Basına ve kamoyuna;
Yaklaşık 8 aydır COVİD-19’un bir işçi sınıfı hastalığı hale getirildiği bir memlekette ölümle burun buruna yaşıyoruz. Bir yanımızda salgın hastalığın bulaşma riski diğer yanımızda salgınla birlikte saldırganlığı giderek artan neo liberalizm ve onun uygulayıcısı bir iktidar var. Salgından kendimizi korumayı başarsak bile ya bir iş cinayetinde ya bir erkek şiddetinde ya da tahrip olan doğanın bir doğal afetinde ölmeye devam ediyoruz.
Pandemiyi kendi iktidarını ayakta tutmak için fırsata çeviren bir iktidar var. İktidarın uyguladığı politikalar sonucu pandemi bir işçi sınıfı hastalığı haline gelmiştir. Salgın en çok işçilerin, yoksulların yaşadığı mahallelerde yaygın haldedir. Eşitsizlik, adaletsizlik, yoksulluk, yoksunluk, anti demokratik uygulamalar pandemi bahanesi arkasında giderek artmıştır.
Pandemiyi bahane eden patronlar kazançlarına kazanç katarken, işçilerin çalışma koşulları her gün biraz daha zorlaştırılıyor, güvencesiz hale getiriliyor. Emeklerinin karşılığı gün geçtikçe eriyor. AKP, pandemi döneminin başından beri çıkardığı yasa, yönetmelik ve KHK’larla patronların yanında olduğunu gösteriyor. İşsizliğin giderek büyümesine rağmen istihdamı artırmaya yönelik hiçbir politika uygulanmıyor.
İşlerini korumayı başaran işçiler ise her gün hastalığı kapma riskinin yanında giderek ağırlaşan çalışma koşullarında iş cinayetlerinde ölmeye devam ediyor. Artan işsizlik sayısını patronlar işçiler için bir tehdit unsuru haline getirdi. İşten atmakla tehdit ettikleri işçileri daha düşük ücretlerle daha güvencesiz koşullarda çalışmaya zorunlu bırakıyorlar. AKP ise yaptığı düzenlemelerle işçileri patronlar karşısında daha fazla güçsüz hale getiriyor. Kısa çalışma ödeneği bile fazla görülüyor, ücretsiz izin dayatması ile işçiler açlığa mahkum ediliyor.
Parası olanın her gün test yaptırabildiği parası olmayanın ise test yaptırabilmek için kırk dereyi geçmesi gereken bir sağlık politikası izleniyor. Sağlık Bakanı her gün yaptığı açıklamalarla gerçeklerin üstünü örtbas ediyor. Hastanelerin yoğun bakım ünitelerinin yetersizliği kabul edilmiyor. Hastalar evlerde tedavi ediliyor. Sağlık çalışanları arasında ayrım yapılıyor. Sağlık çalışanlarının kendilerini koruması için yeterli tedbirler alınmıyor. Her gün bir sağlık çalışanını kaybediyoruz.
Eğitimde ise eşitsizlik, adaletsizlik var. Parası olan eğitim hizmetlerinden yararlanabilirken yoksul halkın çocuklarının geleceği adeta yok ediliyor. Özel okullarda sağlanan koşullar devlet okullarında sağlanamadığı gibi EBA TV gibi uygulamalar yürütülemiyor. İnternet ve tableti olmayan binlerce çocuk eğitim hakkından faydalanamıyor. Çocukları evde kalan çalışan ebeveynler ise ne yapacaklarını bilmez haldeler. Bir tarafta çocukları diğer tarafta işten atılma korkusu insanları çaresiz bıraktı. Eğitim hakkından faydalanabilmek için çatılardan düşerek ölen çocukların olduğu bir memleket olduk artık.
Özel okullarda, etüt merkezlerinde, kurslarda, özel ders vererek geçinmeye çalışan ya da ataması hala yapılmayan öğretmenlerin durumu ise giderek kötüleşiyor. Özel sektörde çalışan öğretmenlerin çalışma koşulları her gün biraz daha zorlaştırılıyor. Özel okul sahibi patronların öğretmenlere yaptıkları dayatmalar, tehditler kendisi de bir özel okul patronu olan Milli Eğitim Bakanı tarafından görmezden geliniyor.
