Neoliberal politikalar insanlığın canına kast etmeye devam ediyor. En temel yaşamsal ihtiyaç olan su, şirketlerin kar odaklı politikaları sonucu halka ancak alınıp satılabilir bir mal olarak sunuluyor. Parası olmayanın bundan sonra asla ulaşmayacağı su, sermaye için de vazgeçilmez bir kar alanına dönüştürülüyor.
Suyu kamu malı olmaktan çıkartarak piyasa malı haline dönüştüren Dünya Su Konseyi üç yılda bir düzenlediği uluslararası forumlarla en kolay yoldan suya sahip olmanın yollarını arıyor ve her forum sonrası forumun gerçekleştiği ülkede yaşayanlar, en temel haklarının gaspı ile karşı karşıya kalıyorlar. Daha önce Fas, Hollanda, Japonya ve Meksika’da örgütlenen su forumları “su güvenliği” adı altında gerçekleştirdikleri tartışmalarla su kaynaklarının kullanımını ve denetimini sermaye lehine çevirirken ev sahibi ülkenin bakanlarının, yerel yöneticilerinin, parlamenterlerinin, bilim adamlarının ve sivil toplum kuruluşlarının sıkı işbirliğini öngörüyor. Halkın hiçbir aşamasında söz hakkının bulunmadığı forumda halk adına kararlar alınıyor.
Beşincisinin Türkiye’de gerçekleştirildiği Dünya Su Forumu’nda başta BM olmak üzere, DB, DTÖ, OECD ve Bölgesel Kalkınma Bankaların suyun özelleştirilmesi ile ilgili en büyük küresel tehditleri temsil etmektedirler. Su ortaklığı üzerinden geliştirilen politikalar, halkın asla taraf olamayacağı bir pazarlıkta pozisyon almasını, ülkesine suyunu çalmaya gelen hırsızları en iyi şekilde ağırlamasını buyuruyor. Bunun için AKP bakanlıkları, belediyeleri sermayenin önünde kul ediyor. Aylar öncesinden İstanbul’da başlayan ön forum ve toplantılar ile yapılan tanıtımlar sonucunda pek çok şirketin sponsor olması sağlanırken; DSİ, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İSKİ forumun düzenlenmesi konusunda başat aktörler oldular. Adeta büyük su şirketlerinin organize ettiği bir ticari şova dönüşen forum halkın yaşayacağı olağanüstü mağduriyetin resmi olarak hayata geçmesinden başka hiçbir işe yaramamaktadır.
Yerel seçimler sonrasında hızla ilerleyecek olan özelleştirmeler içerisinde su hizmetlerini en başta görmek bu nedenle şaşırtıcı olmayacaktır. Belediyelerin yeterli kaynak ayırmaması bahane edilerek yaşanan alt yapı sorunları, kuraklık ve benzeri nedenlerle zaten kamunun dışına çıkarılan su hizmetleri artık “şirketlerin kontrolü altında” hastalık, yükselen fatura veya susuzluk olarak halka geri dönecek.
Mücadele Yeni Başlıyor!
Sermayenin çıkarları doğrultusunda şekillenen politikalar sonucunda çeşmelerden içilmeyen, damacanalarla, pet şişelerle ancak parası olanın erişebildiği, ek hizmet vergileriyle faturalarının yükseltildiği su; bundan sonra ulaşılamadığı her yerde halkın yükselen kitlesel tepkisiyle karşılanabilecek bir mücadelenin konusudur. Bugüne kadar, İstanbul ve Kocaeli’nde zamlara karşı, Ankara’da temiz su hakkı talebi ile mağdurların etrafında biriktiği su hakkı mücadelesi, kriz koşullarına bağlı olarak artan yoksullukla halkın eğitim, sağlık barınma ve güvenceli iş hakkı mücadelesi içinde inşa edeceği yeni bir direnişin simgesi olacaktır.
Halkevleri olarak, İnsanlığa ait olan en temel yaşamsal hakkı çalanlara ve karanlık bir geleceği reva gören işbirlikçilere karşı halkın haklarını savunmaya devam edeceğiz. Bu sebeple ülkemizi işgal eden Dünya Su Forumu dağıtılmalı, suyun metalaştırılmasına izin veren işbirlikçi hükümet ve yerel yönetimler istifa etmelidir.
Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu