"Halkçı-Demokratik Yerel Yönetim Çalıştayı" Sonuç Bildirisi
Türkiye, 2019 yerel yönetim seçimlerine ekonomik kriz ve hukuk dışı, baskıcı bir rejim altında giriyor. Kurulan rejim altında seçim sürecinin adil ve demokratik bir biçimde geçmeyeceği ve seçim sonuçlarına, sonrasında seçilen yapılara iktidar lehine sürekli müdahalelerin olacağı bilinerek bir seçim taktiği ve yerel yönetim programı ortaya konmalıdır. Yerel yönetimlerde mevziler kazanmak, AKP’ye meşruiyet kaybettirmek önemlidir ancak seçim sonrası mücadele her açıdan belirleyici olacaktır. Çeşitli başlıklardaki atölyelerde yapılan çalışmalarla oluşturulan "Halkçı-demokratik yerel yönetim" çalıştayımızın sonuç metni, aynı zamanda halkçı demokratik yerel yönetimi programımızın ana başlıklarını da oluşturmaktadır.
Erdoğan’ın halkın yönetime katılım kanallarını tamamen yok eden, hatta temsili demokrasinin tüm kurumlarını ve kaidelerini felç eden sitemine karşı halkın doğrudan söz, yetki, karar sahibi olduğu yerel yönetim modelleri ortaya konmalı ve savunulmalıdır. Ancak bu şekilde “demokratik bir yerel yönetim anlayışı” açığa çıkarılabilir ve rejimin yerel yönetimlere saldırısı karşısında halkla birlikte direnilebilir.
Ekonomik krizin etkilerinden sermayeyi ve iktidar ilişkilerini korumaya çalışırken, yükünü ise elektrik, doğalgaz, su başta olmak üzere tepeden tırnağa tüm temel ihtiyaçlara ve hizmetlere yapılan zamlar, tüketim vergileri, kamu varlıklarını sermayeye aktarma gibi yollarla halka yüklemeye çalışan iktidar programına karşı halkın krizden korunmasını hedefleyen bir yerel yönetim programı ortaya konmalı ve savunulmalıdır.
Neoliberal programa ve anti-demokratik işleyişe alternatif bir model ortaya konmadan, AKP ile özdeşleşmiş neoliberal yerel yönetim modeli kabul edilerek, AKP ile hizmet yarışı olarak sunulacak bir seçim kampanyasının inandırıcı olması da güven vermesi de mümkün değildir. İnandırıcılık ve güvenilirlik ancak halkın ortak sorunlarına çözüm öneren politikalar ortaya konarak sağlanabilir.
Bu da halkçı-demokratik yerel yönetim programıdır. Halkçı-demokratik yerel yönetim anlayışı, en başta neo-liberalizmi ve onun değişik versiyonlarını reddeden bir anlayıştır. Kentleri sermayeye yatırım ve kar alanı haline getiren, sadece bu amaçla bir dizi altyapı yatırımı, “mega projeler” dayatan anlayışa karşı halkçı-demokratik yerel yönetim, belediyelerin doğrudan halkın asıl ihtiyaçlarını gözeten bir anlayışla çalışır.
Üretici belediyecilik anlayışını temel alır, kamusal hizmetleri ve ürünleri doğrudan kendisi üretir, ticari amaç gütmez, ihtiyacı olan kent ve yapı malzemelerini üreten üretim birimleri kurar. Konut ihtiyacını banka ve inşaat sermayesi başta olmak üzere sermayenin yüksek yatırım ve kar alanı haline getiren yönteme karşı halkın barınma hakkını esas alan, başta konut kooperatifçiliğinin desteklenmesi ve organize edilmesi olmak üzere piyasa dışı çözümler üretir. Kira fiyatlarını kontrol altında tutar. Kentlerin planlanmasını (kentsel dönüşüm) rant için değil, insanca yaşanacak, doğayla ve kültürel ve tarihsel varlıklarla uyumlu, nüfus değişimine ve imkanı olmayanların hak kaybına yol açmayacak şekilde kamu eliyle yürütür. Kültürel varlıkları ve doğayı korur, gönüllü kuruluşların ve kitle örgütlerinin kültürel, sanatsal, sosyal çalışmalarını destekler, ortak çalışmalar yürütür. Sağlıklı ve ucuz gıdaya halkın erişimi için fiyat ve sağlık denetimleri yapar, üretici ile tüketici arasındaki kopukluğu gideren kooperatif, doğrudan satış, tanzim satış gibi modeller organize eder. Kooperatifleri destekler. Tarımsal arazileri korur ve üretimini organize eder, gıda ve tarım tekelleri karşısında küçük üreticileri destekler. Taşeronlaştırma sistemine son verip hizmet üretimini kendi bünyesinde daha nitelikli ve ucuz olmasını sağlarken, sermayeye giden karı işçilerin gelirinin arttırılmasında değerlendirir. İstihdam olanaklarını yaratmakta kullanır. Ulaşım, enerji, barınma, ekmek, su vb temel yaşamsal ihtiyaç ve hizmetleri yoksulları gözeten çapraz fiyatlandırma ve destekleme yöntemiyle ya da ücretsiz olarak halka ulaştırır ve kar amacı gütmez. Kentler büyük nüfusların kaynaştığı, barış içinde ve eşit hak ve olanaklara sahip olarak bir arada yaşadığı mekanlar olmalıdır. Halkçı-demokratik yerel yönetimler kentin düzenlenişinde bunu göz önünde bulundurarak kültürel alan dahil eşitlikçi politikalar geliştirip etnik, dinsel ve cinsiyet temelli ayrımcılığa karşı mücadele eder.