Pandemi koşullarında doğanın ve kentlerin talanı ve yağması ara verilmeden devam etti. Pandemi başladığından bu yana 100’den fazla proje için ÇED onayı verildi. Bacası olmayan termik santraller halen zehir saçmaya devam ediyor. Kapatılması gereken termik santraller iktidar açısından adeta görünmez oldular. Akkuyu’daki nükleer santral inşaatı ise işçilerin ölümleri göze alınarak devam ettiriliyor. Hukuken tıkanan projelerde Cumhurbaşkanı bizzat müdahale ederek şirketler için acele kamulaştırma yaparak köylülerin topraklarını gasp ediyor.
Diğer bir yandan ise içeride ve dışarıda savaş politikaları ara vermeden sürdürülüyor. Türkiye’de yaşayan halklar arasında düşmanlığı artırmaya yönelik politikalar izleniyor. Bu yetmiyormuş gibi Ortadoğu’da, Libya’da, Azerbaycan’da, Kıbrıs’ta savaş kışkırtılıyor. Yoksul halkın çocuklarının canları ve kanları üzerinden rant peşinden koşuluyor. Katliamlar ve savaş politikaları bir yönetim biçimini almış durumda.
Pandemide derinleşen toplumsal cinsiyet eşitsizliği kadınları daha da güvencesizleştiriyor. Hasta ve yaşlı bakımı gibi temel hizmetlerin tamamen ev içine dönmesi kadınlar için asla bitmeyen karşılığı ödenmeyen mesaiye dönmüş durumda. Ücretli çalışan kadın ve erkekler arasındaki gelir eşitsizliği de giderek büyüyor.
Uygulanan gerici politikalar kadınlara daha fazla şiddet daha fazla taciz daha fazla ölüm olarak yansıyor. Her gün bir kız kardeşimizi erkek şiddeti sonucu kaybediyoruz. Kadın katilleri iktidar tarafından ödül niteliğinde cezalarla korunuyor. Tacizciler, istismarcılar pandemi affıyla ceza evlerinden salınıveriyor, uzaklaştırma kararları uygulanmıyor.
Yaşanan ekonomik krizin faturası emekçilerin sırtına yıkılıyor. Patronlar daha da zenginleşirken yoksulluk, açlık giderek artıyor. AKP’nin ekonomik krize karşı tek çaresi borçlanma. Memleketi uluslar arası finans akbabalarına borçlandırırken halkı da bankalara borçlandırarak krizi daha da derinleştiriyor. Soframıza borçlanarak koyabildiğimiz bir zeytine bile göz dikmiş bir iktidar var. TÜİK yalanlarla enflasyonu düşürmeye çalışırken marketteki, pazardaki enflasyon halkın canını yakmaktadır. Yoksulluk, yoksunluk nedeni ile intihar vakaları artmış durumdadır.
Pandemi bir sağlık sorunu olmasına rağmen pandemi sürecini İçişleri Bakanı yönetiyor. Salgın yönetimi, muhalefeti etkisizleştirme yönetimine dönmüş durumda. Cumhurbaşkanı Giresun’da miting düzenleyerek çay dağıtabilirken en küçük bir basın açıklaması bile pandemi bahanesiyle engelleniyor. Pandemi kolluk kuvvetlerinin elinde bir silaha dönüştürüldü. Valiler tarafından il hıfzıssıhha kurulları adeta kolluk kuvvetlerinin emirlerinin yerine getirildiği kurumlara dönüştürüldü.
Bizler Halkevciler olarak diyoruz ki; ölmemek, güvenceli çalışmak, insanca yaşamak istiyoruz. Ailelerimizi, dostlarımızı, iş arkadaşlarımızı ne salgın yüzünden ne de neo liberal politikalar yüzünden kaybetmek istemiyoruz. AKP’nin iktidarını devam ettirmek için yoksulların, emekçilerin, işçilerin sırtına basmasına, kanları üzerinden iktidarını korumasına artık dur deme zamanı geldi.
Eşitlik istiyoruz! Adalet istiyoruz! Demokrasi İstiyoruz!
Bugünden itibaren memleketin dört bir yanında aşağıdaki taleplerimizi hayata geçirmek için yola çıkarıyoruz. Nerede haksızlığa uğrayan bir işçi varsa yanında olacağız. Nerede katledilen bir işçi varsa patronlardan hesap soracağız. Hastanelerde sağlık çalışanlarının nefesi, güvencesiz öğretmenlerin sesi olacağız. Yağmaya ve talana karşı köylülerle jandarma barikatının en önünde olacağız. Savaşa, ırkçılığa karşı dik duracağız. Kadın dayanışmasını büyüteceğiz. Bir kişi bile eksilmeyeceğiz.
Ve bizler diyoruz ki;