Sadece 2011 yılının bitişine ve 2012 yılının başlangıcına bakmak bile bu ülkede yaşam hakkımızın, sağlığımızın nasıl tehdit altında olduğunu göstermeye yetiyor. 2011 yılını Uludere’de yaşanan katliam sonucu öldürülen 35 yurttaşımızın acısıyla ve bu katliamın sorumlularının hesap vermek yerine saldırmaya devam ettiğini görerek kapattık. Savaşta ısrar eden AKP bu ülke halklarına ölüm acı ve gözyaşıdan başka birşey vermedi. Aynı iktidarın 2012 yılına damgasını vuracak ilk icraatı ise 1 Ocak’tan itibaren zorunlu hükümleri uygulamaya geçen GSS (Genel Sağlık Sigortası) oldu. Seçimler nedeniyle sürekli erteledikleri bu adımla kamudan ilaç ve tedavi için özel sektöre aktardıkları milyarların faturasını artık yoksul vatandaşın sırtına yükleyecekler. Geçtiğimiz yıllar boyunca sağlığı ticarileştirme uygulamalarını adım adım, sağlık hizmetlerinin vitrinini düzeltip içini boşaltarak ve “sağlıkta devrim” masalları ile hayata geçirenler artık gerçek yüzlerini de niyetlerini de açık açık gösteriyorlar.
AKP 2012’ye tüm emekçileri tüm halkımızı ilgilendirecek sağlıkta piyasalaştırma saldırısıyla giriyor. Bizlerse mücadeleyle! Sağlık hakkımızdan vazgeçmeyeceğimizi, AKP’nin sağlık hakkımızı gaspetmesine izin vermeyeceğiz.
1 Ocak 2012 gününden itibaren kademeli olarak en az 5 milyon kişi yeşil kart üzerinden yararlandığı sağlık hizmetinden artık yararlanamayacak! Sosyal Güvenlik Kurumu hepimize “Gelir testi” yapacak! AKP bize “açlıktan süründüğünü ispat et, biz ikna olursak sadaka gibi sağlık hizmeti veririz” diyor. Bizse”sağlık herkes için haktır, sağlık hakkımız alacağız” diyoruz!
Milyonlarca insanın iktidarın gözleri önünde sigortasız çalıştırıldığı, 4 kişilik bir aile için açlık sınırının 992 TL olduğu ülkemizde bundan böyle aylık asgari ücretin 1/3 kadar (295-tl) ve üzeri geliri olanlar sağlık hizmetine ve ilaca ulaşabilmek için aylık en az 35 TL’den başlayan sağlık vergisi ödeyecek. Bu zorunlu vergiyi sağlık hizmetinden yararlansak da yararlanmasak da ödemek zorunda olacağız. Ödeyemeyen borçlanacak, sağlık hizmetinden yararlanamayacak.
Sağlıkta devrim yapıyoruz diyerek birinci basamak koruyucu sağlık hizmetlerini veren sağlık ocaklarını kapattılar. İnsanca yaşamamız için gereken koşulları denetleyen sağlık ocakları yerine “hekiminiz ailenizden biri olacak” propagandası ile Aile Hekimliği’ni getirdiler. Bu yıl bitmeden yapılan düzenlemeyle ailemizden biri olarak tanıtılan aile hekimlerine her gidişimizde 3 TL başvuru ücreti ödeme zorunluluğunu yasalaştırıldı.
Sağlığı paralılaştırma uygulamaları bununla bitmiyor. Eski sistem borç batağında dediler. Sağlıkta ticarileştirmenin zeminini yaratmak, özel hastanelere pay aktarmak, tedavi etmeyi değil “para almayı” hedefleyen zihniyetle tetkik sayısını hızla arttırmak, performansla çalışma sistemini yaygınlaştırmak için sevk zincirini de ortadan kaldırıp bizleri özel ve kamu hastanelerine yönlendirdiler. Ama elbette ayağımız alıştığında karşımıza “başvuru ücreti” çıktı. Her hastaneye gidişimizde 8 TL, özel sağlık kurumlarından 15 TL alıyorlar. Biliyoruz ki, bu miktarlar yasa yürürlüğe girdiğinde 2 TL ile başladı ve hemen her yıl arttırılmaya devam ediyor.
Buarada başvuru sayısı, yapılan tıbbi işlem sayısı, ilaç tüketiminin ve SGK'nın bu kurumlara ödediği para hızla arttı. Yıllık başvuru sayısı kişi başına "8"e, bunlar için harcanan toplam para da "50-60 milyar tl'ye" ulaştı. Şimdi de bu miktarı aşağı çekmek gerekçesi ile sağlığı özelleştirme hamleleri yapıyorlar.
