaktadır. Açıktır ki AKP’nin bu “demokrasi maskeli” çıkışı, iktidarı boyunca uyguladığı baskı yöntemlerini, Haziran İsyanı boyunca sergilediği şiddeti, gencecik insanlarımızın ölümüne neden olduğunu kimseye unutturamaz. Bu ülkede aktüel olarak demokrasiden bahsedilecekse önce söze Gezi’den başlanmalı, halkların zulme uğradığı bir başka meydan Gezi’nin karşısına çıkartılmaya çalışılmamalıdır.
İktidar üyelerinin, medyanın ve iktidara yakın popüler figürlerin, Gezi anti-propagandası ve kamusal alanda siyaset yasakları eşliğinde “Rabia” simgesini kullanma ve bu kullanımı teşvik etme çabası göze çarpmaktadır. Türkiye’de halka şiddet uygulayanlar, Mısır’da halka uygulanan şiddeti eleştirirken, Türkiye’deki halk hareketini hedef göstermekte, “hadlerini bildiririz” diye tehditler savurmaktadır.
Devrik Hüsnü Mübarek ve Müslüman Kardeşler iktidarları da, Mısır’daki darbeciler de, AKP de halkların eşitlik, özgürlük, demokrasi mücadelesinde yan yana gelinemeyecek, ancak karşısında mücadele edilecek halk düşmanı güçlerdir.
Ortadoğu halkları Siyasal İslamcı iktidarlar ile askeri faşist darbeler arasında tercih yapmak zorunda değildir. Her ikisi de emek, demokrasi ve özgürlük düşmanı olan bu işbirlikçi neoliberal alternatifler karşısında halkın seçeneği kendi bağımsız siyaseti ve iktidarıdır. Bu seçenek ne kışlalarda ne başkanlık saraylarındadır.
Oya Ersoy
Halkevleri Genel Başkanı