Bir zamanların “özgürlük” mekanı olarak tanımlanan kentler artık asosyalliği, bireyciliği dayatmakta, “hasta edici” hale gelmiş, insani, estetik değerlerini yitirmiş durumdadır. Halkçı-demokratik yerel yönetim meydanlar, koruluklar, parklar, kentlilerin ortak kullanım alanları çoğaltılarak kentte ortak yaşam, dayanışma ve siyasal özgürlük bilincinin yaratılması için çalışır. Kentlerin betonlaşmasına karşı, kentlilerin yeniden doğayla buluşabileceği planlamalar yapar, sokak hayvanlarının kent yaşamının insanlarla birlikte bir parçası olduğu bilinciyle düzenlemeler yapar. Kentlerin spor, sanat, kültür politikaları, imarı vb her türlü planlamasında kadınlar, engelliler, yaşlılar, çocuklar ve gençler için özel, onların ihtiyaç ve taleplerine uygun politikalar geliştirir ve hayata geçirir. Kadınların toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle bakmakla sorumlu tutulduğu çocuk, hasta, yaşlı bakımının ve ev işlerinin toplumsallaştırılması için kreş, bakım evleri, yemekhaneler; erkek şiddeti karşısında kadınların güvende olacağı ve yaşamı kurmak için onları güçlendiren sığınma evleri, danışma ve destek birimleri; kadınların ve çocukların önleyici sağlık hizmetlerine erişmesini kolaylaştırmak için yaygın önleyici sağlık hizmeti veren birimler açar. Kentlerde oluşan kentsel rantın, vergilendirme gibi çeşitli yöntemlerle tekrar topluma kazandırılmasını sağlar. Haksız zenginleşmeye neden olan spekülasyonlara ve rantiyeye izin vermez, kentsel topraklar üzerinde spekülasyona son vermek amacıyla tedbirler alır. Halkı yönetimlerden dışlayan, bırakın kararlarda söz sahibi olmayı, katılımı dahi engelleyen neoliberal sistem iflas etmiştir. Halkçı demokratik yerel yönetim anlayışında sokak temsilcilerinden başlayarak, mahalle ve kent düzeyine ulaşan meclisler kurulup yerel yönetimin bir parçası haline getirilerek halkın söz, yetki, karar sahibi olduğu bir işleyişle belediyeler ve kentler yönetilir. Halkla ve kentin örgütlü güçleriyle birlikte çalışan ve hesap veren-şeffaf bir belediyecilik uygulanır. Örgütlü bir toplum yapısı, halk örgütlülüğüne dayanan yerel yönetim yapısı oluşturmaya çalışır. Belediye yönetim mekanizmalarında yer alacak adayların belirlenmesinde adayların halkçı-yerel yönetim programının adayı olması ve bu programı hayata geçirmek üzere halkla birlikte hareket etmesi, güvenilirlik, hiçbir belediye olanağını, ilişkisini kişisel çıkarları için kullanmayacak olması esas alınır. Kadınların yerel yönetimlerde etkin olmasını, eşit temsilini esas alır, bu konudaki piyasacı-ticari kriterleri reddeder. Uzun yıllara dayalı ayrımcı politikaların yarattığı negatif sonuçları giderecek programlar planlamak, hayata geçirmek, kadınların öz örgütlülüğünü yaratmak, kadın dayanışmasını ve özneleşmesini büyütmek amacıyla ayrıca kadın meclisleri örgütlenir. Engellilerin gerek yerel yönetimlerde temsili gerekse de ayrıca engelli hakları meclisi olarak örgütlenmesini esas alır. Basının tekelleşmesine ve iktidarın sesi haline dönüşmesine karşı halkın haber alma hakkını esas alan alternatif medya çalışmaları yürütür ve bağımsız medya çalışmalarını destekler. Halkın muhtarları, sarayın mahalledeki sesi değil halkın taleplerini, halkla birlikte her yerde savunan ve onun için harekete geçen muhtarlardır. Halkçı-demokratik yerel yönetimlerle ortaklaşa ve mahalle birimi gibi çalışırlar. Halkçı-demokratik yerel yönetim programını bulunduğumuz her yerde halkımıza, seçime giren siyasi öznelere ve adaylara anlatacağız. Neoliberalizmi reddeden, faşizme direnen, kriz karşısında emeği koruyan halkçı-demokratik bir programın ortaya konması ve uygulanması için mücadele edeceğiz.
Halkevleri