22 Temmuz seçimlerinden AKP aldığı yüzde 47’lık oy oranıyla 341 milletvekiliyle mecliste birinci parti olarak temsil edildi. 3 Kasım 2002 seçimlerinde yüzde 34,43 oy oranı ile Meclis'te 365 sandalye elde eden AKP bu kez yaklaşık yüzde 47 oy oranı ile Meclis'te 341 milletvekilliği kazandı. CHP 112, MHP 71. bağımsızlar ise 26 koltukla mecliste temsil edilecek.
MHP beklendiği gibi yüzde 10 barajını aşan üçüncü parti oldu. 2002 seçimlerinde yüzde 8,35 oranında kalan MHP, bu kez oy oranını yüzde 14'e çıkarmayı başardı ve Meclis'te 71 sandalye kazandı. Ancak 1999 seçimlerinde aldığı %17.98 oyun ise gerisinde kaldı.
DTP’nin desteklediği Bin Umut adayları ise 23 milletvekiliyle mecliste 4. parti olarak grup kurma hakkı kazandı. Seçimi kazanan Bin Umut Adayları arasında Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk, ÖDP eski Genel Başkanı Ufuk Uras da yer alıyor. İstanbul 2. Bölge'den bağımsız aday olan Baskın Oran ile İzmir 1. Bölge'den "Bin Umut Adayı" olarak seçime katılan EMEP Genel Başkanı Levent Tüzel ise seçilmek için yeterli oyu toplayamadı.
Oy kullanma oranının da geçen seçime göre yükselerek %84 e varması seçime katılım açısından dikkat çekicidir.
AKP’nin başarısının temel nedeni muhalefetin olmamasıdır!
Seçim döneminde halka sunulan; istikrarlı, patronaj ilişkileri gelişkin, halkı yoksullaştıran politikaları, popülist söylemi ve dilencileştirme politikalarıyla, uyguladığı kapsamlı programıyla AKP; kavgacı, toplumsal sorunlara ilgilenmeyen CHP; dünyayı tek bir sorun-kürt sorunu- üzerinden gören MHP arasında tercih yapmasıydı.
Sermaye ve IMF de AKP’nin arkasındaydı. Seçimlere üç gün kala borsa tavan yaptı. IMF seçim ekonomisi siyaseti izlenmesine göz yumdu.
AKP’nin 4.5 yıllık iktidarı boyunca IMF'nin yoksullaştırma programını sürdürmesine karşın yoksullardan en yüksek oyu alan parti olmasının nedeni diğer partilerin alternatif bir program sunmamalarıdır. CHP'nin muhalefetinin AKP'nin (yani IMF'nin) programına değil “koltukları işgal etmelerine” itiraz etmesiyle sınırlı olması, 4.5 yıl boyunca AKP iktidarını mecliste muhalefetsiz bırakmıştır. CHP, AKP'nin IMF programını uygulamakta başarısız olacağını beklemiş bu olmayınca MHP politikalarını benimseyen söylemlere yönelmiştir.
Irkçılık ve şeriat tehlikesi üzerinden yapılan siyaset iflas etti!
CHP’nin seçim tarihi belli olur olmaz başladığı ırkçı, milliyetçi, savaş çığırtkanlığı yaptığı seçim çalışması geleneksel sol, sosyal demokrat seçmenin beklentilerine yanıt oluşturmazken, yaratılan hava MHP’nin güç kazanmasına neden oldu.
AKP hükümetinin halk düşmanı yüzünü açığa çıkaracak olan, işgalcilerle utanç verici işbirikçiliğine karşı, sosyal güvenlik sisteminin tasfiye edilmesine karşı, tarımın yıkıma uğratılmasına karşı, ırkçılığın tırmandırılmasına karşı; bağımsız, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir Türkiye taleplerine CHP politikalarında rastlamak mümkün olmamıştır. Aksine kürtlerin, alevilerin, solcuların partiden uzaklaştırılıp faşist eskisi politikacıların partiye katılması, sağ bir parti olma hedefi, seçmen tarafından “aslı dururken taklidine itibar edilmemesi” tutumuyla karşılanmıştır.
CHP-DSP koalisyonunun Türkiye halkının bu demokrat, yurtsever, özgürlükçü yüzünün üzerine kalın bir perde çekme çabası başarısız olmuştur.
Ordunun yürüttüğü toplum mühendisliği iflas etmiştir. Ancak AKP’nin oy oranını artırmasının asıl nedeni buna gösterilen halk tepkisi değildir.
Seçim süresi boyunca şeriat korkusu üzerinden propaganda yürüten, neoliberal politikaların takipçisi olacağını açıklayan, ülkenin sorunlarına dair ne dediği belli olmayan CHP genel başkanı Deniz Baykal’ın istifasının, hatta parti yönetim kademelerinin istifasının dahi CHP'yi yeniden sol bir parti haline getirebileceği tartışmalı hale gelmiştir.
Sol muhalefet için ileri !
Halkın yukarıdan kamplaştırılmaya çalışıldığı seçim döneminde halkın gerçek sorunlarının, taleplerinin adresi olacak bir sol kürsü yaratılamamıştır.
