1 Eylül Dünya Barış Günü’nde dünya halkları yine barışa hasret, milyonlarca insan savaşların yarattığı tahribat altında yaşıyor. Yaşanan doğa olayları felakete dönüşüyor, savaşlara milyarlar harcanırken insanlığın eli Pakistan’a yetişmiyor. İnsanın ve bütün doğanın düşmanı kapitalizm insanlığı, emeği, doğayı sömürürken, emperyalist saldırganlık bütün dünya halklarını tehdit ediyor. Dünyayı yöneten bir avuç mutlu azınlığa karşı insanlık savaş, yoksulluk, açlık tehdidi altında yaşamaya devam ediyor. ABD Başkanı Obama Irak’tan çekilme kararını açıklarken işgali “özgürleştirme”, Bush’u “vatansever” olarak övüyor ve Afganistan’daki NATO işgali sürüyor. İsrail Ortadoğu’da işgal altında tuttuğu topraklarda Filistin halkını açlığa ve ölüme mahkum etmeye devam ediyor. Yardım gemilerine saldırarak 9 Türkiye vatandaşını katleden İsrail ile askeri, diplomatik ve ticari ilişkiler korunurken, “öldürmeyi iyi bilenler”den alınan Heron uçakları Türkiye tarafından hiçbir utanç duyulmadan kullanılıyor.
Ülkemiz ise yıllardır Kürt sorununun çözümsüzlüğünü dayatan egemenlerin kirli savaş politikalarıyla yönetiliyor. Otuz yıldır ülkemiz topraklarında kan, gözyaşı eksik olmadı. Kürt halkının haklı ve meşru taleplerine verilen ülkeyi yönetenlerin cevabı yakılan köyler, ormanlar, faili meçhuller, zorunlu göç, Kürt halkının dilini konuşamaması, kültürünü yaşayamaması oldu. Kırk bin insanımızı kirli savaşta kaybettik.
2010 1 Eylülü’nü ne yazık ki önceki yıllardan çok da farklı bir atmosferde kutlamıyoruz. Açılım sahtekârı AKP hükümeti Kürt sorununun çözümsüzlüğünü sürdürüyor. Bir yandan açılımdan bahseden iktidar yüzlerce çocuğu hapse attı, yüzlerce Kürt siyasetçisi tutuklandı, DTP kapatıldı, genel başkanlarının milletvekilliği düşürüldü.
AKP’nin çözüm dediği işte budur. Kürt hareketinin tasfiyesidir, bütün Kürtleri AKP’li yapma amacıdır. AKP aynı aymazlıkla anayasa referandumunda Kürtlerden evet oyu istemektedir. Referandum sürecinde bir yanına Refah Partisi’ni, diğer yanına BBP’yi alan AKP iktidarı ırkçı, inkarcı, militarist söylemleri en yüksek perdeden seslendirerek MHP tabanına da göz kırpmakta, gerici-faşist sağ bir cepheyi tahkim etmektedir. Bu gidişattan “demokratikleşme” beklemek aşırı iyimserliğin ötesinde büyük bir hata olacaktır. Çözüm bu iktidarın bu Türk-İslamcı yönelimini referandumda HAYIR oylarımızla bozguna uğratmaktır.
Oysa çözümün yolu hiç de karmaşık, anlaşılamaz değildir. Kürt halkının talepleri karşılanmalı, Kürtlerin temsilcileri muhatap alınmalıdır. Cezaevlerine atılan yüzlerce çocuk, siyasetçi derhal serbest bırakılmalıdır. Silahların susması fırsat olarak değerlendirmeli, ellerin bir daha tetiğe gitmemesi için gereken adımlar atılmalıdır.
Çünkü artık ne Kürtlerin ne Türklerin ölüme, gözyaşına tahammülü kalmamıştır. Barış bütün halkların olduğu gibi ülkemiz halklarının en temel hakkıdır. Herkesin eşit haklara sahip olduğu bir ülke hayal değildir. Kürtlerin, Türklerin, Arapların, Lazların, Çerkezlerin barış içinde kardeşçe yaşayacakları bir ülke emekçi halklarımızın elleriyle kurulacaktır.
İlknur Birol
Halkevleri Genel Başkanı