Bugün saat 12.30’da Ankara'da Yüksel Caddesi’nde toplanan Halkevci Kadınlar bir süredir sağcı, solcu, akademisyen, aydın, sanatçı, siyasetçi birçok kesim tarafından yürütülen türban tartışmalarının bir kadın tartışması değil erkek tartışması olarak yürüdüğünü belirterek kendi özgürlük düşlerini anlattılar; “Özgürlüğü, savaşın, sömürünün, şiddetin hüküm sürmediği topraklarda, din, dil, ırk, cins ayrımına maruz kalmadan yaşamak istiyor; bunun da ancak bütünlüklü bir demokrasinin inşası ile mümkün olduğunu biliyor; gücünü buradan alan bir aydınlığı sadece kendimiz için değil tüm insanlık için istiyoruz.” dediler.
Halkevci kadınlar adına basın açıklamasını okuyan Ezgi Fındık, ülkede tepeden tırnağa yeniden inşa edilen ekonomik ilişkilerle birlikte dinsel bağnazlık ve gericiliğin tüm toplumsal dokuya işlediğini; emperyalistlerin ılımlı İslam projesinden beslenen AKP’nin, türban serbestliği tartışması ile kendi hegomanyasını kurduğunu ifade etti. Türban’ın bir özgürlük değil toplumsal gericiliğin ve bağnazlığın bayrağı olduğuna; öncelikle kadınların ve tüm toplum kesimlerinin yaşamlarını daraltan, gerçek özgürlük ve hak taleplerini yok sayacak zemini oluşturan bir silah olduğuna inandıklarını belirtti.
‘Türban takma’nın bir özgürlük olduğu ve bu yasağın üniversitelerde eğitim hakkının önündeki engel olduğu açıklamalarını yapan liberallerin türbanın siyasal islam tarafından salt kadın bedeninin değil, kadına karşı işlenen tüm suçların örtüsü olarak kullanıldığı gerçeğini görmezden geldiğini belirten Fındık “Türban serbestisi ile kendini özgürlükçü ilan eden gerici AKP ve onun ittifak bileşenleri; toplumun belirli bir kesiminin önündeki yasakları kaldırırken geri kalanının sosyal haklarını cendere altına alarak, haklarına sahip çıkanlara uyguladıkları baskı ve yıldırma politikalarını yaşama geçirerek özgürlükçü olmadıklarını bize çoktan ispatladılar.” diye konuştu.
“Türban yasağının kalkmasıyla beraber ilericilik namına sesini yükselten ulusalcı cephenin bileşenleri karanlığa karşı aydınlığın yanında saf tuttuklarını söylüyorlar.” diyen Fındık bu kesimlerin bağımsızlık ve aydınlanma mücadelesini türban karşıtlığına indirgediğini belirterek aynı kesimin binlerce yoksul ve emekçinin eşitlik, adalet ve insanca yaşam taleplerine ise yıllarca kulaklarını tıkadığını vurgulayarak şöyle devam etti:
“Oysa parası olmayana okul kapılarının kapatıldığı; eğitim, sağlık, ulaşım, barınma gibi en temel ihtiyaçlara dahi milyonlarca insanın ulaşamadığı bir ülkede; güvencesiz çalışmanın katliamlara yol açtığı bir ülkede; özgürlükçülük ancak bunlara karşı mücadeleyi de içeriyorsa, milyonlarca insanın insanca yaşam özleminin sesi olabiliyorsa gerçekten samimi olabilir. Savaşın, sömürünün, şiddetin hüküm sürmediği topraklarda dil, din, irk, cins ayrımına maruz kalmadan yaşamak isteyen; bunun çözümünün de ancak demokrasinin inşası ile mümkün olduğunu bilen, gücünü bütün bu değerlerin aydınlığından alan, tüm bunları sadece kendisi için değil tüm insanlık için isteyebilen özgürlükçüdür.”
“Özgürlükçülük milyonlarca yoksul kadınla beraber eğitimden ulaşıma, enerjiden barınmaya en temel kamusal hakların tasfiyesine karşı barikat olabilme, kadına yönelik şiddetin olmadığı, demokrasi ve özgürlüklerin gerçekten var olduğu, savaşın yaşamları karartmadığı bir ülkeyi kadın ellerimizle kurabilme inancını taşımaktır.” diyen Halkevci kadınlar şu taleplerde bulundular:
- Egemen siyaset anlayışının erkek egemen yaklaşımını ve tüm bir sistemin erkek egemen anlayışını reddediyoruz!
- Biz kadınlar insanca yaşam etrafında birleşen eğitim, sağlık, barınma, ulaşım, enerji, su, çalışma gibi temel kamusal hizmetlere hiçbir biçimde ayrımcılığa maruz kalmadan eşit, adil, parasız olarak ulaşmak istiyoruz.
- Savaşın gölgesinde giderek büyüyen şiddet ve ayrımcılığa karşı, yeniden kardeşleşmenin sağlandığı, dine, dile, etnik kökene bakılmaksızın tüm insanların eşit olduğu bir ülkede yaşamak hakkımız.
- Emperyalist sömürünün en vahşi biçimleri ile tecelli ettiği bu coğrafyada bağımsız bir ülke, savaşsız bir coğrafya, emperyalizmin var olmadığı bir dünya düzeni şimdi her zamankinden daha fazla talebimiz.
Açıklamanın ardından söz alan Şükran Eken “türbanın kadını özgürleştirdiğini söyleyen siyasetçilere bir kadın olarak sesleniyorum” diyerek kadınların asıl derdinin yaşanan yoksulluk, eşitsizlik, su faturaları, elektrik faturaları, tencereyi yemekle dolduramamaları olduğunu anlattı, “Ne kadının bir meta olarak kullanılmasını destekliyoruz, ne de kadının başörtüsüyle özgürleşeceğine inanıyoruz. Bu ülkede aydınlık düşünce istiyoruz, eşitlik istiyoruz, yoksulluğa başkaldırıyoruz.” dedi.
Eğitim emekçileri adına konuşan Nilgün Makar ise ders kitaplarına cinsiyet ayrımcılığını, gericiliği sokan uygulamalarıyla Tayyip Erdoğan’ın eğitim hakkı ve özgürlükten bahsetmesinin kadınlar, eğitimciler, veliler tarafından inandırıcı bulunmadığını belirterek “Bizim asıl sorunumuz türban değil; eğitim emekçilerine sözleşmeli, güvencesiz çalışma biçimlerini dayatılması, kayıt paralarıyla, katkı paylarıyla eğitimin paralılaştırılmasıdır” dedi.