Neoliberal politikalara, emperyalizme, gericiliğe, şovenizme karşı başta ilerici emek örgütleri, halk örgütleri, sol partiler ve ilerici aydınların oluşturduğu bir halk cephesi yaratılması, halkın gerçek sorunlarını görünür kılan, halkın talepleri için mücadele eden ilerici bir halk hareketinin yaratılması için hareket edeceğini ilan eden böyle bir birlikteliğin; halkçı, eşitlikçi, bağımsızlıkçı, demokratik ve gericilik karşıtı bir sol programı simgesel adaylarla meclise taşımayı hedef alan bir çalışma yürütülmesi önerimiz seçim döneminde karşılık bulmadı. Ancak seçim sonuçları da açıkça göstermiştir; Türkiye’de Sol bir muhalefete ihtiyaç vardır.
Yaşanılan seçimle, siyasal boşlukların varlığı net bir biçimde görülmüştür. Yoksa, liberal köşe yazarlarının iddaa ettiği gibi bu ülkede her iki kişiden biri siyasal islamcı demek değildir. Merkez sağda, sosyal demokraside, solda ortaya çıkan boşluk, bundan sonra birileri tarafından doldurulmaya çalışılacaktır.
Solda oluşan boşluk ilk etapta sol liberaller tarafından doldurulmak istenecektir. Bunun aktörleri bellidir. Halktan kopuk, AB’den etkilenen, sorosçu, sol liberal ideolojiye sahip aktörlere karşı devrimcilerin, demokratların dikkatli olması gerekmektedir.
Meclise hangi partiler, hangi çoğunlukla girerse girsin, geleceğimizi değiştirmenin yolu en temel insani haklarımıza sahip çıkmak, halkın kendi hakları temelinde yürütülecek mücadeledir.
AKP’nin kuracağı yeni hükümetin icraatlarının ne olacağını tahmin etmek zor değil. 4 yıldır IMF, DB patentli yoksullaştırma politikalarının yılmaz uygulayıcısı, emperyalizmin bölgedeki sarsılmaz müttefiki AKP, halk düşmanı politikalarını şimdi oy oranını artırdığı koşullarda daha da pervasızca uygulayacak.
Halkevleri AKP’nin halk düşmanı politikaları karşısında, halkın gerçek talepleri sahipsiz değildir demeye devam edecek.
Ülkemizde yoksullaştırmanın hızla derinleştiği bir süreçte Halkevleri kendi geleceğini yoksul emekçilerin ortak örgütlenme çatısı haline getirme mücadelesi içinde tanımlamıştır. Yoksullaştırma programlarına karşı mücadeleyi temel önceliklerinden bir haline getirmiştir.
Yıllardır parasız eğitim ve sağlık kampanyaları düzenleyerek, Bunların birer hak olduğu bilincini yaymaya çalıştık. Bir yandan eğitim ve sağlık gibi en temel haklarımıza sahip çıkmaya çalışırken, diğer yandan halkın dilencileştirilmesine karşı dayanışma faaliyetlerini örgütledik. Eğitim çalışmaları, kitap kampanyaları, aile – çocuk eğitimine dair faaliyetler, sağlık alanında mahallelerde sağlık ocağı ve kreş talepleri... Yaşam alanlarımızın kentsel dönüşüm adına sermayeye yeni rant alanları olarak açılmasına karşı halkın barınma hakkına sahip çıktık.
Bu çalışmaların hepsi yoksulların dilencileştirmeye, yoksulların öfkesinin kör şiddet ve yozlaşmaya dönüşmesine karşı yaşamı üreten yoksulların, kendi yaşamlarını değiştirecek bir güç olarak örgütlenmesinin olanaklarını yaratmayı hedeflemektedir.
Çalışmalarımız yanlızlık duygusunun kırıldığı, etnik, cinsel, mezhepsel bölünmeye karşı mahalle halkının birbirine el uzattığı pratiklere dönüşmektedir.
Seçimle aynı zamanda sadece siyasal(!) düzlemden yani oy isteyerek yapılan siyaset tarzı da iflas etmiştir. Halkevlerinin önemi tam da bu noktada açığa çıkmaktadır. Siyaseti halkın gündelik yaşamının içerisinde yapma aracı ve tarzı çok önemlidir ve geliştirilerek devam ettirilmelidir.
Halkevleri AKP’nin halk düşmanı politikaları karşısında, halkın gerçek talepleri; eğitim, sağlık, barınma, enerji, su, yaşanılabilir bir çevrede yaşama güvenceli bir iş, onurlu bir ücret gibi en temel haklarımız sahipsiz değildir demeye devam edecek. Savaş çığırtkanlığı karşısında halkın barış talebini, “yoksullaştırıcı büyüme” politikaları karşısında insanca yaşam talebini, gericilik karşısında özgürlük talebini yükseltmeye devam edecek.
Bu gün, yıllardır Türkiye’nin sokaklarını, meydanlarını cesaretle doldurarak AKP’nin halk düşmanı yüzünü açığa çıkaran tüm ilerici toplumsal güçlerin önünde tarihsel bir görev durmaktadır; AKP hükümetinin politikalarına karşı bağımsız, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir Türkiye yaratmak için birlikte sol bir muhalefet örgütlemek.
HALKEVLERİ MERKEZ YÜRÜTME KURULU