Tuzluçayır’daki Feyzullah Çınar parkı tarihinde ilk kez böyle bir kalabalığı ağırlıyor olmalı… Tarih 2 Kasım Cumartesi, sabahın erken saatleri… Türkiye’nin farklı kentlerinden Ankara’ya gelen Halkevciler eylem öncesi son hazırlıklarını yapıyor. Sabah güneşi yüzlere vururken ‘çevredeki kahvelerden anlaşmalı olarak yarı fiyatına alınabilen’ çaylar yudumlanıyor, poğaçalar atıştırılıyor, önlükler, bayraklar hazırlanıyor… Aynı saatlerde diğer toplanma yeri olan Saimekadın’da da aynı sahneler yaşanıyor olmalı…
Ankaralı olmayanlar bile mahallede biraz turlayınca birkaç saat içinde başlayacak mitingin havasının Tuzluçayır’a ne kadar hakim olduğunu anlayabilir… Esnafın dükkanlarında miting afişleri göze çarpıyor. Müşteri olarak girdiğiniz internet cafede de kırtasiyede de herkesin mitingden konuştuğuna şahit oluyorsunuz.
Parkın önündeki caddede bir süre sonra halay ve horonlar başlıyor. Herkes uzun zamandır olmadığı kadar heyecanlı, yüzler gülüyor. Sloganlar, başladığında bütün mahallede yankılanıyor. Pencerelerine, balkonlarına çıkan kadınların, çocukların sayısı artıyor. Mahallede miting çağrısı yapan ses aracı parka yanaştığında kimse yerinde duramaz oluyor. Şarkılar, marşlar, sloganlar birbirine karışıyor. Önlükler giyiliyor, görevliler öne çıkıyor, pankartlar, bayraklar açılıyor. Şimdi herkes hazır, yürüyüş, başlıyor…
Bambaşka bir ‘aşkınlık hali’ var yürüyüş kolunda. Her yürüyüşte hissedilemeyecek, başka türlü bir şey yaşanıyor Tuzluçayır’da… Bu kez kent merkezi içinde değil, yoksul mahallelerden kent merkezine yürüyor Halkevciler, ses aracından çalan Çav Bella’nın sözlerine uygun olarak “Gecekondulardan iniyor halk…” Araçtan konuşmalar yapılıyor, atılan sloganlar, şarkılar caddelerde yankılanıyor. Liselilerin herkese hip-hop müziğini sevdiren ‘Sanal Difüzyon’u, Kazım’ın ‘Narino’su, “Hayat denilen kavgaya girdik” diye başlayan sözlerine hep bir ağızdan eşlik edilen Avusturya İşçi Marşı… Sağlı sollu tüm apartmanlardan Ankaralılar balkonlardan yürüyüş koluna el sallıyor, alkış tutuyor. Yok sayılanlar, görülmeyenler, alnının teriyle yaşamlarını sürdürenler, yoksulluklarını kader bellemeyenler, ev kadınları, geleceğini isteyen üinversiteliler, liseliler, insanca bir yaşam isteyenlerin sayısı yürüyüş sırasında artıyor… Dedik ya, “anlam ve önemi” büyük bir yürüyüş bu. Yalnız Halkevleri ve neoliberalizme karşı haklar mücadelesi açısından değil Türkiye solunun mücadele geleneği açısından da. Çünkü öğreniyoruz ki çok uzun zaman sonra ilk kez kullanılıyor bu yürüyüş güzergahı. Yürüyüş böylece dünü bugüne, bugünü yarına taşıyor, bu toprakların solunun tarihinde bir köprü kuruyor.
Ankara sokaklarında başbakanın otoritesi hiç bu kadar çizilmiş midir acaba? Ses aracındaki genç Halkevci bağrıyor “Amerikancııı”, kitle cevap veriyor: “Ampul Tayyip”, devam ediyor “Halk Düşmanı”, “Ampul Tayyip”, “Önce tüccar”, “Ampul Tayyip”, “Sonra dinci”, “Ampul Tayyip”…. “Ampul Tayyip”, “Ampul Tayyip”, “Ampul Tayyip”, “Ampul Tayyip”. Sonra yüzlerce kişi ellerini kaldırıp tezarürata başlıyor “Ampul Tayyip” diye. “Ampul Tayyip” sonra oluyor “Tüccar Tayyip” sonra da oluyor “Hırsız Tayyip”… Hemen arkasından ‘ayaktakımı’ sloganı patlıyor: “Ayaklar Baş olsun Tayyip defolsun”… Evet defolsunlar… Bu kez defolması gerekenler anonslanıyor: “AKP”, yürüyüşçüler cevap veriyor: “Defoool!”, “Melih”, “Defooooool!”, “Tayyip” “Defoooooooool!”
Dikimevi’ne varıldığında Ankara’nın diğer mahalleleri ve farklı kentlerden Halkevciler ve tüm hak mağdurları biraraya gelmeye başlıyor. Dikimevi’nde yer turuncu, gök mavi oluyor kısa süre sonra. Artık görmemek elde değil, neo-liberalizme karşı mücadelenin Türkçe’si ortada duran… Halkın sola, solun halka aktığı bir görüntü…
Tüm hak mağdurları, en fazla tırpalanan haklarını öne çıkararak katılıyorlar eyleme. Her kortej ayrı bir renk katıyor yürüyüş denizine.
Engelliler korteji mesela… Halkevleri Engelli Hakları Atölyesi’nin üyeleri engellerini aşıp gelmişler Ankara’ya. Yürüyüşün en anlamlı pankart ve dövizleri de onların kortejinde: “Dilenmiyoruz, Direniyoruz”, “Engel sistemdir!”, “Sakatlık ayıp değil çözümü Tayyip değil”.
Kadınlar her zamankinden fazla varlar, her zamankinden fazla görünürler talepleriyle bu seferki mitingde. Yüzlerce kadın mor önlükler taşıyor üzerilerinde. Önlüklerin hepsinin önünde Sıdıka’nın talepleri yazılı: “Eğitimde Cinsiyet Ayrımına Son”, “Eşit İşe Eşit Ücret” vs… Pankartlarından öğreniyoruz ki kadınlar ocağı kapatıp, çocuğu uyutup, kocayı susturup, babayı küstürüp, patronu kızdırıp gelmişler AKP’yi haklamaya. Fotoğraf çekmek için bir apartman dairesine çıktığımızda görüyoruz: Turuncu denizinin içine morlar yayılmış durumda. Mor ve turuncu ne de yakışırmış birbirine... Bir kadın içinden “Hüseyin Üzmez’in şimdi karşıma çıkması için neler vermezdim” der gibi yürüyor ön sıralarda, elinde kartondan hazırladığı terlikle: “Üzmez, sen hiç anne terliği yedin mi?
En başı dik, alnı ak kortejlerden biri Dikmenliler’e ve Mamaklılar’a ait… Öyle ya onlar değil mi, evlerine, onurlarına sahip çıkan, Melih Gökçek’in hayatlarını karartmasına aman vermeyen, memlekette hak mücadelesi veren herkese son birkaç yıldır sürekli umut veren… Barınma hakkı için alandalar yine… Çocuklar ve yaşlılar en az gençler kadar katılıyor sloganlara… Arkalarından gelen Keçiörenliler ulaşım zamlarını geri çektireceklerini, Batıkentliler krizin faturasını ödemeyeceklerini belirtiyorlar kortejlerinde.
Çukurova Halkevleri pankartının arkasında onlarca Türk ve Kürt omuzomuza yürüyor: “Türk-Kürt kardeşçe tam bağımsız Türkiye”. Altındağ Halkevleri de biraz ileride bu topraklarda kardeş kavgasına asla izin vermeyeğini haykırıyor: “İç savaş kışkırtıcılarına işbirlikçi AKP’ye karşı kardeşliğin ülkesini kuracağız”. Sivas Halkevi’nin pankartı Alevisiyle, Sünnisiyle tamamlıyor kardeşlik mücadelesi tablosunu: “Gericiliğe ve ırkçılığa karşı kardeşliğin ülkesini ve Sivas’ını kuracağız”.
Karadenizliler, bölgelerindeki hem boyun eğmeme hem de eğlenme yeteneklerini getirmişler yanlarında. Karadeniz’i Karadeniz yapan derelerine, çaya, fındığa sahip çıkmak için o gün oradalar. “Derelerimizi satanları, çayımızı, fındığımızı çürütenleri, Aklamayiruk, Haklayiruk” diyorlar.
Bir süredir su hakkı ve enerji hakkı başlıklarında ‘yolumuzu aydınlatan’ Kocaeli Halkevleri mitingin ruhuna uygun olarak AKP’yi sadece Aklamıyor, Haklama niyetini gösteriyor pankartıyla: “AKP’nin Neo-liberal, gerici gemisini körfezde batıracağız”, “AKP’nin enerji politikalarını aklamıyoruz. İZGAZ’ı satın alan Suez-Gdp’yi haklayacağız”.
Eskişehir’de ekmeğe yapılan zamların geri aldırılmasında büyük rolü bulunan, son zamanlarda Eskişehir’de, kentin havasını değiştirmeye başlayan Eskişehir Halkevleri başbakanı ‘fena’ uyarıyor: “AKP’yi ekmek çarpacak, su çarpacak”.
Bursa Halkevleri’nin “Enerji Haktır Satılamaz” pankartı arkasındaki kitlesi Bursa’da halkın hakları mücadelesinin son dönemde ne kadar geliştiğini göz önüne seriyor.
Antalya Halkevi, bir süredir tüm baskılara, gözaltılara karşı inatla yürüttüğü ve Antalya halkından büyük destek gören ulaşım hakkı mücadelesini taşıyor eyleme: “Ant-Kart soygununa son”.
Deniz Feneri Derneği soygununun ortaya çıkmasından sonra İzmir’de AKP’nin yolsuzluklarını inatla teşhir eden, eğitim hakkı mücadelesinde her geçen gün daha fazla yol kateden İzmirliler “AKP’nin gericiliğine teslim olmayacağız eğitim hakkımızı alacağız” diyorlar.
Bolulu Halkevciler tüm haklarını talep ettikleri, güneş vurdukça parıl parıl parlayan pankartları arkasında yürüyorlar: “Eğitim, sağlık, barınma, su, beslenme, insanca yaşam”.
İstanbul Halkevleri, kortejin önlerinde haklar mücadelesinin en ileri yolunu işaret ediyor pankartında: “Marx her zaman haklıydı, Yaşasın Sosyalizm”.
Mücadelelerinin başarıya ulaşmasıyla emek hareketinin büyük takdirini toplayan Ankara Üniversitesi emekçileri “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız” pankartlarıyla ve gür sloganlarıyla yer alıyorlar eylemde.
AKP’yi aklamayan mühendisler, mimarlar, şehir plancıları da, eğitimciler, sağlıkçılar da mitingdeler. Devrimci öğretmenler, halkın öğretmenleri kara tahtalarını taşıyor yanlarında: “Ders: Halkın Hakları, Konu: Eğitim Hakkı, 02.11.2008 Pazar, Şımaranlar: Tayhip, Unkatan, Şişmek, Hüsüyen, Şahin.” Eğitim hakkını ortadan kaldıranları, üniversite emekçilerini güvencesiz çalıştıranları, paralı eğitim politikalarını, ders kitaplarını bilimsellikten uzak bilgilerle dolduranları, üniversitelerde kışla düzenini, okulları işletme, öğrencileri müşteri, öğretmenleri tahsildar yapanları, öğretmenleri güvencesiz, ücretli, sözleşmeli çalıştıranları aklamadıklarını haykırıyorlar.
29 Kasım’da Ankara’da diğer emek güçleriyle birlikte AKP’ye uyarı yapacak KESK’in Ankara Şubeler Platformu, krizin faturasını ödemeyeceğini belirtiyor: “Yoksulluğun, yolsuzluğun, krizin faturasını emekçiler ödemeyecek”.
Taşeron sağlık çalışanlarının örgütlenmesine öncülük yapan Dev Sağlık-İş “Herkese sağlık ve güvenli gelecek” talebini taşıyor 2 Kasım’a. Halkın içinde, halkla beraber, halk için tiyatro yapan Tiyatro ÖteYüz üyeleri ile daha geçen haftalarda üniversitenin stadyumundaki DEVRİM yazısını yenileyen, Melih Gökçek’in ‘tarihsel’ düşmanlarından ÖDTÜlüler de pankartlarıyla alanda.
Ve Dikmenli bir teyzenin tabiriyle ‘talebeler’…
Mitingin coşkusuna coşku katan üniversiteli ve liseliler yaratıcı pankartlarında birbirleriyle yarışıyorlar … İstanbul Öğrenci Kolektifleri’nin Boğaz köprülü, denizli, havaya kalkmış yumruklar ve bayrak silüetli pankartı Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin balığa bürünmüş Karadenizli’nin Karadeniz’de AKP feneriyle aydınlanan ABD gemisine “Hop Hemşerim” diye kafa tuttuğu pankart en çok ilgi görenler. İzmir, Kocaeli, Uludağ, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Abant İzzet Baysal, Eskişehir, Sivas, Çukurova, Mersin… Hepsi uzun emeklerle hazırladıkları pankartlarıyla varlar alanda…
“Karanlığı yırtarak geliyoruz” diyen Genç Umutçular’ın boylarından iki kat büyük, uzun sopalı, sapan atan çocuk çizimi de her göreni bir kez daha dönüp baktırıyor alanda.
Kortejin önlerinde yeşil sermaye mağduru bir amca ise hakkını, hak meydanında arıyor, gövdesinde taşıdığı dövizle: “Katil Milli Görüş Yeşil Sermaye Cami Soyguncuları YİMPAŞ KOMBASSAN Endüstiri Allah Belanızı Versin”.
Halkevleri’nin dostları da en önde yürüyor. Protokol sözcüğünün soğukluğunun karşılayamacağı kadar sıcak, içten dayanışmacı bir topluluk bu…
Kortejlerin Kolej Meydanı’na girmesi zaman alıyor, hem de epey… Dilşat ve Özgür gür sesleriyle karşılıyorlar sahneden alana girenleri.
Önce Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol çıkıyor sahneye…AKP zulmüne meydan okuyanları Türkçe, Kürtçe, Arapça ve Gürcüce selamladıktan sonra ülkenin Başbakanı’na bir öğretmen olarak öğretmen edasıyla ders veriyor. Halkın haklarından sonra da krize karşı şartlarından bahsediyor, talepler listesini arz etmiyor “şartları uygula” diyor.
Sonra hak mağdurları çıkıyor sahneye… Kadınlar adına kürsüye çıkan İstanbul Halkevi Başkanı Semra Ocak’ın attırdığı “Herkes Sussun Kadınlar Konuşsun” sloganına kız kardeşleri, “gülerek ve bağırarak” katılıyorlar…
Hava kapamaya başlıyor. artık sonlara yaklaşılıyor… Sırada kampanya boyunca şarkıları dinlemek var. İki aydır dillere dolanan şarkıları söyleyen yüzler ilk kez görünüyor mitingde. Önce liselilerin oluşturduğu Turc Devrim çıkıyor sahneye, çıkmalarıyla izleyicileri coşturmaları bir oluyor. “İsyan” ve “Devrim” diye avaz avaz bağırtıyorlar kitleyi. İki ayda alıştırmışlar ahaliyi hip-hopa! Öyle ki şarkıları çalınca büyük küçük herkes ritme uygun sallanmaya başlıyor olduğu yerde. Sonra haftalardır her dinleyenin birbirine “Kim bu güzel sesin sahibi” diye sormasına neden olan Gülistan alıyor mikrofonu. Profesyonel şarkıcılara taş çıkartırcasına söylüyor ‘Halkın Sesi’ni. Son olarak Giresunlu gençler çıkıyor sahneye ve halaylar, horonlar alıp başını gidiyor.
Bitirilmese kimsenin gideceğinin olmadığı miting hava kararmaya yakın son eriyor… Ancak İlknur Birol’un baştaki konuşmasının sonunda söylediği gibi “Bu miting bir final değil bir başlangıç”. Alanda sahnenin tam karşısında yer alan billboarda asılı devasa pankart 3 Kasım sonrasının çalışmasını işaret ediyor. Halkın hakları mücadelesi “krize karşı şartları var”a evrilecek. Yani evet, 3 Kasım sabahından itibaren mücadele yine sürecek. Ancak bir farkla: Bu kez daha büyük bir umut, inanç, özgüvenle…