Yeni liberal sömürü politikalarının ülkemizi büyük yıkımlara uğrattığı günümüzde, emek örgütlerinin ve müttefiklerinin saldırılar karşısında ciddi bir dağınıklık yaşadığı tartışma götürmez bir gerçek. 2006 1 Mayısı'nın eşiğine gelindiği halde bir araya gelme konusunda bile somut bir adım atılamadı. 1 Mayıs'ın nasıl bir politik eksene oturması gerektiği henüz saptanamadı. Böylesi bir noktaya nasıl geldiğimizi birkaç yönden irdelemekte yarar olduğunu düşünüyorum:
Bir kez Susurluk muhalefetiyle şekillenen yeni “siyasal” inisiyatifler, “artık toplumsal muhalefetin sahibi var” diyerek Demokrasi Platformlarını işlevsiz hale getirdiler. Demokrasi güçlerinin geniş zeminlerde gönüllü bir araya gelişleri ortadan kalktığı gibi demokratik kitle örgütlerinin, sendika ve odaların iç hukukları da sıkıntıya girdi. Saldırılar karşısında bir araya geliş refleksleri köreldi. Ortak kaygılar yerine aidiyet duygularından doğru düşünme bencilliği gelişti. Bu durum toplumsal muhalefet güçlerini edilgenleştirdi. Birilerinin ağzına bakan, bir diğerinin atacağı adımı izleyen bir konuma düşürdü. Bu tür eğilimlerin sayısal üstünlükleri de düşünüldüğünde, muhalefete ivme kazandırmak isteyen devrimci dinamiklerin işi de zorlaştı.
Muhalefet böylesi bir ruh hali içinde debelenirken, AB reformları adı altında uygulamaya konan sömürü ve baskı yasaları bir bir meclisten geçirildi. Sosyal devlet anlayışının getirdiği kavramlar yok edilerek kamunun ortak malları ve değerleri sermaye sınıfına peşkeş çekildi.
Kendi dinamiklerine dayalı bağımsız duruşunu yitiren toplumsal muhalefet ya ulusalcı politikalara kaydı ya da AB’ci politikalardan medet ummaya yöneldi. Bugünkü açmazların önemli bir nedeni burada yatıyor.
Muhalefetin güçsüzleşmesini yaratan bir diğer neden meydanı boş bulan kontra örgütlerin sivil toplum kuruluşları adı altında yürüttükleri faaliyetlerdir. Halkın özlemlerini ve sesini temsiliyetten uzak , sermaye yanlısı dernek ve vakıflarla linç kültürünü geliştiren, şiddet ve baskı politikalarının hayata geçmesini kolaylaştıran bir siyasi iklim oluşturuldu. Kitleler ırkçı-faşist-gerici bir çizgiye mahkum edilmeye çalışıldı ve bunda da kısmen başarı sağlandı. Milli Güvenlik Kurulu Siyaset Belgesi'nde yer alan “sağ örgütler tehlike olmaktan çıktı, önümüzdeki dönemde en büyük potansiyel tehlike yoksulluktur” türünde saptamalar yeni baskı dönemlerinin önünü açtı.
Bir süredir ülkemizin çeşitli bölgelerinde gerçekleştirilen en meşru hak arama girişimleri, basın açıklamaları bu oluşturulan politik iklim nedeniyle terör suçu olarak tanımlandı ve mağdurlar “terörist” suçlamasıyla linç edilmeye çalışıldı. Adeta tarih tekerrür gibi… Süleyman Demirel 80 öncesi “Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz” diyerek kitle katliamlarının önünü açmıştı. Maraş, Sivas v.b katliamlar bu politikaların sonucu gerçekleştirildi. Bugün de bir takım kesimlerin aynı misyonu üstlendikleri görülmektedir.
Gerçekten de şanlı bir mücadele tarihine sahip olan örgütler bile ortalığa salınan bu tehdit ve korkulardan etkileniyor. Provokasyon endişesiyle en meşru eylemlerde ve en anlamlı günlerde bile köşelerine çekilme yolunu seçiyorlar. Muhalefete musallat olan bu gerici çizgi aşama aşama demokrasi güçlerinin bulunduğu bütün zeminleri etkiliyor. Demokrasiden ve emekten yana kimi örgütler pusulasını şaşırmış her çeşit sağcı ile birlikte savaşa, baskılara ve sömürüye karşı eylem birliktelikleri oluşturmaya çalışıyorlar. Şimdi de işçi sınıfının ve emekçilerin onuru olan 1 Mayıs'a işbirlikçi anlayışları ortak ediyorlar.
Bu gerçeklikten hareketle; bunlara karşı duyarlı, ortak bir politik hat geliştirmeliyiz. Vatandaşlık ve kamusal hakların gasp edilmesine karşı en meşru demokratik haklarını kullanan bizler, yaşam hakkımıza yönelen saldırıları boşa çıkartacak bir duyarlılığı yaşama geçirmeliyiz. Bu saldırılar karşısında toplumsal muhalefetin fili, meşru, özgün, pratik davranışlarını geliştirmeli ve ortaklaştırmalıyız. Her birimiz bu eksende en güçlü birliktelikler için sorumluluk sahibi olmalıyız.
Halkevciler olarak bu dibe vuruştan çıkmanın yolunun öncelikle dostu düşmanı ayırt edebilmekten geçtiğine inanıyoruz.
2006 1 Mayıs'ında Halkevcileri ve tüm emek dostlarını yukarıdaki anlayışlar doğrultusunda alanlarda buluşmaya çağırıyoruz.