AKP Hükümeti 21 Şubat’ta grup başkan vekillerinin imzalarıyla eğitimde köklü bir değişikliği içeren yasa teklifini meclise sundu. Değişiklik temel olarak iki ana amaca hizmet edecekti: Birincisi sermayenin yıllardır dillendirdiği ucuz kalifiye eleman ihtiyacı giderilecek, ikincisi AKP’nin dindar nesil projesi güçlenecekti. Atılmak istenen bu adım, on yıllık AKP iktidarının ustalık döneminin önemli bir aşaması. Hükümet, bir AKP klasiği olarak, her kritik adımında yaptığı gibi önemli bir taktiği hayata geçiriyor. İki adım ileri bir adım geri. Konu önce en geniş biçimde ortaya atılıyor, tartıştırılıyor, sonra sağından solundan kırpılarak “makul” hale getiriliyor. Böylece toplumsal mutabakat sağlanarak, herkesin fikri ve onayı alınarak yapılacak olan yapılmış oluyor. Bu muhteşem(!) yönetişim modeliyle birçoğumuz bazen konuyu bütünlüklü göremiyor, “geri adım attılar” duygusuna kapılıyoruz. Şimdilik açık öğretim ve uzaktan eğitim uygulamasının ikinci 4 yılın ardından yapılacağı hükümet tarafından açıklandı. Muhtemelen tasarı birkaç noktası daha esnetilerek yasalaştırılmaya çalışılacak. Böylelikle toplumsal mutabakat sağlanmış olacak.
Nerden çıktı bu yasa?
Tasarının ilk tartışmaları 2005 yılında Gülen Cemaati tarafından organize edilen 9.Abant Platformu Toplantısı’nda ortaya atıldı. Ardından 2010 yılında gerçekleştirilen ve eğitim alanında gerici neoliberal bir yapısal dönüşüme işaret eden 18. Milli Eğitim Şurası’na yandaş sendika Eğitim Bir-Sen tarafından iletildi. Aynı sendika zaten yıllardır her fırsat bulduğunda eğitimin bütün sorunlarının kesintisiz eğitim yüzünden olduğunu söylüyordu. Bu ‘sendika’ son günlerde de hararetle kesintili eğitimi savunuyor. Üstelik öyle argümanlar buluyor ki, sanki eğitimin bütün sorunları kesintisiz eğitimden kaynaklanmış, 8 yıllık kesintisiz eğitim olmasaymış her şey güzel olacakmış. Örneğin 1. sınıfa giden bir çocukla 8. sınıfa gidenin aynı koridorda olması çok sakıncalıymış. Peki, bu basit sorun, kesintisiz eğitimin suçu mu yoksa okulları fiziki koşullarını düzenlemeyen hükümetin politikasının sonucu mu? Yine Eğitim Bir-Sen yöneticileri “Güneydoğu’da karma eğitim olduğu için kızlar okula gönderilmiyor” diyecek kadar konuyu çarpıtıyor. Bu aynı zamanda “kızlarla erkekleri ayıralım” gerici zihniyetinin hortlaması anlamına geliyor.
Ucuz kalifiye çocuk işçi ordusu patronların hizmetine
Tasarıda AKP mantığına uygun olarak “hak” lafı hiç geçmiyor. Gerekçe kısmında “Ekonominin rekabet gücü, üretkenliği ve verimliliği, sosyal dokunun sağlamlığı, kültür-sanat alanının canlılık ve zenginliği eğitim sisteminin kalitesiyle doğrudan bağlantılıdır. Bunlardan da önemlisi, toplumsal düzenin adaleti, eğitimde fırsat eşitliğinin ne ölçüde sağlandığına göre şekillenmektedir.” deniliyor. Yani ekonomik rekabet var, üretkenlik var, verimlilik var. Sermayeye, piyasaya dair her kural var da “eğitim hakkı” hâşâ yok.
Patronlar özellikle son yıllarda meslek liselerine çok önem veriyor ve bizzat büyük firmalar kendileri meslek liseleri açıyorlar. Staj zaten meslek lisesi öğrencilerini sömürmenin en kolay yolu olarak yıllardır uygulanan bir çalıştırma biçimi. Ama kapitalizmin kuralı olarak sermayenin açlığı daha fazla ucuz işçi, daha fazla sömürü, o da yetmez nitelikli ucuz işçi, o da yetmez nitelikli işsiz yedek işçi ordusu biçiminde sürüyor gidiyor.
Ülkemizde zaten yıllardır patronlar ara eleman bulamamaktan şikâyet ediyor, hükümetler de patronlara ara eleman bulmak için ellerinden geleni yapıyordu. MEB okullar kurarak kendi elamanlarını yetiştirmek isteyen işadamlarını teşvik edeceğini açıkladı. Yani parası olmayan halka zırnık koklatmayan devlet, parası olanın üstüne para verip teşvik edecek. Bakanlık zaten “Her öğrenci için belirli bir miktarda para harcıyorum bu yüzden okul kuracak iş adamlarına para vereceğim” diyor. Tasarıda sanayi bölgelerine açılacak okullar için öğrenci başına 1000 TL vermeyi planlıyor.
