31 MAYIS 2011’DEN 31 MAYIS 2012’YE
HOPA DİRENİŞİNİN VE METİN LOKUMCU’NUN KATLEDİLİŞİNİN BİRİNCİ YILINDA HOPA RAPORU
İÇİNDEKİLER
Giriş
1. 31 Mayıs 2011 Tarihinde Hopa’da Ne Oldu?
2. Üyemiz, Dostumuz Öğretmen Metin Lokumcu Nasıl Öldürülmüştür?
3. Adli Tıp Raporları Ne Diyor?
4. AKP Mitingi Hopa Halkına Rağmen Nasıl Yapılmıştır? Erdoğan Hopa Halkını Nasıl Hedef Göstermiştir?
5. Erdoğan’ın Koruma Memuru Nasıl Yaralanmıştır?
6. Erdoğan Hopa’da Yaşananların Ardından Halkevleri’ni Nasıl Hedef Göstermiştir?
7. Hopa’da Yaşanan Saldırılar 31 Mayıs’ın Ardından Nasıl Devam Etmiştir? Baskınlar, Tutuklama Terörü, Yargılama Süreçleri Nasıl Yaşanmıştır?
8. Hopa’da Dava Süreçleri Nasıl İşlemiştir?
9. 31 Mayıs’ta Hopa’da Yaşananların Ardından Ülke Çapında Hopa Halkıyla Dayanışma Göstermek Ve Metin Lokumcu’nun Katledilmesini Protesto Etmek İçin Sokağa Çıkan Toplumsal Muhalefet Güçleri Nasıl Bir Saldırı İle Karşılaştı?
10. 31 Mayıs Günü Ankara’da Halkevleri Myk Üyesi Dilşat Aktaş’ın Kalçasının Kırılması, Onlarca İnsanın İşkence Görmesi İle Sonuçlanan Saldırı Nasıl Yaşanmıştır?
11. Ankara Hopa Davası Nasıl Şekillendi? Hukuki Süreç Nasıl Devam Etti?
12. Ankara Hopa Davası İddianamesi Hangi Suçlamaları İçeriyordu?
13. Halkevleri’nin İsmi Davada Nasıl ve Neden Geçirildi?
14. Son bir yıla kısa bakış
GİRİŞ
31 Mayıs 2011, AKP ile Hopa halkının karşı karşıya geldiği gündü. Güç gösterisi yapmak için ilçeye gelen Erdoğan, karşısında emeğine, çayına, deresine, yaşamına sahip çıkan AKP’nin emek, halk, doğa düşmanı politikalarına karşı çıkan, AKP’ye defol diyen bir halk buldu. 31 Mayıs günü AKP iktidarının emriyle Hopa halkına yönelen saldırıda öğretmen Metin Lokumcu öldürüldü. Bu saldırı AKP iktidarının seçim sonrası “ustalık” döneminin nasıl geçeceğini gösteren kırılma noktasıydı. AKP yalnız sosyalisti, devrimciyi, Kürt siyasetçiyi değil onlarla birlikte, hakkını arayan, emeğine, yaşamına, doğasına sahip çıkan, özgür ve demokratik bir ülke isteyen herkesi hedef alacağı bir dönemi başlattı. AKP’nin iki dönemdir adımlarını attığı, devletin AKP’de somutlaşan dönüşümü neoliberal politikalarla, yeniden yapılandırdığı kurumsal faşizmle ve gerici toplum mühendisliği projeleriyle yapısal biçim kazanırken, bu yıkım politikalarını baskı ve zoru sistematik bir biçimde arttırarak uygulamaya geçirdiği bir sürece girilmiş oldu.
Hopa raporunu 31 Mayıs 2011 tarihinden bugüne Hopa sürecinde yaşananları bütünlüklü bir biçimde aktarmanın/hatırlatmanın önemli olduğunu düşündüğümüz için kaleme aldık. Bunun hem yaşanan süreci anlamak, hem de iktidar partisinin tarihi yeniden kendi zihniyetinde yazma çabalarına karşı mücadele edenlerin kendi tarihlerine, direnişlerine sahip çıkmaları ve açığa çıkan sonuçları bugünün mücadelesi açısından değerlendirmeleri açısından önemli olduğunu düşünüyoruz. Hopa direnişi ve Metin Lokumcu tarihe ait simgeler değil bugünün mücadelesinin yol göstericileridir. O nedenle bu yıl Hopa halkı 31 Mayıs’ta herkesi direnişin umuda dönüştüğü Hopa meydanına çağırıyor. O nedenle ülkenin dört bir yanında AKP iktidarının sokakta yenileceğini bilenler Hopa direnişini yaygınlaştırmak ve büyütmek için 31 Mayıs’ta sokağa çağrı yapıyor.
Hopa süreci 31 Mayıs’la bitmedi. Hopa’da toplam 17 kişi tutuklandı. Üç ayrı dosyada 64 kişi hakkında dava açıldı, yargılama sürüyor. Metin Lokumcu’nun ölümü hakkında ise hala tek bir şüpheli ifadesi dahi alınmadı. Ankara’da 23 kişi tutuklandı. Toplam 37 kişi hakkında süren davada “silahlı terör örgütüne üye olmak, terör örgütü propagandası yapmak, kasten yaralama, kamu malına zarar verme, görevi yaptırmamak için direnme, 2911 sayılı yasaya muhalefet etme” suçlarından ceza talep ediliyor. Ayrıca 48 kişi hakkında 2911 Sayılı Yasaya Muhalefet Görevi Yaptırmamak İçin Direnme Kamu Malına Zarar Verme suçlarından bir dava daha görülüyor. Ancak Ankara Hopa eyleminde gözaltında yaşanan işkence ve cinsel tacize ilişkin şikayetlere ilişkin hiçbir adım atılmadı. Halkevleri MYK üyesi Dilşat Aktaş’ın polisler tarafından linç edilmeye çalışılması, kalça kemiğinin kırılmasına ilişkin soruşturmada bir yıl boyunca hiçbir ilerleme olmadı.
Hopa aynı zamanda faşizme karşı demokrasi mücadelesinin hak mücadeleleriyle içiçeliğini gösterirken, bu mücadele çizgisinin tüm toplumsal muhalefet için ortak bir eksen olduğunu belirginleştirdi. Hopa süreci sadece AKP iktidarının yönelimleri açısından değil aynı zamanda mücadele açısından da kritik bir dönüm noktası oldu. Hopa halkı 31 Mayıs’tan sonra yine sokaklarda direnerek HES projelerini iptal ettirdi. Hopa direnişi sermayenin ve onun temsilcisi AKP iktidarının emek düşmanı, halk düşmanı, doğa düşmanı politikalarının sokakta yenileceğini gösterdi. Tıpkı 9 Aralık’ta Ankara Adliyesi önünde ya da Hopa’da adliye önlerinde Hopa davalarının adalet divanını mahkeme önüne kuranların, karanlığa geçit vermeyeceklerin, geleceğini, haklarını, özgürlüğünü faşizme teslim etmemeye kararlı olanların, AKP iktidarının “ileri demokrasine” inanmayanların direnişinin yaşamı savunanlardan hakları için mücadele edenlere, Kürtlerden gazetecilere, öğrencilerden akademisyenlere, seçilmiş milletvekili ve belediye başkanlarına, siyasetçilere dek dünyanın en büyük “terör hapishanesine” dönüşmüş ülkemizde bu yeni dönem baskılarına topyekün direnişin mümkün olduğunu, bu şekilde kazanacağımızı gösternesi gibi.
Evet; 31 Mayıs 2011’de Hopa halkı direnirken HES’lere hayır demişti, bir yılda binlerce HES projesiyle doğa talan edildi, sadece son bir ayda onlarca işçi HES inşaatlarında iş cinayetlerinde yaşamını kaybetti. 31 Mayıs’ta Hopa halkı çayda sömürüye son diyerek direnişi başlatmıştı. Bir yıl sonra bugün tüm Karadeniz’de halk çayda kota-kontenjan zorbalığına karşı ayağa kalkıyor, yollar kesiliyor. 31 Mayıs’ta Hopa halkı AKP zulmüne karşı direniş demişti. Bugün grev yasaklarına karşı emekçiler direnişte, kölelik ücretine hayır diyen kamu emekçileri, piyasacı/gerici eğitime hayır diyen öğretmenler, veliler; kadın düşmanlığına karşı bedenimiz bizimdir diyen kadınlar, özgürlük isteyen üniversiteliler, ÖYM-TMY terörüne direnenler, özgür basın ve sanat isteyen gazeteciler, sanatçılar sokaklarda.
Bugün artık Her yer, Hopa her yer direniş! Bugün artık hepimiz Metin Lokumcu’yuz.
1. 31 MAYIS 2011 TARİHİNDE HOPA’DA NE OLDU?
AKP seçim kampanyası boyunca bir ilki tercih etmiş, Tayyip Erdoğan bir ilçede seçim mitingi yapma kararı almıştır. Seçilen ilçe ilginçtir. Sol geçmiş ile bilinen, çayda kontenjan kota uygulamaları nedeniyle emeklerinin karşılığını alamayan, HES projeleri bahanesiyle dereleri şirketlere satılmaya çalışılan ve tüm bunlara ilişkin tepkilerini eylemlerle gösteren, Karadenizin en direngen noktalarından biri, AKP iktidarına biat etmeyen Artvin’e bağlı Hopa ilçesi AKP mitingi için seçilmiştir. Erdoğan, koruma ve polis ordusu ile Hopa’ya gelmiştir. Başbakan’ın özel koruma görevlileri ile birlikte polis ilçeye geldiği andan itibaren gerginlik yaratmaya, halkı terörize etmeye başlamıştır.
31 Mayıs 2011 tarihinde Hopa halkı; emeklerine, yaşamlarına, doğaya zarar veren AKP iktidarı temsilcilerinin, Başbakan Erdoğan’ın “seçim propagandası” dinlemek istememiş iktidar politikalarını protesto etmek, ilçelerine kadar gelen başbakana AKP’yi istemediklerini duyurmak için Hopa meydanında “Su haktır satılamaz – Hopa Derelerini Koruma Platformu” pankartını açarak toplanmıştır. Henüz eylem başlamamışken Hopa halkı horon oynarken AKP’nin emri ile ilk saldırı yaşanmış, horon oynayanların üzerine gaz bombaları atılmış, tazyikli suyun yanı sıra çevik kuvvet polisi halka saldırmıştır. [1] Hopa meydanında bir inşaata asılan içlerinde “Haklarımızı kazanmak için tek yol sokak, tek yol devrim – Halkevleri” yazılı pankartında olduğu pankartlar polis tarafından indirilmek istenmiştir
Hopa halkının AKP iktidarını protesto etmek için bir araya geldiği ve polis saldırısının başladığı meydanla Başbakan Erdoğan’ın miting yapacağı alan arasında korkuluklarla yaya geçişine kapatılmış bir duble otoyol ve bir de çift yön şehir içi yol bulunmaktadır. Ancak daha önce de defalarca gördüğümüz gibi Başbakan Erdoğan, bulunduğu herhangi bir yerde, herhangi bir protesto biçimine tahammül etmeme tavrı ile Hopa halkına şiddetle karşılık vermiştir
Saldırı sırasında okul ve hastaneye, dükkan içlerine, kapalı alanlara gaz bombaları yağdırılmıştır. Çevik kuvvet görevlileri, kadın erkek, yaşlı çocuk demeden önüne gelene coplarla saldırmıştır. Saldırı sırasında birçok Hopalı yaralanmış ve hastaneye götürülmüştür.
2. HALKEVİ ÜYESİ METİN LOKUMCU NASIL ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR?
Hopa’da yaşananların görüntüleri ve Hopa halkının tanıklıkları açıktır. Metin Lokumcu polisin halka dönük saldırısını engellemeye çalışmıştır. Görüntülerde polisin “dağıtın” emrine karşı Lokumcu’nun “60 yaşındaki insanları nereye dağıtıyorsunuz, gaz atmayın çocuklar var” sözleri duyulmaktadır. Lokumcu polislere “bunalttınız beni” diyerek seslenmiştir, “beni de alın memleketi kurtarın” haykırışı herkesin hafızalarındadır. Lokumcu, hedef gözetilerek atılan gaz bombaları ve polisin müdahalesi sonucu fenalaşarak hastaneye gittiğinde kendisine darp edildiğini ifade etmiştir. Lokumcu hasta olduğu için değil gaz bombaları ve polis müdahalesinin yarattığı ortam nedeni ile ölmüş, öldürülmüştür. AKP iktidarı Metin Lokumcu’nun ölümünün baş sorumlusudur. İlçenin tamamına yayılan polis saldırıları ve Lokumcu’nun ölüm haberinin Hopa’da duyulması üzerine Hopa halkı eylemine devam etmiş, polis saldırılarına karşı kendini savunmaya çalışmıştır. Başbakan’ın iddia ettiği gibi 100-150 kişilik bir grup değil tüm Hopa halkı polisle karşı karşıya gelmiştir. Metin Lokumcu eğitim emekçileri hareketine uzun yıllar emek vermiş bir öğretmen, Kemalpaşa Halkevi üyesidir ve yıllardır halk imecesiyle gerçekleştirilen Halkevleri Kemalpaşa Halk Festivali’nin oluşumunda büyük emeği geçmiştir, HES’lere karşı direnişin içinde yer almıştır. Metin öğretmen Hopa halkının değeridir. Erdoğan’ın Metin Lokumcu’nun ardından takındığı tutum (“biri ölmüş üzerinde durmuyorum”) hala Hopa halkının hafızasındadır.
3. ADLİ TIP RAPORLARI NE DİYOR?
Trabzon Adli Tıp Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesi tarafından hazırlanan raporda ölümün akciğer ve kalp rahatsızlığı sonucu olduğu belirtilmiştir. Ancak raporda ölümü “tetikleyen” nedenlerden bahsedilmemiştir. Hopa davasını yürüten avukatların talebi ile TTB Bilimsel Araştırma Kurulu toplanmış hazırladıkları raporda kişinin ölümüne neden olacak düzeyde bir kalp hastalığı ya da bir akciğer hastalığı olmadığı, otopsi raporu sonucunda bildirildiği gibi kendisinde mevcut bir hastalık sonucu ölmediğine işaret edilmiştir. Raporda ayrıca, kişinin stresli bir ortamda kimyasal gaza maruz kaldığı, ölümün kimyasal gazın akciğerde hasar, solunum yetersizliği, akciğer ödemi ve bunların tetikleyebileceği ventriküler fibrilasyondan kaynaklanabileceği söylenerek, "Ölüm ile kimyasal gaza maruz kalma arasında nedensellik ilişkisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır" denilmiştir. Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Trabzon Morg İhtisas Dairesinde yapılan otopsi sonucunda ortaya çıkan bulguların yanlış yorumlandığını açıklamıştır. Adli tıp genel kuruluna itiraz yapılmıştır. Açıktır ki mahkeme Adli Tıp kurumuna “ölüm nedeni nedir?” sorusunu yöneltmekte “ölüme giden süreci tetikleyen unsurları, nedensellik ilişkilerini kuracak tabloyu sormamaktadır.
4.AKP MİTİNGİ HOPA HALKINA RAĞMEN NASIL YAPILMIŞTIR? ERDOĞAN HOPA HALKINI NASIL HEDEF GÖSTERMİŞTİR?
Başbakan Erdoğan Metin Lokumcu’nun ölümüne yol açan ve Hopa’da halka yönelen görülmemiş polis terörüne rağmen Hopalı olmayan insanlara yine Hopa’da miting yapmıştır. Hopa halkı bunun tanığıdır. Hopa Belediye Başkanı Turan Kasımoğlu da olaylar sonrasında yaptığı açıklamada miting alanının Rize, Trabzon ve Artvin Yusufeli’den otobüslerle getirilen kişilerle doldurulduğunu, miting sonrasında alandan çıkan topluluğun yüksekokul önündeki minibüs ve otobüs duraklarına hareket ederek ilçeden ayrıldığını beyan etmiştir.[2]
Hopa halkı ilçede yaratılan teröre ve Metin Lokumcu’nun yaşamını kaybetmesine rağmen hiç birşey olmamış gibi mitingine devam eden Tayyip Erdoğan’a tepki göstermiştir. Erdoğan Hopa mitinginde ve ardından ilçede yaşananlara değinmezken Hopa’dan başlayarak ardından gelen tüm seçim mitinglerinde, Hopa’nın ardından geçtiği Trabzon’dan başlayarak “Meğerse eşkıya Hopa'ya da inmiş. Eli taşlı eşkıyalar oraya da inmiş. Ve ne yazık ki taşlarla araçlarımıza saldırdılar" diyerek Hopa halkını “eşkıya” ilan etmiştir. Hopa halkının direnişini kendi ifadeleriyle “eli sopalı birkaç kişinin, illegal grupların, rakip siyasi partilerin oyunu” olarak göstermek için büyük çaba harcamıştır. Erdoğan Hopa süreci tartışmalarında Metin Lokumcu’yu “birisi ölmüş”, “protestocu” gibi ifadelerle değersizleştirmiştir.
5. ERDOĞAN’IN KORUMA MEMURU NASIL YARALANMIŞTIR?
Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP yetkilileri Hopa’da halka yönelen saldırılarını ve Metin Lokumcu’nun yaşamını kaybetmesini önemsizleştirmek, saldırının polisten değil halktan geldiğini göstermek için; hız yapan seçim otobüsünün arka kapısında düşen koruma memurunu öne çıkarmıştır. Görüntüler ve Hopa halkının tanıklıkları koruma polisi Servet Erkan’nın “taş sonucu” düşmediğinin kanıtıdır. Koruma, hızlanan araçtan dengesini kaybederek düşmüş araç ise durmamıştır. Koruma polisinin araçtan düşmesine neden olan AKP’nin ilçede yarattığı terördür. Erdoğan polis saldırıları ve Lokumcu’nun ölümü ardından öfkenin büyüdüğü Hopa’da mitingini kısa kesmiş, panik havası ile ilçeden hızla ayrılmaya çalışmıştır. Erdoğan’ın 31 Mayıs’tan sonra da günlerce devam eden olay anında görüntülere yansıyan öfkesi ve ilçeden ayrılmaya dönük kontrolsüz hızı bu kazaya neden olmuştur. Koruma polisinin yaralanmasının da sorumlusu AKP’dir, Erdoğan’dır. Koruma polisinin araçtan düşmesinin hemen ardından tüm korumaların, kolluk güçlerinin ateş açmaya başlaması Hopa’da birden fazla ölüm olmamasının büyük bir tesadüf olduğunu göstermektedir. Polis memurunun ameliyatında bulunan doktorlardan Onur Yaman da, hastanın kaşının üzerinde 3 santimetre kesik bulunduğunu anlatarak, ''Ayrıca çökme kırığı da vardı. Bu kesici bir cisim ile olabilecek bir durumdu. Küçük bir taşın bunu yapması mümkün değil. Ancak düşme sonucu da bunlar olabilir'' demiştir.
6. ERDOĞAN HOPA’DA YAŞANANLARIN ARDINDAN HALKEVLERİ’Nİ NASIL HEDEF GÖSTERMİŞTİR?
Erdoğan Hopa’nın ardından geçtiği Trabzon’dan başlayarak tüm seçim mitinglerinden başlayarak Hopa direnişini seçim propagandasının bir parçası haline getirmiştir.
Aynı konuşmada “Enteresan CHP’nin devasa bir pankartı yanında kimler iş tutuyor, bilmenizi istiyorum" diyen Erdoğan, "Tek yol sokak diyor, tek yol devrim diyor. Altındaki imza ’Halkevleri’ diyor. Değerli kardeşlerim CHP’nin yanında böyle bir pankartın asılmasına göz yummasının ne anlama geldiğini Hakkari’de gördük.” diyerek örgütümüz Halkevleri’ni hedef göstermiştir[3] Aynı gün Ordu mitinginde [4] sözlerini tekrar etmiştir. 1 Haziran tarihinde Erdoğan Haliç Kongre Merkezi’nde yaptığı açıklamada bu defa Hopa halkına yönelik saldırılarına “bunlar eli sopalı şehir eşkıyaları” diyerek devam etmiş, Metin Lokumcu için “Bir tanesi ölmüş tanımıyorum üzerinde de durmuyorum” ifadesini kullanmıştır. Konuşmasında “Artvin mitingimizi Hopa'da gerçekleştirelim Trabzon ve Ordu mitinglerine yetişelim istedik. Birgün önceden CHP, yanlılar, Halkevleri gibi bütün örgütler orada bir kendilerine göre bize pres yapma veya bizi Hopa'ya adeta sokmama gibi bir cürretin içine girdiler” diyerek örgütümüzü yeniden hedef göstermiştir.
Sadece Erdoğan değil Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Hayati Yazıcı, AKP Grup Başkanvekili Suat Kılıç, Bakan Egemen Bağış gibi birçok AKP yetkilisi Hopa halkına dönük saldırılarını tekrarlamıştır.[5] İş bununla da bitmemiş AKP il ve ilçe teşkilatı yetkilileri benzer açıklamalarda bulunuş Hopa halkından “öc alınacağı”nın altı çizilmiştir.
Bunun önemli örneklerinden biri Ardahan AKP İl Başkanı’nın yaptığı açıklamadır. Ardahan AKP İl Başkanı Yunus Baydar “…Hopa’ya yaptırım mutlaka olacak, bu olay Başbakan Erdoğan tarafından da karşılıksız kalmayacaktır” diyerek Başbakan’ını tanıdığını göstermiştir. Erdoğan 31 Mayıs’tan itibaren katıldığı tüm mitinglerde ve televizyon programlarında[6] Hopa halkına saldırmaya ve Halkevleri’ni de hedef göstermeye devam etmiştir. [7]
7. HOPA’DA YAŞANAN SALDIRILAR 31 MAYIS’IN ARDINDAN NASIL DEVAM ETMİŞTİR? BASKINLAR, TUTUKLAMA TERÖRÜ, YARGILAMA SÜREÇLERİ NASIL YAŞANMIŞTIR?
31 Mayıs’ta yaşananların hemen ardından İçişleri Bakanlığı, 2 Mülkiye Başmüfettişi, 1 Polis Başmüfettişi ve 1 Jandarma Başmüfettişi olmak üzere 4 Başmüfettişi görevlendirmiştir ancak bu görevlendirmeler Hopa halkına yönelik polis terörü ve Metin Lokumcu’nun ölüm nedenini araştırmak üzere değildir. Başbakan’ın “protesto edilmesini” engelleyemeyen “kamu görevlilerine” yönelik olmuştur. Artvin Emniyet müdürü Muhsin Armağan, Jandarma komutanı Mehmet Nasif halka yeterince müdahale etmedikleri için görevden alınmıştır.
Erdoğan televizyon ekranlarında “Bu bizzat İçişleri Bakanıma verdiğim talimattır”[8] diyerek Jandarma komutanının görevden alınma emrini verdiğini ifade etmiştir. 31 Mayıs’tan bugüne kadar yaşanan tüm saldırıları bizzat Tayyip Erdoğan yönlendirmiştir. Özel harekat timlerinin katıldığı operasyonlarda yoğun şiddet uygulamış, Gözaltına alınan kişilere ilişkin avukatlara hiçbir bilgi verilmemiş, isimleri ve durumları saklanmıştır.
31 Mayıs’ın hemen ardından Hopa’da polis terörü had safhaya ulaşmıştır. İşyerleri, evler basılmış ilk gözaltı dalgasında 31 Hopalı gözaltına alınmıştır. Hopa’da yoğun şiddet uygulanarak gözaltına alınan, gözaltına alınırken ve gözaltı sırasında kaba dayak yolu ile işkenceye maruz kalan kişiler 4 gün aç susuz bırakılmış, kelepçeli halde bekletilmişlerdir. İnsan haklarına aykırı olan Terörle Mücadele Kanunu dahi Rasim Karakullukçu ve Osman Şanal tarafından uygulanmamıştır Erzurum’da özel yetkili (Eski Devlet Güvenlik Mahkemesi) savcılık tarafından 31 kişinin ifadesi herhangi veri ve olgu ortaya koymadan sırf savcılığın görev alanına dahil olsun diye terör örgütü adına suç işlemekten alınmıştır. Gözaltına alınan kişilere cezaevine gidene kadar kendi avukatları ile görüşme imkanı verilmemiştir. Yasaya aykırı olmasına rağmen soruşturma aşamasında vekaletname istenmiştir. Mahkeme, terör suçlarına ilişkin tutuklama talebini reddetmiş ancak kamu malına zarar vermek ve görevli memura direnmek suçlarından 12 kişi tutuklanmıştır. Tutuklanan Ali Aksu, İbrahim Aksu, Şafak Ustabaş, Şinasi Gümüşkaya, Önder Öner, İdris Akbıyık, Görgü Demirpençe, Yunus Aksu, Cengiz Akyüz, Şaban Kotil, Ender Yalçın ve Erhan Köse adlı kişiler görevli memura mukavemet ve kamu malına zarar vermek suçlarından Erzurum E ve H tipi cezaevlerine konulmuşlardır.
Onlarca Hopalının isminin ise “arananlar” listelerinde olduğu duyurulmuş, ilçede halka dönük baskı sistematikleştirilmiştir.
1 Haziran’da Hopa halkı öğretmen Metin Lokumcu’nun cenazesini kaldırmaya hazırlanırken telefonlar, köy yolları kesilerek, diğer ilçelerden gelenler geri çevrilerek polis terörü ile cenazeye katılım engellenmeye çalışılmıştır.
2 Haziran’da Erdoğan’ın hedef göstermesinin verdiği gözü dönmüşlükle polisler % 90 oranında zihinsel engelli olan Erkut Kibar'ı dahi gözaltına almışlardır. Erkut Kibar 3 gün gözaltında tutulmuş gözaltında kaba dayağa maruz kalmıştır.
3 Haziran’da gözaltına alınan yakınlarını adliye önünde bekleyen aileler saldırıya uğramıştır.
4 Haziran’da gözaltına alınan yakınlarının Erzurum’a götürüldüğünü duyarak uygulamayı protesto eden aileleri Hopa Emniyet Müdürü “Dağılın buradan. Gerekirse 10 bin polis yığarım” diyerek tehdit etmiştir.
12 Haziran akşamında özel timler tarafından gözaltına alınan Artvin Halkevi Başkanı Ferdi Şağbanoğlu çıkarıldığı Hopa Sulh Ceza Mahkemesi'nce tutuklanmıştır.
20 Temmuz’da Hopa'da Halkevleri Doğu Karadeniz Bölge Temsilcisi ve Derelerin kardeşliği Platformu yürütme kurulu üyesi Taylan Kaya, Hopa Halkevi Yönetim Kurulu Üyeleri Kamil Ustabaş ve Bülent Ustabaş gözaltına alınmış, 21 Temmuz’da Taylan Kaya çıkarıldığı mahkemede tutuklanmıştır.
26 Temmuz’da polis saldırısı sonucu yaşamını yitiren Metin Lokumcu'nun amcasının oğlu ve Eğitim Sen Hopa temsilcisi Osman Lokumcu ve Mete Cihan, Borçka Halkevi üyesi Yasin Öztürk gözaltına alındı. Lokumcu gece saatlerinde serbest bırakılırken, Mete Cihan tutuklanmıştır. Mete Cihan daha sonra 27 Ağustos’ta yapılan itirazın karar bağlanması sonucu serbest bırakılmıştır.
3 Ağustos 2011’da Halkevleri üyesi Onur Gümüşkaya ve ÖDP üyesi Tanju Gümüşkaya gözaltına alınmış, ardından serbest bırakılmıştır.
17 Ağustos’ta Kemalpaşa Halkevi üyesi Güven Poshoroğlu Hopa’da gözaltına alınmış ve ardından tutuklanmıştır.
25 Ekim’de Hopa Halkevi üyesi Müslüm Karabulut gözaltına alınmış ve 31 Mayıs olayları nedeniyle tutuklanmıştır.
Hopa’da yaşananlar nedeniyle toplam 17 kişi tutuklanmıştır.
8. HOPA’DA DAVA SÜREÇLERİ NASIL İŞLEMİŞTİR?
Hopa’da 31 Mayıs sürecinde yaşanan gözaltı ve tutuklamalara dair yargı süreci davaların toplumsal bir karşılık bulmaması, toplumsal muhalefetin tıpkı 9 aralık Ankara Hopa davasında olduğu gibi Hopa tutsaklarını sahipleneceği kitlesel bir mücadeleye dönüşmemesi için bilinçli bir biçimde parçalanarak uygulamaya konulmuştur. Şuana kadar dava süreçleri ile ilgili yaşananlar şu şekildedir:
31 Mayıs 2011’de Ankara’da KESK Şubeler Platformu’nun çağrısı ile sokağa çıkan Ankara toplumsal muhalefet güçleri AKP binasına yürümek ve basın açıklaması gerçekleştirmek istemiş, polis, biber gazı, tazyikli su ve coplarla müdahale etmiştir. Kızılay’ın dört bir yanında süren saldırılar sonucunda 54 kişi gözaltına alınmış, onlarca kişi yaralanmıştır. Halkevleri MYK üyesi Dilşat Aktaş eylemden sonra tek başına yakalanmış, pusuya düşürülerek polislerce öldüresiye dövülmüş, kalçası kırılmıştır. Gözaltına alınanlar işkence görmüş, eylemin ardından gelen gözaltılar, ev baskını ve tutuklamalarla Ankara Hopa davası diye bilinen dava süreci başlamıştır. (Ankara davasının ayrıntıları diğer bir başlıkta değerlendirilecektir. )
31 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da yapılan protesto gösterisi esnasında basın açıklaması okunurken Taksim Meydanı’nda bulunan bir otelde asılı duran AKP pankartının indirilmesi sonucu polis eylemcilere yine gaz, tazyikli su ve copla müdahale etmiştir. 2 kişi gözaltına alınmıştır.
31 Mayıs günü Bursa Fomara Meydanı’nda yapılan basın açıklamasına polis müdahale etmiş, müdahale sonucu 5 kişi yaralanmıştır.
1 Haziran günü İzmir Konak Meydanı’nda yapılan protesto gösterisine polis müdahale etmiş, 49 yaşında bir işçi emeklisi ve Turgut Eraslan, yaralanarak Alsancak Devlet Hastanesi'ne kaldırılmıştır.
2 Haziran’da İstanbul’da Hopa'da ve ardından Ankara'da yaşanan AKP terörünü protesto etmek için TMMOB, TTB, KESK İstanbul örgütlerinin çağrısı ile Şişli AKP önüne düzenlenen yürüyüş bitiminde polis eylemcilere saldırmış, 21 kişi gözaltına alınmıştır. Onlarca kişi yaralanmıştır. Sekiz kişi tutuklanma istemiyle sevk edildikleri mahkeme tarafından serbest bırakılmıştır. Eylemle ilgili soruşturma devam etmektedir.
Kocaeli’nde Hopa’da polis tarafından katledilen Metin Lokumcu için AKP il binasına yürüyüş düzenlenmiş, polis yürüyüşü engellemek istemiştir. İki kişi gözaltına alınmış ve daha sonra eylemcilerin çabası sonucu serbest bırakılmıştır.
10. 31 MAYIS GÜNÜ ANKARA’DA HALKEVLERİ MYK ÜYESİ DİLŞAT AKTAŞ’IN KALÇASININ KIRILMASI, ONLARCA İNSANIN İŞKENCE GÖRMESİ İLE SONUÇLANAN SALDIRI NASIL YAŞANMIŞTIR?
KESK Şubeler Platformu’nun çağrısı ile sokağa çıkan Ankara toplumsal muhalefet güçleri AKP binasına yürümek ve basın açıklaması gerçekleştirmek istemiş, polis, biber gazı, tazyikli su ve coplarla müdahale etmiştir. Halkevleri MYK üyesi Dilşat Aktaş eylemden sonra tek başına yakalanmış, pusuya düşürülerek polislerce öldüresiye dövülmüştür. Kalça kemiği kırılan Aktaş felç olma tehlikesi geçirmiş, 6 ay boyunca yatalak kalmış ve ayağında kısalma yaşanmıştır.
Aynı gün üç avukat dövülerek gözaltına alınmış ve Ankara Baro Başkanı Metin Feyzioğlu gelmeden serbest bırakılmamışlardır. Gözaltında bulunan elleri arkadan kelepçeli olduğu için kendilerini sakınmaktan bile yoksun bırakılmış kişilere otobüslerde cinsel taciz ve karakollarda kaba dayakla işkence yapılmıştır. THİV ve TTB işkenceyi tespit etmiştir.
Polis fezlekelerinde Halkevleri’nin de içinde olduğu demokratik kitle örgütleri, yasal siyasi partiler “terör örgütü” olarak nitelenmiştir.
Halkevleri MYK üyesi Dilşat Aktaş’a yönelen polis saldırısı ortadayken Erdoğan Konya mitingi sırasında Dilşat Aktaş’ı hedef göstermiştir. R.T. Erdoğan Dilşat Aktaş’ı kastederek “kız mıdır, kadın mıdır bilemem” diyerek kadın düşmanlığını sürdürmüş ve işkenceye birinci ağızdan destek vermiştir. Kalça kırığından ameliyat olan Dilşat Aktaş’ın hastane odasının önüne nöbetçi polis dahi yerleştirilmiş, yatalak olduğu bilinirken evi basılmıştır.
Polis tarafından dövülerek kalça kemiği kırılan Halkevleri MYK üyesi Dilşat Aktaş Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuş, aradan geçen bir yıla rağmen soruşturmada sonuç alınamamıştır. (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma no: 2011/67924 )
11. ANKARA HOPA DAVASI NASIL ŞEKİLLENDİ? HUKUKİ SÜREÇ NASIL DEVAM ETTİ?
31 Mayıs’ta Hopa’da halka yönelen polis saldırısı ve öğretmen Metin Lokumcu’nun bu saldırıda yaşamını yitirmesi nedeniyle aynı gün Ankara’da AKP’yi protesto etmek isteyen toplumsal muhalefet güçlerine yönelen saldırıda gerçekleşen gözaltılar 3 gün sürmüş, gözaltına alına kişilerden Öğrenci Kolektifleri’nden Ömür Çağdaş Ersoy ve Ozan Gündoğdu'nun, Sendika.Org yazarı ve Latinbilgi.Net editörü Soner Torlak'ın, Sosyalist Demokrasi Partisi’nden Fatih Koyuncu'nun ve Toplumsal Özgürlük Platformu’ndan Göksel Ilgın'ın tutuklu yargılanmasına karar verdi.
Hopa operasyonu 15.06.2011 tarihinde yapılan ev baskınları ve gözaltılar ile devam etmiştir. Soruşturma kapsamında aranan ancak evlerinde olmadıkları için gözaltına alınamayan Halkevleri Derneği üyesi iki kişi "biz bir suç işlemedik, evlerimizi basarak bizleri aramanıza gerek yok" diyerek savcılığa giderek ifade vermek istemişler, onlar da tutuklanmıştır. Hopa sürecinde ilk tutuklamalara ek olarak aralarında Halkevleri GYK üyesi Mahir Mansuroğlu’nun bulunduğu 7 Halkevi üyesi, Öğrenci Kolektifleri’nden 7 kişi ve 1 ÖDP üyesi tutuklandı. (Zafer Algül, Kadir Aydoğan, Can Türkyılmaz, Çağrı Yılmaz, Uğur Tuna, Uğur Uzunpınar, Hikmet Tanıl, Tayfun Yıldırım, Demet Yılan, Can Kaya, Nuri Özçelik, Özgür Atmaca, Doruk Yıldırım, Ozan Sürer) Sürecin devamında ÖDP, TKP ve SDP’de üyesi birer üniversiteli tutuklandı. Tutuklu sayısı çoğu öğrenci olan 23 kişiye yükseldi.
28 kişi hakkında açılan davada “silahlı terör örgütüne üye olmak, terör örgütü propagandası yapmak, kasten yaralama, kamu malına zarar verme, görevi yaptırmamak için direnme, 2911 sayılı yasaya muhalefet etme” suçlarından ceza talep edildi. Genel olarak her bir “sanık” için 17 yıldan 52 yıla kadar hapis cezası istendi.
Basın açıklamasına katılan öğrenciler hakkında öğrencisi oldukları üniversitelerde disiplin soruşturmaları başlatıldı. Üyesi oldukları sendikaların çağrısı ile basın açıklamasına katılan, polis tarafından dövülen ve işkence gören kamu emekçilerinin çalıştıkları kurumlara yazılar yazılarak “gereğinin yapılması” talep edildi ve idari soruşturmalar başlatıldı. Ankara Adliyesinde çalışan iki kamu emekçisi hakkında başlatılan disiplin soruşturmasında Adalet Komisyonu Başkanlığı, ‘bir daha atanmamak üzere devlet memurluğundan çıkarılmalarını’ talep etti.
9 Aralık’ta Ankara Hopa davasının ilk duruşması görüldü. Toplumun tamamının gözünde gayrimeşru duruma düşen Hopa davasının ilk duruşmasında tüm muhalefet güçleri AKP adaletini yargılamak üzere Ankara Adliyesi’nin önünde toplandı. Halkın hakları için mücadele edenlerin, su hakkı, yaşam hakkı için direnenlerin AKP adaleti tarafından yargılanamayacağını ilan eden davaya dönük çalışma sonucu sendika ve meslek odalarından siyasi partilere, demokratik kitle örgütlerinden siyasi çevrelere, su hakkı ve doğa mücadelesi örgütlerine, öğretim üyelerinden yazar, aydın, akademisyen ve gazetecilere kadar Hopa tutuklularını savunan, Hopa direnişinin meşruluğu ile davayı sahiplenenler Adliye dışında, tutsaklar ise mahkeme salonunda adaletin işleyişini mahkum ettiler. 9 Aralık’ta Ankara Hopa davası tutukluların tamamı tahliye edildi.
Ancak haklarında açılan davalar devam ediyor. 28 kişiye ek olarak aralarında Dilşat Aktaş’ın da olduğu 9 kişi Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından davaya eklendi. Böylece Hopa direnişi nedeniyle mahkemede örgüt üyeliğinden yargılanan Hopa sanıklarının sayısı 37 oldu.
Ankara’daki Hopa eylemine ilişkin ayrıca Asliye Ceza Mahkemesi’nde de 48 kişi hakkında 2911 Sayılı Yasaya Muhalefet Görevi Yaptırmamak İçin Direnme Kamu Malına Zarar Verme suçlarından bir dava daha görülüyor. Bu davaların ardından Ankara Emniyeti’nin eyleme katılan 50 kişi hakkında 20 Mart 2012 tarihli ek soruşturma yazısı üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 2012/825 numarasıyla yeni bir soruşturma yürütme kararı aldı.Hakkında soruşturma başlatılanlar arasında toplumsal muhalefet bileşenlerinin yöneticileri ile Ankara Hopa davasının avukatları da yer aldı. Soruşturmanın sonucunda dava açılması halinde Ankara Hopa olaylarından yargılananların sayısı 135’i bulacak.
Tüm bu davalara ek olarak onlarca kişi Hatay, İzmir, İstanbul’da Hopa eylemleri nedeniyle yargılanıyor.
12. ANKARA HOPA DAVASI İDDİANAMESİ HANGİ SUÇLAMALARI İÇERİYORDU?
Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı’nın hazırladığı iddianamede “AKP’ye muhalefet etmek”, “sol görüşlü” olmak suç kabul edildi. Evlerden alınan sol kitaplar, bu kitaplardan bazıları hakkında 70li yıllarda verilen ve daha sonra hukukiliği ortadan kalkan toplatma kararları eşliğinde iddianamede “delil” olarak yer aldı. İddianamede iktidar partisinin binası önünde yapılmak istenen basın açıklamasının neden engellendiği, polisin neden şiddet kullandığı, Dilşat Aktaş’ın kalça kemiğinin kimler tarafından kırıldığı, gözaltındaki 54 kişiye kimlerin işkence ettiği yazılmazken, örneğin “sanıklardan” 5 kişi müşteki olan 65 polisi yaralamakla suçlandı. Polislerin baş parmağının yaralanması, araçların tamponunda darbe izi gibi ibareler iddianamede yer aldı. Olay yerinde bulunan plastik flama boruları, tabip odası şemsiyesi, üniversitelilerin evlerinden alınan not defterleri, Feminist Politika dergisi, ulaşım zamları konusunda bir afiş bu ağır suçlamaların delili olarak iddianamede yer aldı. Aynı iddianame, 79 yıllık bir halk örgütü olan Halkevleri’ni “terör örgütü güdümünde faaliyet göstermekle” suçladı.
13. HALKEVLERİ’NİN İSMİ DAVADA NASIL VE NEDEN GEÇİRİLDİ?
Ankara Hopa davası iddianamesinde 80 yıllık bir halk örgütü olan Halkevleri iddianamede “yasadışı silahlı terör örgütü güdümünde faaliyet göstermek”le suçlandı. “Ülke gündemi ile ilgili sürekli eylem ve etkinlik yapmak” suçlamanın dayanağı haline getirildi. . Halkevleri’nin özellikle Irak savaşı döneminde gerçekleştirdiği savaş karşıtı eylemler, Filistin’le dayanışma eylemleri “yasadışı faaliyete” gerekçe olarak emniyetin verdiği bilgi notu ile birlikte iddianamede yer aldı. Halkevleri üyeleri hakkında yıllar önce açılan, takipsizlikle sonuçlanan, beraat alınan ya da Halkevleri faaliyetiyle hiçbir ilgisi olmayan davalar “kanaat oluşturmak” için dosyaya eklendi. Çeşitli polis operasyonlarında yıllar önce birçoğu işkencede alınmış ifadeler o dönem ifadelere dayanarak Halkevleri hakkında hiçbir suçlama olmadığı halde bugün dosyaya konuldu. Halkevi kütüphanesinden kitap alıp okumak, Halkevi şubelerindeki etkinliklere katılmak terör suçu sayıldı. İddianamede Hopa olayları seçim öncesi iktidarı yıpratmak için gerçekleştirilmiş gibi sunuldu. Hopa davası bir AKP davası olarak yaşandı. Erdoğan’ın Hopa’da “Tek yol sokak, tek yol devrim – Halkevleri” pankartını diline dolamasının sonuçları iddianamede görüldü. Halkevleri halkın haklarını savunduğu için bu davanın ve AKP saldırılarının hedefinde yer aldı. AKP kamusal hizmetleri piyasaya açmaya çalışırken parasız eğitim-sağlık için mücadele eden, AKP kentleri sermaye için büyük birikim alanlarına çevirirken insanca yaşamak için barınma hakkı mücadelesi veren, AKP sermayenin doğayı talan etmesinin önünü açarken, HES’lere karşı, termik santrallere karşı, siyanürlü madenciliğe karşı mücadele eden ve bu politikaları durduran, gerileten AKP sadakacılık kültürünü yoksul mahallelerde yaygınlaştırırken özgürleştirici bir dayanışma ilişkisiyle bu mahallelerde var olan, bilimi, sanatı yoksul mahallelere taşıyan Halkevleri halk yararına olmayan iktidar politikalarına karşı çıktığı, mücadele ettiği için AKP’nin hedef tahtasına konmuştur.
HOPA EYLEMLERİ NEDENİYLE HALKEVLERİ HAKKINDA SORUŞTURMA BAŞLATILMIŞTIR. AKP’nin Nisan ayında kamu yararına dernek statüsünü kaldırarak yarar Ankara iddianamesiyle birlikte Halkevleri hakkında "tüzüğe aykırı faaliyette bulunmak"tan soruşturma açılmış, Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol ifadeye çağrılmıştır. “AKP’nin adaleti” Halkevleri’ni AKP’ye biat etmediği, halkın zararına olan iktidar politikalarına karşı durduğu için, demokratik bir ülkeyi savunduğu, demokratik hakların kullanımı yönünde mücadele ettiği için yargılamaya soyunmuştur.
14. SON BİR YILA KISA BAKIŞ
31 Mayıs’ın ardından bugüne kadar ülkede yaşananlar Hopa halkının direnişinin haklılığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Halkın seçtiği milletvekilleri hala tutukludur. Kürt halkına yönelik baskının sembolü haline gelen KCK operasyonları aydınları, gazetecilerı, bilim insanlarını, sendikacıları, seçilmiş belediye başkanlarını, BDP üyelerini içine alacak şekilde büyümüş ve tutuklu sayısı 8000’e yaklaşmıştır. Savaş politikası tırmandırılmıştır. 92 gazeteci, 600 üniversite öğrencisi, müvekkillerini savunan avukatlar hapistedir. HES’lere, termik ve nükleer santrallere karşı mücadele eden köylüler Hopa’dan sonra, Gerze’de, Tortum’da, Dersim’de Peri vadisinde, Solaklı’da saldırıya uğramış, haklarında onlarca dava açılmıştır. Van’da depremde ölümlerin artmasına neden olanlar değil, çadır isteyen Vanlılar tutuklanmıştır. Sivas’ta insanlarımızı yakan katiller zaman aşımı ile kurtarılmaya çalışılmıştır. Sivas’ta zaman aşımı isteyen savcı ile Hopa protestocularınıa ağır cezalar isteyen savcı aynıdır. Her türlü muhalifi “terörrist” diye yargılayanlar Hrant Dink davasında örgüt bulamamıştır. Cezaevlerinde 3 bine yakın çocuk şiddet, taciz eve tecavüz tehdidi ile başbaşa yaşamaktadır. Bu parlamentoda bir yıldır işçiler, emekliler, kadınlar, hastalar, öğrenciler, işsizler lehine tek bir düzenleme yapılmamıştır. Sermayenin iktidarı faşist AKP bir yıl boyunca kentsel dönüşüme, 4+4+4 eğitim modeline, sağlıkta piyasalaştırmaya, güvencesizliğe karşı direnenlere görülmemiş bir şiddetle saldırmıştır. Roboski’de çoğu çocuk 34 Kürt yurttaşımız bombalarla katledilmiştir. AKP katliamın üzerini örtmeye çalışmaktadır. Üstelik tıpkı Metin Lokumcu’nun ölümünün ardından Başbakan’ın “biri ölmüş üzerinde durmuyorum” demesi gibi Roboski’de öldürülen insanlarımızı değersizleştiren açıklamalar üst üste gelmiştir. Katliamın sorumluları değil Roboskili köylüler tutuklanmıştır. 2012 Newroz’u ise Hopa’da olduğu gibi AKP’nin korkulu rüyasının kendisine biat etmeyen halkların direnişe geçmesi olduğunu göstermiştir. AKP bırakın Kürt halkına haklarını tanımayı, bayramlarını dahi tanımamıştır. Polis terörü sonucu Hacı Zengin gaz bombalı saldırıda yaşamını yitirmiştir. Lokumcu gibi Zengin’in de hesabını veren olmamıştır. AKP döneminde yasal kayıtlarda 14 kişi biber gazından ölmüştür. AKP iktidarını tehdit eden her an faşist yüzünü açığa çıkarmıştır, o da bilmektedir sokağı kaybettiği an kendisi de kaybedecektir.
[1] http://www.cnnturk.com/2011/turkiye/05/31/hopa.savas.alanina.dondu/61849...
[2] http://www.hopa.bel.tr/hopa-rehber/haber-arivi/item/267-hopada-yaşanan-olaylar-siki-yönetim-günlerini-animsatiyor.html
[3] http://siyaset.milliyet.com.tr/erdogan-hopa-ya-eskiyalarin-indigini-bilmiyordum/siyaset/siyasetdetay/31.05.2011/1396990/default.htm).
[4] http://www.akparti.org.tr/site/haberler/hizmet-siyaseti-ile-yolumuzda-il...
[5] Devlet Bakanı Hayati Yazıcı “Devlet bakanı Yazıcı’nın “Hopa’da anti-demokratik bir yapı bu mitingi sabote etmek ve halkın huzurunu bozmak için bir hazırlık içine girmiş…. "Bakıldığında burada bir güvenlik zaafiyeti ve önlem eksikliği olduğunu söylemek mümkün. Gözlemlerime dayanarak bunu söylüyorum. Konuyu enine boyuna İçişleri Bakanlığı müfettişleri inceleyecek. Güvenlik güçlerimiz bu tür unsurlara, bu tür eylem ortaya koyanlara göz açtırmamalı ve prim vermemelidir". 31 Mayıs’ta AKP grup başkan vekili Suat Kılıç Terme’de yaptığı konuşmada "BDP ile CHP arasındaki yakınlaşma Hopa'da yaşanan olaylarda kendini gösterdi” demiştir. Yine aynı gün Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış “Bu çarpık zihniyet, bu eli kanlı, sandıkta mücadele yapmasını bilmeyen zihniyet artık haddini aşmaya başladı” diyerek emniyetin gerekli bilgileri toparlayacağını, olayı gerçekleştirenlerin mutlaka bağımsız Türk yargısının önüne çıkarak yargılanacaklarını söylemiştir. Kendini korumaya çalışan Hopa halkı “eli kanlı” olmakla suçlanmıştır. Yine 1 Haziran’da Adana’da konuşma yapan Devlet Bakanı Zafer Çağlayan Hopa halkını kastederek “Saldırıyı gerçekleştirenlerin” Türkiye'nin birlik ve beraberlik içinde olmasını istemeyenler olduğunu söylemiş ve…”Tüm bunlar, bizim için sadece ufak tefek zımbırtılardan ibarettir. Yaşananlar, anlaşılabilir, kabul edilebilir bir hadise değil. Başbakanımız, çok net ifade etmiştir ve Hopa'ya hakikaten de eşkıya inmiş. Bunlar eşkıyalıktan başka bir şey değil. “ diyerek başbakan’ın Hopa halkına yönelik hakaretlerini tekrarlamıştır.
[6] Mehmet Ali Birand’ın programında Erdoğan’ın ifadeleri “Bakın şimdi benim konvoyum taşlanıyor. .. bu arada benim korumam yaralanıyor. Bunu görünce benim kan beynime fırlıyor.. daha ben sessiz kalabilir miyim sakin kalabilir miyim çünkü bir tarafta CHP’nin orada dev pankartını görüyorum o pankartın yanında tek yol soka tek yol devrim halkevleri hepsi onun etrafında toplanmış bu tür pankartlar bu CHP’yi rahatsız etmemiş demek ki ….biz orda tek yol sokak diyenlerin tek yol devrim diyenlerin çok ciddi hışmına uğradık bunlar BDP destekli olan şeyler aynı zamanda ve burada yapılan bu olayda ister istemez oraya tepkim olmuştur. Valiye kızdım, emniyet müdürüne kızdım. “
[7] 2 Haziran Isparta mitingi (http://www.akparti.org.tr/site/haberler/bunun-iktidar-diye-bir-derdi-olabilir-mi/8239); 3 Haziran Konya Mitingi (http://www.akparti.org.tr/site/haberler/sen-bu-ulkeye-cok-fransizsin/8258); Mersin Mitingi / 02 Haziran 2011; (http://www.akparti.org.tr/site/haberler/niye-sesini-cikarmadin-bay-kemal...)
[8]http://www.posta.com.tr/siyaset/secim2011/HaberDetay/Erdogan__Talimati_bizzat_ben_verdim.htm?ArticleID=75027