DOĞA VE HALK SAĞLIĞI DEĞİL, YAĞMACI ŞİRKETLER KORUNDU
Halkevleri Ekoloji Çalışma Grubu “salgın ve ekolojik yıkım raporu” açıkladı.
Rapor ülkemizde ilk Covid-19 vakasının ortaya çıktığı 11 Mart tarihinin üzerinden geçen iki aylık süreçte yapılmak istenilen yıkım ve rant projelerini, bu projeler gerçekleşebilsin diye Saray iktidarının sermayeyi nasıl desteklediğini, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın rant projeleri için nasıl çalıştığını, bu projeler yüzünden oluşacak su ve hava kirliliğinin bu süreçte insan sağlığını nasıl etkileyeceğini ve bu sürecin hayvan haklarını nasıl etkilediğini içeriyor.
Salgının başladığı ilk andan itibaren rant projelerin Türkiye’nin dört bir yanında devam etti. Salgına rağmen yapımında ısrar edilen projelerin başında enerji ve madencilik sektörünün yatırımı olan projeler geliyor. Toprak, su ve hava kirletiliyor. Kamu kaynakları bu projelere ayırılıyor.
Saray iktidarı salgın sürecinde halkın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını koruyacağına, şirketlerin bu süreçteki zararlarını karşılamayı, ihale işlerini kolaylaştırmayı, doğal alanların statülerinin değiştirilip yapılaşmaya açılmasını sağladı. Korona süreci AKP ve onunla palazlanan şirketler için tam bir fırsatçılığa dönüştürüldü.
Bu iki aylık süreçte Çevre ve Şehircilik bakanlığı 20 yeni ÇED olumlu kararı verdi. Göstermelik halkın katılımı toplantılarının bile yapılamayacağı bu dönemde ÇED süreci başlatılan projeler de cabası.
Salgın dönemi doğa kadar hayvan haklarını da etkiledi. TBMM Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu tarafından hazırlanan rapor, TBMM Genel Kurulu’nda değerlendirilmişti ve kanun teklifine dönüşmek üzereydi. Ancak ilk rafa kalkan düzenleme olması bir yana salgın fırsatçılığının en çarpıcı göstergelerinden biri olan infaz yasasıyla hayvanlara karşı suç işleyenlerin cezaları da düşürüldü.
Koronavirüsün solunum yoluna etkileri biliniyorken Türkiye’de en ciddi hava kirliliği nedenlerinden bir olan ve bulundukları bölgelerde solunum yolu hastalıklarının fazlalığı bilimsel olarak tespit edilen termik santraller denetlenmedi. Raporda örnek olarak ele alınan 4 termik santralde de hastalık yapıcı maddelerin değerleri mevzuatta belirlenen değerlerin çok üstünde olduğu halde bu santrallar hala çalışır durumda.
“Salgın ve ekolojik yıkım raporu” iktidarın ve sermayenin doğaya ve yaşama düşmanlığının iki aylık belgesi. Halkın sağlığı için çalışan bir hükümet bu süreçte inşaat şirketleri için yapılan bütün köprü, otoban, hava limanı, kanal gibi rant projelerinden vazgeçer ve bu projeler için harcanacak parayı veya bu şirketlere verilen garanti ödemelerini salgınla mücadele için kullanabilirdi. Bu süreçte doğaya müdahale eden bütün projeleri durdurup yenilerinin yapılmasını engelleyebilir, başta termik santraller olmak üzere çevre kirliliğine neden olan santralleri kapatabilirdi. İlkim krizine karşı acil eylem planı oluşturabilir su kaynaklarının korunması için yasal düzenlemeler yapabilirdi. Tarım alanlarını rant projelerine açmayıp doğayla uyumlu bir tarım politikası geliştirebilir, küçük üreticiyi destekleyen önlemler alabilirdi… Bu iki ayda bunların hiç biri olmadı. Ekoloji mücadelesi verenler salgına rağmen rant fırsatçılığı yapamazsınız derken ülkeyi yönetenlerin yüzü bile kızarmadı.
Şimdi “normalleşme” denilen yeni bir evreye geçiliyor. Bu döneme bir çoğu kent suçu olan ve insanları kapalı çarşılara mahkum eden AVMlerin sahiplerinin çıkarı düşünülerek başlandı. Saray iktidarının tarafı belli. Doğayı ve yaşamı savunanların da. Beton sevicilerin, enerji şirketi koruyucuların iktidarının son bulduğu; doğanın, hayvanların, halkın haklarının korunduğu sağlıklı günler için mücadeleden vazgeçmeyeceğiz.