Sağlıkta dönüşüm uygulamaları sonucunda son 7 ayda 884 hekim istifa etti. Kronik hastalarımızı uzun yıllardır tedavi eden hekimleri artık hastanelerde göremiyoruz. Hekimlerimizi istifaya zorlayan sağlık bakanı yabancı hekim çalıştırma konusunda 663 sayılı kararname ile adım attı. İktidar ne bizim sağlığımızı ne de bizlere sağlık hizmeti verecek olan binlerce tıp öğrencisinin ve asistanın eğitimini umursamıyor. Bu tüccar siyasetin tıp eğitimi gibi bir derdi olmadığı için çözümü ucuz işgücü olacak “ithal hekim”de arıyor.
AKP iktidarı vekillere kıyak emekliliği ve emekli paralarını arttırmayı meclisten geçirirken aynı oylamada bir yandan da sağlığı ticarileştirmede kritik adımlardan birini attı. Katkı paylarının dışında 2012'den başlayarak üç ilaca kadar her reçete için 3 tl., reçetedeki daha fazla her ilaç için ilaç başına ilave olarak 1 tl. kullanma ücreti ödenmesine karar verildi. İlacın fiyatına koşut olarak alınan "katkı payları" bunun dışında devam edecek. Böylelikle AKP tanı tedavi hizmetlerini ancak parası olanlar için mümkün hale getirdi.
AKP 663 sayılı kararnamene ile sağlıkta ticari dönüşüm programının kurumsal ayaklarından birini daha uygulamaya soktu. Bundan böyle illerdeki hastanelerin tümü ayrı bir kuruma bağlanarak, en üstüne bir "holding ceo"su atanıyor. Bu yönetici, asıl hizmeti sunacak olan her hastane için ayrı ayrı atanacak "ceo"larla birlikte bizlerin sağlığından sorumlu olacak. Aslında bu şirket yöneticisinin asıl sorumluluğu işletmelere çevrilen hastanelerimizde ne kadar para kazanılacağı maliyetlerin nasıl aşağı çekileceği olacak. Şirket olarak çalışan Özel hastaneler yetmedi şimdi de devlet ve üniversite hastanelerini şirkete dönüştürüyorlar. Doğal olarak bizlerden de müşteriler olarak “tüyleri yolunacak kazlar” olmamız bekleniyor.
Sonuçta sağlıkta devrim diyen AKP parası olanın sağlık hizmetinden yararlanacağı olmayanın ölüme terk edileceği bir sistem yarattı. Sağlık emekçilerini hekiminden taşeron sağlık işçisine kadar köle gibi çalıştırıp, hastalara müşteri olarak davranmaya zorlayan bir sistem yarattı. Eczanelerimizin tahsilat bürolarına dönüştüğü tedavimiz için gereken her ilaçta cebimize el atılan bir sistem yarattı. Özel hastanelerin özel olarak teşvik edildiği, kamu kaynaklarının patronlara aktarıldığı bir sistem yarattı. Maliyeti düşürelim derken yeterli hijyen ve eleman sağlanamayan hastanelerde bebeklerin öldüğü bir sistem yarattı. Bu sistemle verem arttı, toplum temelli enfeksiyon hastalıkları arttı. Ankara'da yıllardır görülmeyen "difteri" ve İstanbul'da da "kızamık salgını", salgın hastalıklar bu ülkenin gündemi oldu.
Bu daha başlangıç. Sağlık hakkımıza sahip çıkmazsak bizi bekleyenbelli;sağlıksız bir toplum, ceplerini bize niteliksiz sağlık hizmeti satarak dolduran patronlar, hastane kapılarında ölümler, GSS borcu yüzünden icra-hapis yatmak...tüm bunlar sıradan hale gelecek.
Zaten insanca bir yaşam sürdürmek için gerekenden uzak olan aylık gelirimizden yemeden, içmeden, çocuklarımızın eğitiminden keserek ödemeye zorlanacağımız prim uygulamasını reddediyoruz.
Hastanelerin, sağlık kurumlarının paralı hizmet sunmasını, işletmelere çevrilmesini reddediyoruz.
Hekiminden, taşeron sağlık işçisine bizim sağlığımız için çalışan emekçilerin güvencesizliğe, üzerimizden puan toplatılarak kölece çalışmaya zorlanmasını reddediyoruz.
Sağlık haktır. AKP iktidarı da bu hakkı tanımak zorundadır. Tanımıyorsa karşısında Halkevleri’ni bulacaktır. Ocağın ilk haftasında gerçekleştirdiklerimiz uyarı eylemleridir.
AKP 2012’ye sağlık hakkımıza saldırıyı büyüterek başlattı. Bizler de sağlık hakkı mücadelesini büyüterek cevap veriyoruz. Hastasından, hekimine, hasta yakınından sağlık işçisine kadar AKP’nin sağlık programına karşı çıkan herkesle birlikte sağlık hakkı meclislerimizi kuracağız. Sağlık hakkımızı fiilen yaşama geçirmek de dahil, hastanelerimizin satışını fiilen engellemek de dahil her türlü direniş ve mücadele yöntemiyle sağlığı ve yaşamı savunacağız.
Sağlığımızı AKP’ye paralatmayacağız!
HALKEVLERİ GENEL BAŞKANI
İLKNUR BİROL