Bugün sabaha karşı Bursa’da Şevket Yılmaz Devlet Hastanesi'nde çıkan yangında birçok vatandaşımız yaralanırken Yoğun Bakım Servisi'nde yatan 16 hastadan 8'i elektrik kesilmesi ve dumandan zehirlenerek yaşamını yitirdi. İlk belirlemelerde, yangının çıkış kaynağının yakın zamanda özel bir şirkete ihale ile taşeron çalıştırmak üzere verilen radyoloji bölümünde olduğu belirtildi. Karlı işletme kuralları esas alınarak yönetilen, İSO Kalite belgeli hastanede kablodan yangın çıkması, çıkan yangına müdahaledeki yetmezlik, hastaların tahliyesine yönelik kapsamlı ve uygulanabilir bir planının olmaması, destek yoğun bakım ünitesi yetersizliği, yani afet yönetimi konusundaki beceriksizliğin bizlere gösterdiği tek bir şey var, o da bir kaza ile karşı karşıya olmadığımız. Bu vahim tablo hiçbir biçimde kader olarak ta tarif edilemez. Olayın en açık tanımı, Bursa’nın ortasında, en büyük ve sözde en “modern” hastanesinde taammüden cinayet işlenmiş olduğudur. Hastalıklarını tedavi ettirmek için gelen hastalar hastalıklarından bağımsız, kötü yöneticilerin iş bilmezliklerine ve AKP hükümetinin hastaneleri soktuğu kar hırsına kurban gitmiştir.
Sağlık öncelikli olarak bir haktır. Hastanelerde devletin yurttaşlarına en iyi sağlık hizmetini, güvenli bir biçimde sunmak zorunda olduğu mekânlardır. Ülkemizin tüm hastanelerinde olduğu gibi Bursa’daki bu hastaneyi de bir işletme olarak karlılık yarışına sokarsanız, bunun toplumsal sonuçlarından kaçamazsınız. Bütünlüklü bir hizmet sunulması gereken kurumların başında gelen Hastaneleri parça parça taşeron şirketlere devretmenin açıklamasını yapmak zorundasınız. Daha ucuza radyoloji hizmeti veririm diye ihaleye giren firmanın kullandığı kablonun kalitesinden, yapmadığı kontrolden, buradan çıkan yangından birilerinin sorumlu olması gerekiyor. Daha “ucuza” tomografi-emar çekerim diyen firmanın bunu “insanlık namına” yapmayacağını, kar etme hırsı olduğunu, yanında çalıştırdığı sağlık personelini ucuza, uzun süreli ve güvencesiz çalıştırmanın yanı sıra kalitesiz malzeme kullanabileceğini düşünmeniz gerekiyor. Buraların kontrolleri için yapılacak işlerin şirkete maliyet olarak görüleceğinin bilinmesi gerekiyor. Tüm bu nedenle başta hastaneler olmak üzere tüm sağlık kurumlarında ve tüm hizmet alanlarında taşeronlaştırmanın yasaklanması gerekiyor.
Önümüzdeki trajedi bizlere sağlık hakkımıza sahip çıkmanın, taşeronlaştırmayı engellemenin, devlet hastanelerinin denetlemenin, özelleştirilen sağlık sistemine karşı güçlü bir halk tepkisini yaratmanın zamanının geldiğini gösteriyor. Sağlıkta bizlere gösterilen yaldızlı cilaların, uygulanmaya çalışılan piyasacı Sağlıkta Dönüşüm Programının altında, Bursa’daki bu olay gibi ölümler ve çok ciddi toplumsal erezyonlar yaşanacağı açık olarak görülüyor.
Ülkemizde neredeyse pişkinlik halini alan yöneticilerin kaderciliğinin ve “soruşturmanın -“incelemenin” bitmesini bekliyoruz biçimindeki iki yüzlü açıklamaların son bulmasını istiyoruz. Başta hastane başhekimi olmak üzere, sistemi taşeronlaştıran, gerekli denetimleri ve hazırlıkları yapmayan ve bu sistemi dayatan Sağlık Bakanı ve ekibini istifaya davet ediyoruz.
Av. Oya Ersoy
Halkevleri Genel Sekrete