Öte yandan hükümet çocuk işçi tartışmasının fazlaca yapılması sebebiyle tasarıda değişiklik yaparak çıraklık yaşını 14’e çıkardı. Ancak yine de kesintili eğitim olunca ikinci dört yıl bir nevi seçmeli derslerle meslek okulu halini alacak.
Büyük patronlar neden itiraz etti?
TÜSİAD’ın yasaya itiraz etmesi kafaları karıştırdı. “Madem sermaye için bu yasa, neden patronlar itiraz ediyor?” diye sorulabilir. Bilindiği gibi kapitalist sınıf homojen bir yapı değil. TÜSİAD mali ve büyük sanayi sermayesinin örgütü. Mesleki yönlendirmenin erken yaşta yapılması onun ihtiyaç duyduğu nitelikli, kendini yenileyebilen kalifiye eleman ihtiyacını karşılamaktan uzak. Çocuk işçi ve yeni uygulamayla meslek okullarında "tek yönlü" gelişecek işçiler ise daha çok AKP’nin yıllardır elleriyle beslediği daha küçük ölçekli Anadolu sermayesinin ihtiyacı. Bu yüzden yasa TÜSİAD’ı çok tatmin edecek bir dönüşüm sağlamıyor. Öte yandan bu konuda herkesin fikrini alan iktidar büyük patronlara sormadan bu adımı atmaya çalışıyor ve sermayenin en büyük ve geleneksel örgütü bundan rahatsız oluyor.
Mesleğe yönlendirme bahanesiyle eğitimde kesinti pedagojik açıdan sakıncalıdır
Tasarıda kesintiye gerekçe olarak çocukların erken yaşta mesleki eğitime yönlendirilmesi diye bir gerekçe sunuluyor. Ancak bu yaşta çocuklar ancak meslekleriyle ilgili hayal kurabilirler. Dolayısıyla yapılan tercih babaların tercihi olacaktır. Dünyada meslek seçme yaşı lise ve daha yukarıya çekilirken bizde aşağıya çekilmesi pedagojik açıdan kötü sonuçları beraberinde getirecektir.
İşçi gençlik, dindar gençlik, itaatkâr toplum…
Başbakanın dindar gençlik çıkışından kısa bir süre sonra atılan bu adım söylemin sadece iç çekişmelere ve tabana mesaj vermek kaygısıyla kullanılmadığını gösteriyor. Tasarıda imam hatiplerin önü açılıyor.
Bu okullara ilginin azalmasına yol açan katsayı gibi engelleri ortadan kaldırarak imam hatiplerin yaygınlaştırılması hedefleniyor. Bilindiği gibi 1998 yılında önü kesilen ve talebi azalan bu okullar, AKP döneminde tekrar canlanmaya başladı. Başbakan ve ileri gelen AKP’liler imam hatipli olduklarını, bundan gurur duyduklarını söylemeyi hiç ihmal etmediler, imam hatip mezunlarının toplantılarında boy gösterdiler, hatta başbakan 4+4+4’ü böyle bir toplantıda müjdeledi. Bu adımla iktidar, bir yandan sermayenin ihtiyaçlarına dönük adım atarken, diğer yandan dindar nesil hedefine uygun olarak imam hatipleri yaygınlaştırmayı hedefliyor. Böylelikle sadece din adamı yetiştirmek için değil aynı zamanda bütün alanlarda yetişen insanların mümkünse imam hatipli olması isteğiyle hareket ediyor.
Maliyetler düşsün giderler azalsın…
İktidar bir yandan sermayeye her türlü teşviki yaparken diğer yandan eğitimdeki gider kalemlerini kısmak için elinden geleni yapıyor. Bu yasayla uzaktan eğitim, açık öğretim aracılıyla özel okul ve dershanelerin önü açılıyor. Eğitim kesintili hale gelince, her araya koyulacak, zorunlu hale gelecek, sayısı artacak sınavlar hükümetin ve bu durumdan nemalanacak şirketlerin avucunun kaşınmasına neden oluyor.
Bir de yasayla AKP, zaten baş belası olarak gördüğü öğretmenlerin bir kısmından kurtulmanın planlarını hayata geçiriyor. Kesintili eğitim ile yaklaşık 50 bin sınıf öğretmenin norm kadro fazlası haline gelmesi yasanın ilk sonuçlarından olacak.
