17 Şubatta Ankara’nın en merkezi yerlerinden biri olan devlet mahallesinde gerçekleştirilen patlamanın ardından bugün patlama bölgesine giderek "TÜRKİYE’DE VE BÖLGEDE BARIŞ HEMEN ŞİMDİ!" diyerek patlamanın gerçekleştirildiği bölgede basın açıklamamızı gerçekleştirdik.
Basın açıklamamızın ardından "Bizim savaşa değil Türkiye ve Ortadoğu halklarının yaşam hakkı için barışa ihtiyacımız var" diyerek beyaz tülbent bıraktık.
Gerçekleştirdiğimiz basın açıklamasının tam metni aşağıdadır.
TÜRKİYE’DE VE BÖLGEDE BARIŞ HEMEN ŞİMDİ!
Bu gün Ankara’da bomba yüklü bir araçla gerçekleştirilen saldırıda en az 28 insanımız hayatını kaybetti, 61 kişi yaralandı. Öncelikle hayatını kaybeden insanlarımızın ailelerine başsağlığı diliyor, 10 Ekim katliamını yaşayan, dostlarını, arkadaşlarını, üyelerini kaybetmiş insanlar olarak acılarını en derinden hissettiğimizi belirtmek istiyoruz.
Dün yaşanan patlama ilk patlama olmadığı gibi ne yazık ki son patlama olacağını da söyleyemiyoruz. Çünkü ülkemiz sorumsuz bir iktidar tarafından her gün daha fazla savaşa dâhil ediliyor. İktidarın sürdürülmesi adeta savaş politikalarının sürdürülmesine bağlı hale gelmiş durumda.
Ülkemiz AKP iktidarı eliyle kanlı bir savaş cephesi olmaya doğru sürükleniyor. Erdoğan-AKP koalisyonunun politikaları Türkiye’yi tehlikeli bir iç ve dış savaşın içerisine hızla sürüklüyor. Emperyalistlerle kol kola Ortadoğu’yu yeniden sömürgeleştirmeye girişmesi, Ortadoğu halklarının kanından kar ve rant devşirme hevesine dayalı politikaları, yaşamakta olduğumuz manzaraların oluşmasının ana sebebidir.
Dün yaşanan katliamın asıl nedeni güvenlik zafiyeti değildir, asıl neden barış zafiyetidir. Savaştan istikbal elde etmeye çalışmanın halkımıza maliyetidir. Şimdi çıkıp birlik beraberlik, kınama lanetleme, gücümüzü sabrımızı sınamasınlar, misliyle karşılık vereceğiz nutukları atıyorlar. Yüzlerce kez duyduğumuz içi boş, sorumluluklarını gizleme çabasından başka hiçbir geçerliliği olmayan bu nutuklar, geleceğimizin tehdit altında olmaya devam edeceğinden başka anlama gelmemektedir. Çünkü ihtiyacımız olan şey sert açıklamalar değil, çözüme dair yaklaşımlardır.
Yaşanan katliamlar açıkça AKP iktidarının yanlış politikalarından kaynaklanmakta iken; Erdoğan ve Davutoğlu tam tersini söyleyebilmekte ve uğradığımız her katliamdan kendi yanlış politikalarına dair sonuçlar çıkartmaya çalışmaktadırlar. Bu patlamayı da gerici, mezhepçi, faşist ve savaşçı politikaları tırmandırmanın yeni bir gerekçesi haline getirmeye çalıştıklarını ibretle izliyoruz. Patlamanın tam da güvenlik zirvesi esnasında gerçekleşmesi ayrı bir ironidir. AKP’nin güvenlikten anladığı şey demokratik hakların engellenmesidir. Bir yandan ülke bir savaş cephesine döndürülürken, güvenlik zirveleri yapılıyor, basın açıklamaları yasaklanıyor, basına sansür uygulanıyor, ağzını açan teröristlikle suçlanıyor, mitingler engelleniyor, muhalefet susturuluyor ama insanlarımız Suruç’ta, Ankara’da, Diyarbakır’da, Cizre’de bombalarla öldürülmeye devam ediyor. AKP’nin güvenlikten anladığı şey halkın can güvenliği değil, demokratik hakların, özgürlüklerin engellenerek çürümüş iktidarlarının korunmasıdır.
7 Haziran seçimlerinden sonra hiçbir parti ile koalisyon kurmaya yanaşmayan Erdoğan ve Davutoğlu ikilisinin bugün birlik beraberlik açıklaması yapmaları inandırıcılıktan yoksundur. Onların birlik berberlik dedikleri, AKP’nin savaş politikalarının tartışmasız desteklenmesidir. Oysa biz açık ve net biçimde AKP’nin rantçı, yağmacı, mezhepçi, cihatçı, milliyetçi, faşist politikalarının karşısında olduk ve olmaya devam edeceğiz.
Türkiye tüm komşularıyla düşmanca ilişkiler kurmakta, nerdeyse hepsiyle savaşabilecek politik yaklaşımlar belirlemektedir. Yaşadığımız katliamlar, bu yaklaşımların eseridir. İktidarın eli, Suriye’de savaşın doğrudan içindedir, cihatçıları destekleyen, Rus uçağını düşüren, Sur’da Cizre’de mahalleleri bombalayan bir ülkenin huzurlu olmasını beklemek ham hayaldir.
Cumhurbaşkanından, Başbakana, İçişleri Bakanından, MİT’ine kadar iktidar mensuplarından sorumluluk üstlenmelerini beklememekle birlikte yeniden seslenmek istiyoruz: Bu ülkede dökülen kanın hesabını Putin’den, Esad’dan, Obama’dan soramayacağımıza göre; Türkiye’yi onlar yönetmediklerine göre sizlerden soracağız. Suruç, 10 Ekim, Sultanahmet, 17 Şubat ve diğer tüm katliamların sorumlusu sizlersiniz, sorumluluktan kaçamazsınız. İçi boş nutuklarla bu sorunu çözemezsiniz. Yapılması gereken şey, çözüm yolu bellidir: tüm savaş politikalarından derhal vazgeçilmelidir. Ülkemizde ve bölgede barışçı politikalar belirlenmelidir. Bizim ve Ortadoğu halklarının, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla barış içerisinde bir arada yaşama hakkı kabul edilmelidir. Çözüm halklarımızın barış talebiyle ayağa kalkmasıdır. 18.02.2016
Samut Karabulut
Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı