Ekonomi yüzde14 küçüldü, işsizlik yüzde 20 arttı. Halkın yaşadığı kriz büyümeye devam ediyor. Ekonomisinin ülke tarihindeki en büyük küçülmeyi gördüğü, her beş kişiden birinin işsiz olduğu ülkemizi yöneten hükümet, krizi fırsat olarak değerlendirmeye devam ediyor. Başbakan kamu işçilerinin toplu sözleşme taleplerini reddedip “o zaman greve çıksınlar” diyor. Diğer yandan özel istihtam bürolarına ilişkin yasa gece yarılarında yangından mal kaçırırcanıa meclisten geçiriliyor.
Bu kriz ortamında patronların sürekli işçiye değil, zaman zaman ve “ekstra yük getirmeyen” işçiye ihtiyacı var, zaten hiçbir işi olmayan insanlar 1 saat bile çalışmaya da razı. Hiçbir ama hiçbir güvencesi, hakkı olmayan “kiralık işçi, satılık işçi” çağı başlıyor. Kölelik dönemine geri dönüş, AKP’nin sadakacı minnetçi genel ideolojisiyle de uyuşuyor.
Öte yandan yerel seçimleri kazanmak için elindeki tüm olanakları kullanan AKP hükümeti ve AKP Belediyeleri, şimdi paraları bitince yine halkın sırtına binmeye başladılar. Ulaşıma yapılan zamlar yetmemiş olacak ki, İstanbul Belediyesi yazın en sıcak günlerinde suya yüzde 8 zam yaptı. Zam teklifi belediye meclisine yüzde 15 olarak gelmişti.
YÖK'ün 2009–2010 eğitim-öğretim yılı üniversite harçlarına ilişkin yapılmasını planladığı zam birinci öğretimde %8 ikinci öğretimlerde ise %100'den %500'e kadar varıyor.
Zamlar yağmur gibi önümüzdeki günlerde de sürecek.
Diğer yandan tüm bu yakıcı gündemler AKP’nin bilinçli çabasıyla da öne çıkartılmamaya çalışılıyor. Askerlerin sivil yargıda yargılanmasının önünün açılması, 3. Ergenekon iddianamesinin yolda olması gibi gelişmeler özellikle fazlaca gündemde tutuluyor.
Tüm bu gelişmeler bazıları tarafından sivilleşme, demokratikleşme olarak algılanabiliyor. Hatta “solun yıllardır uğruna mücadele ettiği gelişmeler, mecliste bir bir yasalaşıyor” diyenler bile var. Ancak bu gelişmelere umut bağlamak için ya saf olmak gerekir, ya kötü niyetli, ya da AKP’li.
Çünkü dünyanın hiçbir yerinde, tarihin hiçbir zaman diliminde azınlığın politikalarını güdenlerin çoğunluğun hayrına bir şey yaptığı görülmemiştir. Görülemeyecektir de. Tüm yaşanan gelişmeler halkın yaşam şartlarında, işsizlik sorununda, zamlarda, hayat pahalılığında, yani kısaca ekonomik göstergelerde azıcık da olsa ibreyi terse mi çevirmiştir. Ya da hadi diyelim ki, her şey geçim derdi, ekmek derdi değil başka şeyler de var. (Şüphesiz birbirinden ayrı düşünülemez) Kürt Sorunu konusunda varmıdır olumlu bir adım. Var mı olumlu bir demokratik gelişme. Aksine saldırgan politika artmaktadır. Kürt sorununda tarihi fırsatın ne olduğunun sözü dahi edilmemişken hiçbir olumlu adım atılmamıştır. KESK’in tutsakları hala içerdedir. Hapishanelerde Güler Zere ve birçok hasta mahkûm ölüme terk edilmektedir. İşte Ergenekonla mücadele eden!, Kürt Sorunu’nda tarihi fırsat yakaladık diyen!, sivilleşmenin adımlarını atan! AKP’nin kısa demokratik açılım bilânçosu budur.
Sorunlar bu kadar büyükken, yaz sıcağını yaşayan ülkemizde, toplumsal muhalefetin hep birlikte tatile çıkma, ya da evde oturup dışarı çıkmama lüksü elbette olamaz. Zaten bir sürü yeni yasayı, zammı yazı fırsat bilerek geçirmediler mi?
Halkevciler yaz sıcaklarını gölgede değil güneşin alnında geçirecekler. Belediyelerin temel hizmetlere yaptığı zamlara karşı, hükümetin krizin yükünü halkın sırtına yıkmaya devam eden politikalarına karşı yürüttükleri mücadeleyi şehir şehir, meydan meydan, mahalle mahalle örgütlemeye, büyütmeye devam edecekler.
Halkın Hakları, Krize Karşı Şartları Var diyenler yaz sıcağına aldırmadan talepleri yaygınlaştırmaya, mücadeleyi büyütmeye devam edecekler.