Haydi kızlar ya eve ya çalışmaya
Ülkemizde okula gidememe, eğitimden yararlanama gibi durumlar en fazla kız çocuklarını etkiliyor. Erkeklere göre kat kat daha fazla okula gönderilmeyen kız çocukları, zaten küçük yaşlardan itibaren ev içi işlerde çalıştırılmaya başlanıyor. Okula gidememe oranları kayıt altına alınamadığı için resmi istatistiklerin çok üstünde. Bunun yanında çocuk yaşta evlendirilme oranı da hafifsenemeyecek boyutlarda. Kısacası genel olarak herkesin yaşadığı hak gasplarından kaynaklanan mağduriyet, kadınları iki kere vuruyor. “Haydi kızlar okula” gibi göstermelik kampanyanlar dışında hiçbir şey yapmayan iktidar, bu mağduriyeti derinleştiriyor. Tasarıda kız çocuklarının “el işi, el becerileri, çocuk bakımı, ev ekonomisi ve yönetimi” gibi alanlara yönlendirileceği ifade ediliyor. Yani yasa sadece çocuk gelin demek değil, aynı zamanda kadın emeğinin küçük yaşlardan itibaren kitleler halinde sömürülmesi anlamına geliyor.
Okula gitme yaşı küçülüyor, okul öncesinin bahsi bile geçmiyor
AKP’nin okul öncesi eğitimi çok da umursamadığı bilinen bir gerçek. Halbuki çocukların zihinsel gelişimi en etkili şekilde 0-6 yaş grubu arasında gerçekleşmektedir. Yapılan araştırmalar okulöncesi eğitimi alan ve almayan çocukların gelişimlerinde belirgin farklılıklar olduğunu kanıtlamaktadır. İlköğretim sürecinin daha sağlıklı bir şekilde yaşanabilmesi için okulöncesi eğitimin önemi ortadadır. Ancak tasarı eğer yasalaşırsa okul öncesi eğitim yine zorunlu hale gelmeyecek, okula başlama yaşı 7’den 6’ya düşürülecek.
Bu yasa özel eğitim alması gereken çocuklar için büyük sakıncadır
Yasa ile kaynaştırma eğitimi uygulaması büyük bir darbe alacak. Özel eğitim alması gereken çocuklar mesleğe yönlendirme bahanesiyle girilen sınavlarda başarısız olabilir ve ayrımcılığa maruz kalabilir..
Diğer ülkelerdeki model çok mu iyi?
AKP bu tasarıya gerekçe olarak diğer ülkelerdeki örnekleri gösteriyor. Ancak bu iş “Batının iyi yanlarını alacaksın” ile olmuyor. Özellikle örnek gösterilen Almanya ve ABD örnekleri bu tür modellerin ne kadar doğru olduğunu sorgulatıyor. Almanya’da bazı bölgelerde uygulanan erken yaşta yönlendirme modeli, çocukları küçük yaşta zeka seviyelerine göre ayırdığı gerekçe gösterilerek eleştiriliyor. Bununla birlikte Almanya’da genellikle Alman olmayan göçmenlerin çocukları bu okullara gidiyor. Aynı şekilde ABD’de meslek okulları fiilen siyahi, beyaz, melez okulları olarak ayrışmış ve yine doğal sonuç olarak siyahi ve melez çocuklar meslek okullarını dolduruyor.
Bizim ülkemizde bunun sonucunu şimdiden görmek hiç de zor değil. Eğitimdeki ayrımcılık zeki-zeki olmayan, Türk-Kürt, Alevi-Sünni ve de kız çocukları-erkek çocukları biçiminde derinleşerek devam edecektir.
Ne yapmalı?
Öncelikle bütün örgütlü kesimler bu durumun ciddiyetinin farkına varmalıdır. AKP’nin bu yasayla yapmaya çalıştığı eğitimde basit bir düzenleme değildir. Sermayeye ucuz işçi, biat eden dindar nesiller, eğitimde sermayeye yeni kaynak, kamusal eğitim hizmetinde daha fazla kısıntı, hükümetin binlerce öğretmenden norm fazlası hale getirerek kurtulma amacı gibi maddeler ilk akla gelen sonuçlar. Dolaysıyla AKP hükümetinin en ciddi adımlarından birisi. Yasanın muhatabının sadece öğrenci veli ve öğretmenler olamadığı ortada. Muhatap halk, yani işçi sınıfının bütün kesimleri.
AKP sınıfsal konumuna uygun hareket ediyor, temsil ettiği sermayenin çıkarlarına ve gerici amaçlarına göre hareket ediyor. O zaman biz de sınıfımızın çıkarlarına göre hareket etmeliyiz, hem de acilen. Bu yüzden yasaya karşı mücadeleyi sadece Eğitim Sen’e yüklemek durumun farkında olmamak demektir. Bu yasa ancak topyekûn bir karşı duruşla engellenebilir. Bununla birlikte sağlık alanındaki yıkıma karşı sağlık meslek ve emek örgütlerinin çağrıcılığı nasıl birleştirici bir rol oynuyorsa, bu konuda da eğitim emekçilerinin örgütünün çağrıcılığı son derece önemlidir. Bu mücadele acilen bu yasanın önüne barikat örmelidir. Hem de şube şube, sokak sokak, mahalle mahalle, şehir şehir. Ve yasa meclise geldiğinde içerdekiler eğitim haktır satılamaz, eğitim haktır engellenemez sloganlarını duymalıdır.
Nuri Günay - Halkevleri GYK üyesi