Dün (27.02.2008) sabah erken saatlerde 06.30’dan itibaren işçileri greve çağırmaya başlayan Limter-İş, tersaneye destek için giden Halkevleri ve diğer kitle örgütleri iki noktada işçileri greve ve direnişe çağırırken aralarında Limter-İş yönetici ve üyelerinin, Halkevci tersane çalışanlarının ve TİB-DER üyesi işçilerin bulunduğu 100’e yakın kişi gözaltına alınmıştır.
İş cinayetlerine karşı grev çağrısı yapan işçilere yapılan bu saldırı karşısında da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik “Ne eylemi biz anlamıyoruz. Yatıyoruz Tuzla kalkıyoruz Tuzla” diyerek işçilerin “ölmek istemiyoruz” seslerine kulaklarını tıkamaktadır.
Tuzla tersanelerinde son 7 ayda 14, son 8 yılda ise 50 işçi, kaza sonucu hayatını kaybetti.
Tuzla Tersanelerinde ana iş (çelik profilleri işlemek) hukuka aykırı bir şekilde ve %90’a varan oranlarda Taşeron şirketlere kaydırılmıştır. Tuzla’da ölen isçilerin çoğu taşeron isçileridir. Bu “esnek ve karlılığı artıran üretim tarzı” iş cinayetlerine davetiye çıkarmaktadır.
Tuzla Tersanelerinde bugün yaşanan aslında bizim hiç yabancı olmadığımız uygulamalardır. 80’lerde uygulanmaya başlayan neo-liberal saldırıların vaz geçilmez yöntemi olan esnek üretim, esnek çalışma koşulları, düşük maliyet, yüksek kara dayanan taşeronluk sistemi bugün tersanelerde yaşanan iş cinayetlerin gerçek sorumlusudur. Tersane patronlarının doymak bilmeyen bu kar hırsları son 7 ayda 14 işçinin hayatına mal oldu. Bu rakamlar sadece kayıtlara geçendir. GİS-BİR’ in (Gemi İnşa Sanayicileri Derneği) inisiyatifinde olan rakamlardır.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul Davutpaşa’da yaşanan patlamadaki asıl sorumlu da Tuzla Tersanelerindeki gibi yüksek kar, güvencesiz çalıştırma ve belediyelerden Çalışma Bakanlığına kadar bütün yetkililerin hukuksuz taşeronluk sistemine göz yummalarıdır. Çalışma Bakanlığının göstermelik yaptığı denetimler ve bu denetimler sonucu 3 tersaneye kısmen kapatma cezası verilmesinin ertesinde bir işçinin daha iş cinayetine kurban gitmesi tersane işçilerini grev ve direniş konusunda birleştirmiştir.
Tersanelerde güvencesiz, güvenliksiz çalışan işçiler artık Çalışma Bakanlığı’ndan bir şey beklemediklerini bugün yaptıkları grev çağrıları ve direnişleri ile göstermiş oldular. Fakat her fırsatta bütün Türkiye’nin partisi olduğunu belirten T. Erdoğan sıra emekçilere, yoksullara geldiğinde bir kez daha asıl yüzünü göstermiş direniş ve grev çağrısı yapan işçilerin üzerine polisi saldırtmaktan geri durmamıştır. Çalışma Bakanının tersane işçilerinin sorunlarını çözeceğiz dediği, tersanelerde denetim yapmak için yeni bir komisyon kurulduğunu açıkladığı bu günlerde böylesi bir saldırının gerçekleşmesi AKP’nin gerçek yüzünü açığa çıkarmıştır.
Görülüyor ki, AKP ve onun programı olan neo-liberalizm her alanda "öldürüyor". Açlıkla öldürüyor, silahla öldürüyor, güvenliksiz iş ile öldürüyor, taşeron sistemi ile öldürüyor. Bizler yaşamdan ve yaşatmaktan yana olanlarla birlikte işçilerin iş güvenliği, güvenceli ve eşitlikçi bir iş yaşamı için grevlerde ve örgütlenmelerde birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz.