Ülkemiz, “sınır ötesi operasyon” ve neo-liberal sömürü politikalarının yeni yasal ve kurumsal adımları gibi bir çok temel konuda, halkımızın yazgısı açısından son derece yaşamsal kararların alındığı bir dönemden geçerken, üstelik bu karar süreçlerinde her zaman olduğu gibi halkın başlıca talep ve özlemleri sürekli görmezden gelinirken, her nasılsa bir referandum sandığı şimdi halkın önüne konuluyor ve bir çok kesim buna “demokrasi” adını yakıştırmakta her hangi bir sakınca görmüyor.
Bu hafta sonu gerçekleştirilecek kısmi Anayasa değişikliği referandumu, ülkemiz siyaset ve hukuk düzleminde benzeri hiç görülmemiş bir tuhaflık olarak yer alacaktır. Gerçekte ülke egemenleri arasındaki kısır iktidar çekişmelerin ürünü olan bu referandum, halkın temel gündemlerini ve doğrudan halkın talep ve özlemlerini yok saymanın bir başka ifadesidir.
Bilindiği üzere bu referandumda Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ve görev süresine dair kimi yeni Anayasa hükümleri oylamaya sunulmaktadır. Ancak “Cumhurbaşkanını halkın seçmesi” ifadesi, lafzi anlamda halk iradesine yaklaşan demokratik bir tutum gibi algılansa da, öngörülen mekanizmanın gerçekte halkı “seçmen” değil, egemenler arası iktidar savaşlarında “figüran” yapmaya dönük bir kurguyu içerdiği açıkça görülmektedir. Dolayısıyla gerçekte, “Kırk katır mı ? kırk satır mı ?” denilebilecek bir zorlama tercihler sistemi kurulmaktadır.
Üstelik, sınır kapılarında oylama işlemleri başladıktan sonra referandumun somut içeriği dahi değiştirilerek, Cumhurbaşkanlığı görevine yeni başlamış olan Abdullah Gül’ün bir kazaya kurban gitmesi engellenmiş, ancak böylelikle “temsili demokrasi”nin ve “hukuk”un bilinen bütün ilke ve kuralları, bir çırpıda çiğnenmiş; iktidarın söylemlerindeki samimiyetsizlik ortaya çıkmıştır.
Nitekim AKP’nin yeni anayasa hazırlıkları, demokratik ilke ve kurumları geliştirerek, halk iradesini ülke yönetiminde daha da etkin kılmak yerine; daha otoriter ve baskıcı bir yürütme erkinin (iktidarın) yapılandırılmasının ipuçlarını fazlasıyla sunmaktadır. Bu nedenle, Cumhurbaşkanın sözde halk oyuyla seçilmesi, gerçekte halka diktatörünü onaylatmaktan öte bir anlam taşımayacaktır.
AKP iktidarı, halkımızın her geçen gün daha da yoksul ve güvencesiz kılındığı bir yolda, bütün tepkilere rağmen, ısrar ve inatla “yola devam” ediyor. Yaşamımız her geçen gün biraz daha cehenneme çevrilirken, şimdi biz ülke halkına gerçekte “cumhurbaşkanlığı seçiminde figüranlık” teklif ediliyor ve üstelik bu durum, iktidarın halka yönelik demokratik bir lütfuymuşcasına sunuluyor.
Bu nedenlerle referandum sandığı, daha fazla demokrasi vaat etmiyor. Sandığa giderek, bu aldatmacanın bir parçası olmak yerine; halkımızı, daha fazla demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadelesini her alanda yükseltmeye çağırıyoruz.
Kamuoyuna saygı ile duyururuz.